Gönderi

Seni âşık edecek çünkü. Aşkı öğrenmek için bir yerlerden geçmen lazım. Seni bir küçük modelde, mikroda talim ettirebilecek ki makro aşkı öğrenebilesin. Hakiki aşkı sana öğretebilsin. Leyla ile Mecnun'un hikâyesinde olduğu gibi. Allah güzeldir. Neden yarattığı hiçbir şeyde hata yoktur? Çirkin nedir? Güzelliğin dışındakilere çirkin deriz. Allah güzelse, güzel olarak kabul eden akıl onun yaptıklarına hiç eleştiri getirebilir mi? 'Neden benim aşkımı benden aldın?' 'Neden beni anasız bıraktın?' 'Neden bu adama bu hastalığı reva gördün?' 'Neden böyle yapıyorsun?' Diyebilir misin bunları? Allah'ın yaptığı hiçbir şeyde çirkinlik yoktur. Peki, bu örneği nerede gördük? Hz. Musa ile Hızır'da. Kur'an-ı Kerim'de Hızır'dan güzel dost diye bahsedilir. 'Hiç konuşmayacaksın,' dedi Musa'ya. Akıl yolculuğa çıkarken gereklidir, doğru, ama yolculuğun bir bölümünde aklı da terk etmek gerekecek. Aklı terk etmeye gelmeden önce akılsal varlıklarımızı keşfedeceğiz. 'Niye o gemiyi deldin?' 'Hani konuşmayacaktın?' 'Niye o çocuğu öldürdün?' 'Hani konuşmayacaktın?' Nedenleri sorgulayan akıl; hâlâ yol üzerinde kendi benliğini an- latan akıldır. Nedenlerin keşiflerine varan akıl; hakikati anlamaya başlayandır. İşte bu yolculuk esnasında kişinin bir muhataba ihtiyacı var mıdır? Vardır. Muhatap onu o yolculuğa çıkarmaya başladığında, kişi kendinde kendi yolculuğunu yapmaya başlar. Peki, biz bunu nerede gördük? Kur'an-ı Kerim'de gördük. Ne diyor Hz. Peygamber'e? 'Sen orada değildin ya Muhammed' Nerede geçiyor bu? Hz. Musa fasıllarında. Onlar sadece hatıradır. Sinemaya mı gitti Hz. Muhammed? Hatıraları sana gösteriyor. Sendeki sana . Yükledik. Anladın mı şimdi? İşte burada ne vardı? Demek ki bu yolculukta kişinin muhatabı olması gereken görev başta belli. 'Bilinmekliğimi istedim,' sözü ile bunu kapatıyoruz. Artık çirkinlik dediğimiz şey burada kalkıyor. Onun yaptığında hiç kusur yoktur. Çünkü Allah güzeldir. Eyvallah. Eğer 'Allah güzeldir,' ibaresini kulağına küpe edersen Mevlâna haz retlerinin söylediği bir sözü yakalarsın. 'Bizim meclisimiz güzeldir. Bizim meclisimizde güzel şeyler okunur, güzel şeyler konuşulur. Çünkü biz güzeliz." "Kusuruma bakmayın, anlamadım. Ne demek istiyor?" "Güzel neydi? Söyle." "Allah." "Hz. Mevlâna ne diyormuş? Bizim meclisimizde Allah var. Bizim meclisimizde Allah var çünkü Allah konuşur. 'İki kişinin üçüncüsü benim,' demiyor mu? Burada olduğu gibi, şu anda." Yağmur yağmaya devam ediyordu. Gittikçe artan bir hızla değil. Sabit ve değişmez bir hızla süzülüyordu yeryüzüne. Merhametin- den sual olmayan Allah bereketlendiriyordu arzı. Toprak diriliyor, firavun boğuluyordu. Meçhul adam sordu: “Oğlun sana sormuştur, baba ben nasıl oldum diye? Cevap verirsin leylek getirdi seni diye. Diyelim ki oğlun geldi on altı, on yedi yaşına. Artık soruyor mu baba ben nasıl oldum diye? Hayır. Çünkü öğrendi. Peki, sen neden o yaşlarda oğluna bunu anlatmadın? Çünkü akıl kaldırmazdı. Demek ki bilgi muhatabın seviyesinde verilirmiş. Hz. Mevlâna ne diyordu? 'Şarapçı şarabı dağıtıyordu. Saki kapları verdi, herkes kabı kadar içti, ben doymadım. Ne yaptım? Testiden doğrudan içtim, yetmedi. Sakinin ağzından içtim.' Ne diyor? 