Gönderi

208 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
Celil Oker'in dedektif Remzi Ünal serisini ağır ağır okuyorum. Polisiyeye duyduğum sevgi ve bir yandan da hep benzer ve yavan şeyler okuyor olmanın getirdiği bir bıkkınlıkla okuyorum, diyebilirim. Psikolojik gerilim eserlerinin hep birbirini andıran, benzerliğin ötesine dahi geçebilen bir tarzı var, sanki kurgu dünyasının çok bilindik, çok benzer olmasından kaynaklı bir gerçek bu. Sanki yazarlar sürekli aynı evrende dolaşarak, birbirine yakın yerlerde işlenen cinayetler ve suçlar aracılığıyla sürekli aynı insanı anlatıyor gibiler. Polisiye klasiklerini okumadığım için, bu yorum belki abartılı da olabilir, ama en azından benim polisiye seçimlerim bana sürekli aynı yerlerde geziniyorum duygusu veriyor. Suçu işleyenin beklenmedik birisi olması gibi klişe ötelerine ulaşmış kurgular bezginlik veriyor. Ancak John Katzenbach'ın suçla ilgili farklı bir dünya kurmaya çalıştığını düşünüyorum: Katzenbach suçun insan psikolojisine bıraktığı izler kadar topluma verdiği zararı da merak ederek önümüze düşünmek için fırsatlar sunuyor. Yazarın Türkçeye çevrilen son eseri "Sıradaki Sensin" sırf bu anlamda bile ilginç bir örnek. Henüz okumadığım, daha doğrusu yüz kez başlayıp on yirmi sayfa sonra bıraktığım "Şizofren" adlı kitabını da bu anlamda merak ediyorum açıkçası. Celil Oker'de klasik katil kim? sorusu yavan bir üslûpla soruluyor. Bazı okur yorumlarında Remzi Ünal kitapları çoğaldıkça yazarın dilinin daha güzel bir hâl aldığı, hatta Ateş Etme İstanbul adlı en hacimli eserinde tepe noktalara kadar çıkabildiğini okudum. Remzi Ünal kitaplarındaki en büyük eksiklik anlatımdaki yavanlık. Belki bu gerçekçiliği sağlamak için bilinçli olarak seçilmiş bir yöntemdir, ama okuduğum üçüncü ya da dördüncü kitabında bile yazara has bir renk bulamadığımı farkettim. Fazlasıyla sade, fazlasıyla olaysız, heyecansız eserler bunlar. Gerçeklik hissi evet güzel, ama sadece gerçeği anlatmak tek başına edebiyat için yeterli mi bilmiyorum. Bu anlamda en önemli özellik karakterin ya da karakterlerin içinin doldurulması,gerçeklik hissi kazanması, okurun karakteri ya da karakterleri umursamaya başlaması olabilir. Örneğin İnge Löchnig'in Komiser Dühnfort karakterini hâlâ merak ediyorum, çünkü üçüncü kitap henüz çevrilmedi...ama karakteri hatırlıyorum, psikolojisi hakkında bildiğim şeyler var ve bu onu umursamamı sağlıyor. Celil Oker'de bu eksik bence, ya da eksik değilse bile beni çekmediği için bir türlü dahil olamıyorum. Sue Grafton'ın Kinsey Millhone adlı dedektifi bana çok daha gerçek geliyor örneğin... Bu eleştirime rağmen Remzi Ünal'ın diğer hikâyelerini de ara ara okuma niyetindeyim.
Rol Çalan Ceset
Rol Çalan CesetCelil Oker · Altın Kitaplar · 2015274 okunma
·
57 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.