"Fırtınadan arta kalmış bir teknede
Tevekkül içinde, görkemli sakalı
Ve iğreti parkasıyla gizlediği macerasıyla
Bir acayip adam yaşardı akşamları susardı
Ben konuşsam kızardı bir sürgün kasabasıydı
Bir eski zamandı, Haziran'dı
Çocuktum, evden kaçmıştım
Gelip ona sığınmıştım
Küçücük bir koydu, sığdı
Burayı keşfeden belki oydu
Uzaktan kasabanın ışıkları yanardı
İçim anneyle dolardı, ağlardım
Suphi şöyle bir göz atardı
Gizli bir cigara sarardı, ağlardı
Sonra barışırdık, ben flüt çalardım
Cigara sönerdi, ağlardık
Ner'den geldiğini bilmezdim
Kimsesizdi, belki kimliksizdi
Onun macerası onu ilgilendirirdi
Kimseye ilişmezdi
Bir şeylere küfrederdi hep
Tedirgin bir balık gibi uyurdu
Bazen kaybolurdu, arardım
Yağmurun altında dururdu
Bir kalın kitabı vardı, cebinde dururdu
Hergün okurdu, ben bir şey anlamazdım
Kapağını seyreder duymazdım
Sakallı bir resimdi kimdi?
Ne kadar mütebbessimdi
Sordum birgün Suphi'ye:
'Söylediklerini niye anlamıyorum' diye
Bildiklerini, dedi, yüzleştir hayatla
Ve sınamaktan korkma
Doğruyla yanlışı o zaman ayırabilirsin
Ve onu anlayabilirsin
Sonra gülerdi
Günlerim yüzlerce ayrıntıyı merak
Etmekle geçerdi
Sonra yine akşam olurdu, Suphi susardı
Ben konuşsam kızardı
Tekneye martılar konardı
Yüreğim Suphi'ye yanardı, ağlardım
Suphi denize tükürürdü, gökyüzünü tarardı
Ağlardı sonra barışırdık, ben flüt çalardım
Yıldız kayardı, ağlardık"
Ahmet KAYA