Gönderi

İÇİMİZDEKİ YANGIN MERDİVENİ
Ahmet Bey, dini ilimlere önem veren, gece gündüz ibadet etmeye çalışan, ibadet etmediği anların yerini meşru davranışlarla doldurmaya gayret eden, secdenin üzerinde derinleşmişken "derin değilsem sebebi var" diyerek gözyaşlarına gark olan biriydi. Eşi Hatice Hanım kendisi bilmese de hâl ilminde pek ilerideydi. Gönlün sahibine yar olsam yeter derdi. Kendini bil her şeyi bil derdi bir de. Ahmet Beye namazı kıldın, gayesini de kıldın mı diye sorardı. Dudağın depreşti, kalbin de depressin derdi. Güzeli gör ama maksadını gözetmeyi unutma derdi. Ahmet Bey'i yükselttikçe yükseltirdi eşi. Dolambaçlı merdivenleri onun eteğine tutunarak çıkardı yaşlı adam. Mektebin, medresenin, kürsünün, minberin üzerinden coşkun deniz gibi taşırıp, dağların zirvesine bırakırdı eşini Hatice Hanım. Merdivenleri döne döne çıkarlardı birlikte. Ara sıra dinlenir; arşa da çıksak, bir gönülde yerimizi pekiştirmedikçe arzın dibindeyiz deyip gozyaşı dökerlerdi. Bir basamak nefis tezkiyesi, bir basamak vicdan tasfiyesi, bir basamak acizliğin beyanı... Ağır işleyen bacaklar koşturan gönüllerine yetişmeye çalışırdı. Güzel eşinin yanındayken aşağıya bakmak aklına gelmezdi Ahmet Bey'in. En fazla aynı basamakta çok oyalandıkları için sitem ederdi. Bazen kollarını iki yana açıp garip hareketler yapardı döner merdivende. Hatice Hanım, yaşlı adam tırabzanları bırakıp sema için dönmeye başlayacak sanırdı. O olgunluğa erişmiş olamayız derdi telaşla, düşeriz! Sonra o da kollarını açar ve birlikte kanatlarını kontrol ederlerdi. Ne dıştaki kanadı beğenir, ne içteki kanat ile tatmin olurlardı. Kanadımız yok bunlar kanat değil der, susarlardı. Bir gün Hatice Hanım aniden vefat etti. Uçtu mu, çıktı mı, yükseldi mi, göklere mi karıştı bilemedi yaşlı adam. Tek bildiği düşmedi eşi o merdivenden, inmedi, yuvarlanmadı, dibi bulmadı. Dilsiz dudaksız söylenen sırlara tutundu, varlık yükünü basamağın üzerine bırakıp, bin bir zerreye kavuştu o mübarek kadın. Ahmet Bey bir müddet bocaladı elbette, merdivenin tırabzanlarından bir yağ gibi kayıp birikti kendi üzerine. Uçarı ayakları temkine kavuştu. Coşkun ruhu ölüm bilgisinin kıyısına vurunca sakinleşip duruldu. Ahmet Bey eşinin uçup gittiği merdivenin basamağını kendine yurt edindi. Sildi süpürdü, cilaladı, ziftledi, pakladı, sıvadı, kalayladı, zımparaladı, budadı, biçti, kırdı, yeniden yaptı. Kâh esnaf oldu, kâh dokumacı. Kâh tellak oldu kâh çalgıcı. Kâh çulha oldu, kâh kağnıcı. Zanaatın irfana ne zararı dokunur diyen büyüklerini andı. Vezir, sultan, bey olmaktan kendi sırtıma yük olurum diye kaçındı. Eşiyle içtikleri neşe çanağı kırılmış yerini elem tası almış olsa da Ahmet Bey kalp kadehinin ebediliğini kanıksamış, onu aşk ile doldur- maya azmetmişti. Bu azim ile bir gün eşin dostun sözlerine kulak kabarttı. Aynı basamakta oyalanmayı bırakıp, döner merdivenin bir sonraki basamağına gözünü dikti. O basamağa beni taşıyacak belki de başka bir hatundur diye düşündü. Asuman Hanım'ın ona ağlamak gözlerle sunduğu teklifi