Gönderi

392 syf.
10/10 puan verdi
Dikkat; incelemede kitaptan detaylar var. Kitaba başladığımda beklentim çok büyüktü. Aytmatov deyince akan sular duruyor. Lisede Beyaz Gemi'si ile başlayıp birkaç kitabını daha okuyabildim. Belki lisede okuduğumda Beyaz Gemi bana o vermek istediği duyguları yaşattı ama çok keyifli bir okuma da olmamıştı. Ve Dişi Kurdun Rüyaları'na başladığımda da öyle bir eser okuyorum izlenimine kapıldım. İlerledikçe bu fikrim çok değişti. Tam olarak bir şaheser okuyordum. Tabi Abdias kısmı hariç. Açıkçası Abdias'ı biraz hayalci buldum. Hz İsa anlatısıyla onun yaptığı eylemleri uyumlandırmış yazar ama ben uyumlandıramadım. Bu arada ikisinin de doğru bildiğinden vazgeçmemesi ve canı uğruna bunu savunması üzerinden gidilmiş. Abdias'ınki ise gerçeklikten biraz uzak geldi. Ne demiş atalarımız; hep doğru söyle ama her doğru her yerde söylenmez. Örneğin o kadar zorluğa katlanıp kenevir toplayan arkadaşları elbette yollarından vazgeçip o parayı gözden çıkarmayacaktı. Neyse bu sadece bir katmanıydı kitabın. Ve uyuşturucu ticaretinden, gençlere verdiği zarardan ve hayvanların ekonomi politikası için topluca katledilmesinden bahsediyordu. Saygalar, yani antiloplar devletin et ihtiyacı için toplu şekilde öldürülüyor, bu ölen hayvanları da insanlar toplayıp kamyona dolduruyor. Çok acı sahneler. Diğer bir katmanda ise kitaba adını veren Akbar'ı ve sevgili eşi Taşçaynar'ı görüyoruz. Yazar o kadar iyi betimlemiş, hisleri o kadar iyi yansıtmış ki, anlatamam. İkisine hayran olarak başlayıp, sonunda geldikleri nokta için ağlayarak bitiriyorsunuz. Evet Aytmatov genelde vurucu ve hüzünlü bir son bırakıyor. Burada da öyle oldu. Akbar yavrularını kaybettiğinde yeniden acı çekti, iki kat yaşlandı sanki. Birisinde toplu sayga avında saygaların altında ezilen yavruları, kendine benzeyen güzel dişi yavrusu. Diğerinde sazlıkları yakarak maden ocağına giden yolu açan insanın yangınından kaçarken 4 yavrusunu suda, birisini ateşte kaybetmesi. Üçüncü yıl doğumunda ise yavrularını biraz votka parasına alıp kaçıran bir şerefsiz yüzünden acı çekti. Bir daha da yavrusu olmadı. Boston'un ağılına gidip her gün acı acı uluması ve yas etmesi boşuna değil, aynı ağılda başka bir yavru için de yas olacak... Diğer bir katmanda sosyalizm ilkeleri doğrultusunda toprağın tüm halka ait olması yani aslında kimseye ait olmaması anlatılıyor ve sonlara kadar Boston'un takdire değer gördüm. Ahlaklı, içki içmez, eşine sadık, sevgi dolu bir baba, çalışkan bir adam. Ama Akbar'ın en sevdiğini de kendini de kendi sevdiğini de o aldı. Ah ne kadar baş döndürücü bir acıydı o sayfalar. Kesinlikle okunmalı. Özellikle de avdan zevk alan, doğaya zarar vermekten geri durmayan insanların okuması gerekiyor. Onlar bile, eğer okurlarsa, Akbar ile yas tutacaklardır. Hoş öyle insanların pek kitap okuyacağını da sanmıyorum maalesef. İnsan ne kadar da kötü ve acımasız olabiliyor. Hem insanlara, hem hayvanlara hem de doğaya. Bu acımasızlık ve yok sayma karşısında vicdanım sızladı, hele Akbar'ın o acısı yüreğimi dağladı. Her şeyini kaybetti, en son da destekçisi yoldaşını kaybetti. Börü Anaya yakarışı, bazen çok üzüldüğümde Allah'a yakarışım gibi. Ah bu kitap öyle etkileyici öyle acıklı ki... Ağlamadan, en azından gözler yaşarmadan okuyabilmek mümkün değil sanıyorum. Ve gerçekliğini düşününce daha da kötü oluyor. Gerçekten sazlıklar yakılıyor, gerçekten her yere maden ocağı açılıyor, insanlar düşüncesizce keyfi avlanıyor, başka bir canım acısını düşünmüyor ve hayatı basite alıyor. Lütfen ihtiyacımız yokken hayvanların canını almayalım. Vegan, vejeteryan değilim ama et ihtiyacımızı, yemek için beslediğimiz çiftlik hayvanları ile sınırlayalım. Doğadaki tavşanın, kuşun etine ihtiyacımız yok ki! Nolur!
Dişi Kurdun Rüyaları
Dişi Kurdun RüyalarıCengiz Aytmatov · Ötüken Neşriyat · 20237k okunma
·
75 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.