Belki de ortadan kaldırabileceğimiz belirsizlik değil tahammülsüzlüktür...Başkalarına gösterdiğimiz şefkatin yarısını bile kendimize gösteriyor muyuz? Diğer insanların başına geldiğinde realist yaklaşacağımız zorlayıcı duygu durumları karşısında kendimizi neden bu kadar acımasızca eleştiriyoruz?..
Hiç inceleme modunda değildim ama bunu şu an yazmasam muhtemelen yoğunluktan araya kaynayacak, normalde inceleme eklemeyecektim diye klasik girişimi yaparak başlıyorum yine :)
Temel çalışma alanı Mindfulness ve compassion temelli terapi yöntemleri olan, sık sık webinarlarına katıldığım ve kurucusu olduğu Mindfulness Institute Türkiye kapsamında MBSR ve MBCT grup çalışmaları yürüten sevgili Zümra Atalay'a sevgilerimi ileterek başlıyorum...
Kitabın içeriğinde şefkat nedir, şefkat türleri kapsamında öz şefkat ve nasıl geliştirildiği, güvenli bağlanma ve teorik temeli, kadim öğretilere göre şefkat, şefkatin önündeki bariyerler nelerdir, şefkati yaşamımıza nasıl dahil edebiliriz, zorlayıcı duygu durumları ile baş etme konusunda bilimsel destekli programlardan Mindfulness, diğer şefkat meditasyonları ve uygulamaları bulunmaktadır.
Burada zihnimizi eğitmek için çok temel iki nokta vardır : bilinçli farkındalık ve şefkat. Çocukların erken yaşlardan itibaren ebeveyn ile güvenli bağlanmaları sonucu oluşan şefkat, eğer çocukta güvensiz bağlanma gerçekleşmişse değersizlik ve sevilmeye layık olmadığı hissiyatını takiben yakın ilişkilerine de yansıyacak ve zorlayıcı durumlar karşısında kendini yeniden gösterecektir. Sevgi ve şefkat ile büyüyen çocuklar ise, yetişkinliklerinde de şefkatli olmaya eğilimlidirler. Şefkat aynı zamanda acının varlığında ortaya çıkan bir duygudur. Şefkatin ortaya çıkabilmesi için öncelikle acıyı fark etmek ve varlığını kabul etmek gerekir. Anksiyete, panik, dürtüsellik, zararlı alışkanlıklar ya da yeme bozuklukları gibi acınız ne tür bir form alırsa alsın şefkat eğiliminin merkezindeki prensip, acıdan kaçınmanın daha fazla acı verici olduğudur. Ancak bu noktada iyileşme acının sabitlendiği ya da yok edildiği anlamına gelmez. İyileşme, genellikle bizi korkuyla sıkıştıran ve yabancılaştıran direncin ve isteksizliğin dağılmasıdır. İyileşme, durumlarla oldukları gibi yüzleşmektir. Duygularımıza ve onlara verdiğimiz gerek bedensel gerek mental reaksiyonların farkına vardığımızda öz şefkat geliştirmemiz de kolaylaşacaktır. Son olarak, bu kitabın bana terapi etkisi veren üç kitaptan birisi olduğunu söylemek istiyorum. Keyifle ve sindirerek okumanızı öneririm. Beni Mindfulness ile tanıştırıp hayatıma dokunan sevgili psikiyatri bölüm başkanıma minnettarım. Keyifli okumalar dilerimm...