Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

481 syf.
9/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Serenad üzerine inceleme.
"İnsanların kendi milletini veya kendi inancını diğerlerinden daha üstün görmesi, ne korkunç olaylara, ne büyük acılara neden oluyordu bu dünyada!" Açıkçası
Zülfü Livaneli
Zülfü Livaneli
‘nin ilk defa bir kitabını okuyorum. Bazılarınız ” ne! İlk defa mı! ” diyeceğinizden eminim. Romanlarını okumadığım, kendisinin konferanslarını, köşe yazılarını okumadığım anlamına gelmiyor. Tabi kendi açımdan Livaneli ‘nin kitaplarını okumamamın, geçerli sebepleri bulunmakta. Bunların ilki aşırı melankolik, aşk ve romantik konulu romanları okumuyorum. Örneğin Canan Tan kitaplarını aşırı dramatik bulduğumdan okumuyorum. İkinci ve asıl sebebi yazarın siyasi görüşleri ve inançlarının romanlarına, yazılarını ve söylemlerine yansıması. Bunu da sanatı kullanarak okuyucularına aktarmaya çalışması hoşuma gitmediğinden kitaplarını okumuyorum. Ama çevremde Serenad ‘ı okumayan bir tek ben kalınca ayrıca bir arkadaşımın yoğun baskısıyla bir deneyelim dedim. Okudum ama ilk sayfalardan pişman olacakmışım gibi bir hisse kapıldım. Bu hisse sebep olan cümlemiz ” Müslüman bir kadının içine yerleşmiş kölelik duygusu ” sebep olmuştur. İçimden ” dakika bir, gol bir ‘‘ dedim . Livaneli ‘nin müslümanlıkla yada islam'a olan hakaret içeren düşüncelerini, kitaptaki Maya karakteri ile dile getirmiş. İslamda kadın her zaman üstün tutulmuştur. Bu bilinen gerçekleri uzun uzun anlatmayacağım. Livaneli bunun gibi göndermeleri bir çok yerde yapıyor. Başka örnek Üniversitelere başörtüsü ile giren bayanları göstererek ” Eskiden Türkiye böyle değildi. Kızlar başörtüsü takmazdı ” diyor. Kitap boyunca özgürlüğü savunan kişi, burada bayanların Üniversitelere girerken, başörtülerinin zorla çıkarılmalarına söz söylemiyor ama başörtülü gelenlere laf söylüyor. Yorumu size bırakıyorum. Livaneli ‘yi yakından takip ediyorsanız, kendisi her platform da yurt içi olsun yurt dışı olsun fark etmeksizin ermeni soykırımını Türkiye ‘nin kabul etmesini söyler. Bu hayalperest düşüncelerini kitabının her satırında okuyacaksınız. Mesela olayı ” Ermenilerin tehcir edildiğini, yolda çeteler tarafından soyulduklarını, öldürüldüklerini, kadınların memelerinin kesildiğini, kızların ırzına geçildiğini, kollarının kesildiğini ” diye anlatıyor. Bu iddiaların gerçek olmadığını zamanında TSK yalanladı. Yalanladı derken lafta değil, belgeleri ile. Değişim zamanında yola çıkan ermeni sayısı ile varış noktasına varan ermeni sayıları, yolda kaç kişi vefat ettiğini belgeleriyle açıkladı. Hatta Cumhurbaşkanı, Ermenistan ‘a ” ortak komisyon kuralım herkes arşivlerini açsın bakalım, kim haklı kim haksız ” diye öneride bulundu. Sonuç ne oldu dersiniz Ermenistan kabul etmedi. Aslında Zülfü Livaneli'nin kendisi de biliyor bu söylemlerinin gerçek olmadığını ama biliyorsunuz günümüzde Türkiye ‘ye sallayan, ödüllere doymuyor . Hadi bunları yazdın peki Ermeni çetelerinin, Türk halkına yaptıklarını neden yazmıyorsun. Hamile kadınların karınları deşilerek bebeklerinin çıkarıldığını, kalplerinin sökülerek pozlar verildiğini yazsana. Her iki cümlesinden birinin eşitlik, özgürlük nidaları olan kişinin tek taraflı yazması kafalarda soru işaretleri bırakıyor. İşte bu yüzden Livaneli ‘nin kitaplarını okumuyordum. Bunlarla bitse iyi kitabında Türkiye karşıtı ne varsa değinmiş maşallah. ” Kürt sorunu ” diyerek cümlelere başlamalar. Laf sokmalar böyle devam ediyor kitabın gelişme kısmı arkadaşlar. Demiyor ki bu ülkede kürt sorunu yok. Kürtleri kullanılan PKK sorunu var. Bitti mi bitmedi! Livaneli bir tek Türk erkeklerine laf söylememiş diyordum ki, yanıldığımı anladım. Şöyle bir cümlesin de ” Türk erkekleri ezik, travmatik, saldırgan ” olarak tanımlıyor ve bunların sebebinin sünnet olduğunu iddia ediyor. Anladığım kadarıyla Türklük ile alakalı bazı sorunları var ve bunları aşamamış gibi. Gördüğünüz gibi kitaplarını okumamak için bir çok sebep var. Kitabın hiç mi olumlu veya güzel yanı yok diyeceksiniz. Olmaz olur mu! Roman edebi açıdan kusursuz diyebilirim. İç içe geçmiş, birden fazla kişilerin hayatlarını güzel ve sade bir akıcılık ile kendini okutuyor. Maya, Profesör, Nadia, Ayşe, Mari ve diğer acı çekmiş kişileri bir ortak noktada birleştirmek ve bunları okuyucuya hissettirmeden yapmak büyük bir sanattır. Kitabı okurken sanki sizde oraymış hissine kapılacaksınız bundan emin olabilirsiniz. Max, Nadia için bestelediği ”Serenade für Nadia ” çalarken sizde o müziğin ritmine kapılacaksınız. Gözlerinizi kapattığınızda kulaklarınıza melodisi gelecek gibi hissedeceksiniz. Struma ‘nın hikayesini anlatırken sizde o gemide aç kalmış, hasta olmuşsunuz ve max ‘i güvertede beklerken bulabilirsiniz. Aynı zamanda bir Paul Valery ‘e, bir Shakespeare, bir dante ‘ye dokunuyor. Öyle güzel bir ahenk için bunları yapıyor ki harfler kelimelere, kelimeler cümlelere, cümleler satırlara dönüşüyor ve zaman akıp gidiyor. Bir bakmışsınız kitabın ilk 100 sayfası bitmiş ve devamı okumak için beyniniz devamlı sinyal gönderiyor. Ayrıca kitap sayesinde bir çok konu hakkında ilk defa bilgi sahibi oldum diyebilirim. Ama tüm bunların yanında okuyanlara bir tavsiye lütfen her okuduğunuz şeye köru körüne inanmayın araştırın ondan sonra bir değerlendirme yapın. Biz insanlar her şeye inanmayan meyili insanlarız sırf bu yüzden çoğu konuda cahil ve geri kalmışız. Lütfen inamadan önce araştırın.
Zülfü Livaneli
Zülfü Livaneli
Serenad
Serenad
Serenad
SerenadZülfü Livaneli · Doğan Kitap · 2020137bin okunma
·
193 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.