Gönderi

288 syf.
9/10 puan verdi
·
Read in 7 days
Mor Yıllar...
Renklerin Moru Alice Walker’ın 1983 yılında yazdığı Pulitzer ödülü kazanmış önemini her daim koruyan, müthiş dokunaklı bir roman. Broadway müzikaline adapte edilmiş, 1985 yılında bizde Mor Yıllar adıyla asıl adı ise 𝐓𝐡𝐞 𝐂𝐨𝐥𝐨𝐫 𝐏𝐮𝐫𝐩𝐥𝐞 orijinal adıyla filme çevrilmiş, Steven Spielberg ise yönetmenliğini yapmıştır. Yıllar yıllar önce ilk olarak filmini izlemiştim. Filmi beni o kadar etkilemişti ki ağladığımı hatırlıyorum. Bana göre, film izlemeyi sevenler bu filmi izlemeden gerçekten film izledim diyemezler. Hafızamda yer ettiğinden kitabını da mutlaka okumalıyım diye düşündüm. Kadına odaklı olan, Feministliğin önemli derecede ön planlara çıkarıldığı sayılı filmlerden birisi olarak kitabının kesinlikle daha etkileyici olduğunu söyleyebilirim. Kitabın konusuna gelirsek 1900'lerin başında, 14 yaşında güneyli bir siyahi kız olan Celie, önce babası olarak bildiği kişi tarafından hamile bırakılır, ardından yıllar boyunca efendisi olarak göreceği adama evlenmek üzere adeta satılır. Kocasından gördüğü şiddete rağmen tek tesellisi kız kardeşi Nettie'nin yazdığı mektuplardır. Oysa kocasi Nettie'nin mektuplarının ona ulaşmasına engel olmaktadır. Celie sonunda kuru gürültüye papuç bırakmayacak güçlü bir kadın olan Sofia ile tanışacak ve ondan çok şey öğrenecektir. Daha ilk sayfadan Celie’nin uğradığı istismar, kendi ağzından Tanrı’ya yazdığı mektup ile tokat gibi çarpıyor insanın yüzüne. Erkek egemen bir dünyada siyahi olduğu için ayrıma uğrayan Celie’in yaşadıkları o kadar ağır ve utanç vericidir ki, bunu yüksek sesle Tanrı’ya bile söyleyemez, sadece yazarak anlatır. O ağır hayatın içinde insanlık tarihine leke sayılabilecek her tür suç, köleliğin türlü biçimleri, tecavüz, şiddet, çocuk yaşta evlendirme, çok çalışma vardır. Sevgi ile zulüm, inanç ile kötülük iç içedir Celie’in hayata bir manevi tutsak olarak başlayan, ama hem kendi cesareti hem de başkalarının yardımıyla kendinin, tıpkı Doğa’nın kendisi gibi, şimdiye kadar bir hayli uzaktaymış gibi algılanan