'Benim kabım o kadar büyük ki ben sakinin ağzından içiyorum. Onlar bardak kadar içtiler.' Şimdi sen bu bölümü alıp Bakara Suresi'nin 286. ayetine gidersen 'Her kaba taşıyabileceği nispette yük yükledik, ayetiyle birleşti- rirsin. Hz. Mevlâna'nın her kelimesinde Kur'an konuşur. Semboller kullanılmış. Oğluna leylekler diye cevap verdin. Bir konuyu gerçek anlamıyla anlatmak yerine, hayatımızdan ör- neklerle anlatırız. Bazı bilgileri bazı kişilere ektiğinde sadece o anda geçici hafızada durur, aynı bilgisayarın geçici RAM'i gibi. Bilgiyi hard diske at- madığın sürece geçici bellekte durur. Hard diske geçebilmek için geçici bellekten yükleme yapman gerekir. Kalıcı bölüme. Etrafındakiler Hz. İsa'ya sordular, 'Neden simgelerle konuşuyor- sun?' diye. 'Göklerin hükümranlığı ile ilgili bilgilerin bazılarını ancak böyle tasvir edebilirdim,' dedi. 'Akıllar hazır değildi,' dedi. Önce hazırlanması lazım. Muhatabın bilgiye hazırlanması gerekiyor." "Acı çekmek hazırlanmak mı?”"Güzel soru. Aslında hissediyorsun, değil mi? Zorladıkça bulu- yorsun. Hz. Musa ne diyor? 'Genişlet göğsümü,' diyor. 'Seni görmek istiyorum, genişlet beni.' Allah "Taşıyamazsın ya Musa,' diyor. Israr ediyor, 'Görmek istiyorum seni,' diye. 'Dağa bak Musa,' diyor Allah. Dağ paramparça oluyor ve Hz. Musa dayanamayıp bayılıyor. Her benliğe taşıyabileceği kadar yük yükledik. Yaptığı kap, istediği ve yükleneceği bilgi nispetinde. İlginç bir şey daha var. Allah Hz. Muhammed'e ne diyor? 'Senin göğsünü genişletmedik mi?' Büyüttü, demek ki isterse büyütüyor. Yolcunun muhatap olduktan sonra yoldaki yürüyüşü, görevleri yerine getirişi ve ona yüklenen sorumlulukların büyütülmesi. Nasıl büyütecek? Acılar, çileler. Hiç Efendimiz için çok kahkaha atardı, şöyle ziyafetlere katılırdı denildiğine denk geldin mi? Sabah namaz kılmaya giderken yollarına diken dökerlerdi. Hicrete çıktı, çileler çekti. Hep ölüm vardı kapısında. Hep peşinden koştular. Hep sıkıntı, hep kayıp. Ama bunların hepsi bir sürenin, bir sıkıştırmanın neticesi. Demek ki senin acı dediğin şeyler terk etmen gereken şeylerdi. Aslında tövbe imanın bir tezahürü değil miydi? Bezm-i Elest'te Allah'a verilen sözün hatırlanması ve yapılan ahdin tazelenmesi değil miydi? O zaman tövbeyle başlamalıydı. Evet, tek çıkar yol buydu. Acı, genişlemek demektir. Kişi en çok ne zaman acı çeker? Onun için önemli olan şeyleri kaybettiğinde. Yani tapınağında o güne kadar biriktirdikleri için. Evin içi alt üst durumda." "Anlamadım, benim evim mi?" "Başka kimin olacak! Üzerimizdeki hanenden bahsetmiyorum. İçerideki evinden bahsediyorum. Hâlâ kurtulamıyorsun. Yenemediğin ne çok şey tutsak ediyor seni, düşün bakalım." "Odada ne varsa derleyip topladım." "Gönül evinde kalanları." "Ne var ki gönül evimde?" "Hâlâ tutkuyla bağlısın. Hâlâ mabedinde putlarını tutuyorsun."Korkma! Sarsılacaksın elbet. İnsanın putlarını yok etmesi o kadar kolay değil. Öyle bağlıdır ki tapındıklarına insan, canı çıkacakmış gibi hissedir. Öyle kolay değildir kırıp atmak. Okuyorsun yukarıda kutsal kitabı. Hikâye mi okuduğunu sanı- yorsun, anlatılanların yaşanmış, olmuş, bitmiş olduğunu mu saniyorsun? Görmüyor musun, zamansızdır kitap. Sana seslenir, senden öncekilere seslendiği ve senden sonrakilere de sesleneceği gibi. Sen sanırsın ki olmuş bitmiş. Koy kendini yerine, koy hadi, koy. Putlar tek tek devrilirken ve kutsal mabedin dışına çöp gibi fırlatılıp atılırken tapanların halini. Yer ayaklarının alından kaydı zannettiler. Gök başlarına yıkılacak zannettiler. Aptallar! Sarsılan yürekleriydi, yüreklerine doldurdukları…
Sayfa 199Kitabı okudu
·
157 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.