geri çevirmedi. Dilden dökülen istek sıradandı lakin gözlerdeki rica yepyeniydi. Bu yeniliğe evet dedi. Evlenmiş olmak için değil, hikmeti, hakikatleri, ruhani zevkleri yeniden hatırlamak, yoldaşın hilkatinin sırrından bir katre de olsa yeniden nasiplenmek için evlenmeye karar verdi. Asuman Hanım daha ilk gün Ahmet Bey'in evindeki her şeyin yerini değiştirdi. Bu hareket, eski hatunu hatırlatacak tüm sebeplerin izalesi içindi. Çekmecelerin, dolapların, sandıkların içini deşip, karıştırıp, ayırıp yeniden farklı farklı terkip etti. Rahmetli her şeyi yok iken almış var etmişti, yeni hatun ise var olanı yok ederek var etmeye çalışıyordu. Bir varın yerine ne koysa yok edemeyeceğini iyi biliyor, bildikçe telaşlanıyordu. Sürekli elindeki fazlalıkları götürüp bir yere bırakıyor, kaşlarını çatıp Ahmet Bey'e ka-natsız oluşunu sezdiriyor, sonra gülümseyerek yeni kanatlar vaat ediyordu. Ahmet Bey ise vaat edilen o kanatlarla merdivene sığamayacağını, uçmak için açtığında tırabzanlara çarpıp dağılacağını iyi biliyordu. Asuman Hanım hep gelecekten bahsediyordu. Lakin her şey çok güzel olacak derken bile idealleri çukura, arzuladığı gelecek túli emele dökülüyor gibiydi. Ahmet Bey bizim geleceğimizi geçmişimiz oluşturur dedi gözlerini kısıp, sizin geleceğinizi ise gerçekleşmemiş şeyler oluşturuyor Asuman Hanım! Kadın elindeki fazlalıkları götürüyordu, anlamadı. Nasıl yani dedi. Asr-ı Saadet geçmişimizdir ama geleceğimizdir de dedi Ahmet Bey. Ben, geçirdiğim güzel günlerim geleceğim olsun diye evlendim. Kadın sustu, elindeki fazlalıkları bırakıp geldi, lafı dolaştırdı, masal anlattı. Değnekten, düğünden, inden, kandilli diyardan, gizli ellerden bahsetti. Ahmet Bey, o değnek Musa'nın mı diye sordu, o düğün ölüm gecesi mi. o in Resulullah'ın nuru ile aydınlanan Sevr Mağarası mı, o kandilli diyar Medine mi, o gizli el yed-i beyza mı? Kadın koridorda siyah bir dolabı sürüklemeye çalışıyordu. Şunu da götüreyim fazlalıkların olduğu yere, hemen geliyorum. Ahmet Bey acıdı kadına, alacağı cevapları erteledi, tamam nereye gidecekse söyleyin ben götürürüm dedi. Kadın yangın merdivenin kapısını gösterdi. Buraya! Hayret makamının eteğine hiç bu kadar yaklaşmamıştı yaşlı adam. Ne dedi, buraya mı? Yangın merdivenine eşya mı konulur? Bütün kadınlar koyar dedi kadın dolabı can havliyle içeriye itti ve kapıyı kapattı. Ahmet Bey dondu kaldı. Bütün kadınlar dedi merdivene eşya mı koyarlar, fazlalıkları mı yığarlar demek. Asuman Hanım başıyla onayladı, terliklerini sürüye sürüye, mırıldana mırıldana içeriye diğer fazlalıkların yanına gitti. Ahmet Bey yerinden kımıldayamadı uzunca bir süre. Merdiveni boşaltanı, temizleyeni, eşyaları evde bırakanı, döner merdivene tırmanan kuş tüyü ayakların rahle-i tedrisini düşündü. Kanadı kırıldı. Hayretle kırılan kanadına baktı yaşlı adam. Sevindi. Meğer dedi kırılacak bir kanadım varmış benim. Kolunu açıp, ağlamaklı yukarı bakıp fısıldadı; görüyor musun Hatice, kanadım varmış benim?
·
124 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.