Ahlaksız16 yaşımda, babaanemlerin yatak odasında, o güzel köy manzarasının karşısında tuhaf bir ruh haliyle okuduğum kitaptır kendisi. çok garip, o zamanları düşündüğümde sanki geçmişte yaşamamışımda, bir düş görmüşüm gibi hissediyorum. böyle hissetmemde tam o zaman diliminde bu kitabı okumamın etkisi büyük.
konusuna gelecek olursak,
genç ve zengin olan arkeolog michel’in, karısı marceline ile balayını geçirmek için gittiği tunus’ta vereme yakalanmasıyla başlayan ve hastalığının iyileşme süreci boyunca devam eden yaşama ilişkin bir kimlik arayışı: ahlakla cinsellik, duygularla mantık arasındaki sürekli çatışma hali.
kısaca geleneksel toplum düzenine ve ahlak anlayışına karşı çıkan bir adamın kendi ‘özgürlük’ öğretisine ulaşmak için yaptıkları ve bu süreçte yaşadığı içsel çatışmalar kitapta derin bir şekilde betimlenmiş. -bazen bu betimlemeleri okurken sıkıldığımı itiraf etmeliyim-
önyargılarını, tüm mal varlığını, her türlü adanmışlığını ve geçmişte kabul ettiği tüm o ahlaksal normları bırakarak, yeni bir hayata başlamak ister michel. içindeki bu yeni enerjinin kendisini özgür kılacağına inanır. fakat kitapta da ifade edildiği gibi: “özgürleşmeyi bilmek hiçbir şey değil, güç olan özgür olmayı bilmektir.” ve özgür olmak zordur…
özellikle okuduğum zamandaki hissettirdiği duygular ve beni sorgulamaya iten bir kitap olmasından ötürü sevdiğim ve hayatımda yer edinmeyi başarmış bir eser. belki sizde de benzer duyguları uyandırabilir, şans vermenizi tavsiye ederim :)
son olarak;
"Ben, önceki katı ve sınırlayıcı ahlâkıma uygun düşen zayıf ve çalışkan insan değildim artık. İyileşme sürecinden başka bir şey vardı burada; yaşamın artması, coşmasıydı; düşüncelerime dokunmak, teker teker dokunmak, her şeyin içine işlemek, varlığımın en uzak, nazik ve gizli liflerini heyecanlandırıp renklendirmek zorunda olan çok zengin ve çok sıcak bir kan akımıydı bu."