Hak, takva sahiplerinin zahiri olunca, yani onların zahir olan suretlerinin ta kendisi
[ayn] olunca, (kemalatı ve övülesi şeyleri Hakk’a izafe ederek) Hakk’ı (kendi
nefslerine) korunak [vikaye] kılan bu (kendileri için mekânın sözkonusu olabileceği
bir zahir varlıkları kalmamış olan) takva ehli nerededir? Ve o takva sahipleri, bütün
ehlullah indinde, insanların en yücesi, (zatî vahdaniyet ile nitelenmelerinden dolayı
varlık ve yakınlığa) en layık olanı ve (bütün uzuv ve yetileri Hakk’ın olduğu için) en
güçlüsüdür. Takva sahibi olan kişi, zaman olur ki, kendi nefsinin suretini Hakk’a
korunak [vikaye] kılar (yani O’nu, kendindeki yerilesi şeyleri O’na isnad
edilmeklikten korur). Çünkü, Hakk’ın huviyeti, kulun yetileridir. Böyle olunca, “kul”
olarak adlandırılanı, “Hak” olarak adlandırılana korunak kılar — bilenlerle
bilmeyenler ayrılsın diye. “De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak işin
özünü bilenler düşünürler” [Zümer Suresi, 39/9].