İlahi olanın ışık saçan bir ifadesi olduğu idrakine özgürleşerek varan birinin geçtiği çetin yolu keşfetme hikâyesi. Celie, kendi gücünü ve içindeki neşeyi keşfettiğinde dönüşümü başlar. Kendisine yapılan her şeye karşılık hayatta kalmasını başaran bu çocuk, etrafında birleşen, halden anlayan, insanlarla birlikte büyüyor, gözlerini açıyor ve ayağa kalkıyor. Bir başka şekilde ifade edersek, Celie, elindeki koşulların kötülüğüne aldırmadan kendi ailesini sabırla biriktiriyor ve bu esnada dünyaya inat kendi sesini de kazanıyor. Kitaptaki her biri birbirinden dirençli kadınların yanı sıra, kendi ezilmişliklerinin acısını kadınlardan çıkaran erkeklerin hikâyesiyle de zenginleşen bir roman. Ayrıca, Blues müziği ve siyahilerin yetenekleri, filmde de beni etkilemişti. Okurken de izlerken de kendimi çoğu yerde Celie, Sofia ve Shug’un yerine koymadan edemiyorsunuz. Kitap mektuplaşmalar şeklinde ilerliyor “Sevgili Tanrım” diye başlayan kitapta Celie sesini kimseye duyuramadığı için önce Tanrı’ya yazdığı mektuplardan, daha sonra ayrı düştüğü kız kardeşi Nettie’ye yazdığı mektuplardan anlıyoruz olan biteni. Celie'nin Kız kardeşinden ayrı tutulduğunda Afrika'da ki kız kardeşinden gelen mektupların yer aldığı kısımlar beni en çok duygulandıran yerleriydi. Afrikalılar hakkında bilmediğimiz gerçekler vardı. Kadınların Kadınlığa kabul edilişi, gelenek görenekleri, inançları oradaki insanların sefaleti vs… “𝗔𝗳𝗿𝗶𝗸𝗮𝗹ı𝗹𝗮𝗿 𝗯𝗶𝗿 𝘇𝗮𝗺𝗮𝗻𝗹𝗮𝗿 𝗔𝘃𝗿𝘂𝗽𝗮'𝗱𝗮𝗻 𝗱𝗮𝗵𝗮 𝘂̈𝘀𝘁𝘂̈𝗻 𝗯𝗶𝗿 𝗺𝗲𝗱𝗲𝗻𝗶𝘆𝗲𝘁𝗲 𝘀𝗮𝗵𝗶𝗽 𝗼𝗹𝗺𝗮𝘀ı𝗻𝗮 𝗿𝗮𝗴̆𝗺𝗲𝗻 𝘀𝗼𝗻 𝗯𝗶𝗿𝗸𝗮𝗰̧ 𝘆𝘂̈𝘇𝘆ı𝗹𝗱ı𝗿 𝗔𝗳𝗿𝗶𝗸𝗮'𝗱𝗮 𝘇𝗼𝗿 𝘇𝗮𝗺𝗮𝗻𝗹𝗮𝗿 𝘆𝗮𝘀̧𝗮𝗻ı𝘆𝗼𝗿𝗺𝘂𝘀̧... 𝗜̇𝗻𝗴𝗶𝗹𝗶𝘇𝗹𝗲𝗿 𝗔𝗳𝗿𝗶𝗸𝗮'𝗱𝗮𝗻 𝘀𝗼̈𝘇 𝗲𝗱𝗲𝗿𝗸𝗲𝗻 "𝘇𝗼𝗿 𝘇𝗮𝗺𝗮𝗻𝗹𝗮𝗿" 𝘁𝗮𝗯𝗶𝗿𝗶𝗻𝗶 𝗸𝘂𝗹𝗹𝗮𝗻𝗺𝗮𝘆𝗮 𝗯𝗮𝘆ı𝗹ı𝘆𝗼𝗿𝗹𝗮𝗿. 𝗔𝗳𝗿𝗶𝗸𝗮'𝗻ı𝗻 𝘇𝗼𝗿 𝘇𝗮𝗺𝗮𝗻𝗹𝗮𝗿ı𝗻ı𝗻 𝗼𝗻𝗹𝗮𝗿 𝘁𝗮𝗿𝗮𝗳ı𝗻𝗱𝗮𝗻 𝗱𝗮𝗵𝗮 𝗱𝗮 𝘇𝗼𝗿𝗹𝗮𝘀̧𝘁ı𝗿ı𝗹𝗱ı𝗴̆ı𝗻ı 𝘂𝗻𝘂𝘁𝗺𝗮𝗸 𝗸𝗼𝗹𝗮𝘆. 𝗠𝗶𝗹𝘆𝗼𝗻𝗹𝗮𝗿𝗰𝗮 𝗔𝗳𝗿𝗶𝗸𝗮𝗹ı, 𝘁𝘂𝘁𝘀𝗮𝗸 𝗲𝗱𝗶𝗹𝗶𝗽 𝗸𝗼̈𝗹𝗲 𝗼𝗹𝗮𝗿𝗮𝗸 𝘀𝗮𝘁ı𝗹𝗺ı𝘀̧...” (𝗦𝗮𝘆𝗳𝗮 𝟭𝟰𝟳) 𝙉𝙚𝙙𝙚𝙣 𝙍𝙚𝙣𝙠𝙡𝙚𝙧𝙞𝙣 𝙈𝙤𝙧𝙪 kitabın adı diye sorduğunuzda; Celie içinden çıkamadığı yalnızlığında önce tanrıya sığınıyor. Tüm sevgisini, umutlarını ve sorularını tanrıya mektuplarında dile getiriyor. Ancak kendisine anlatılan tanrının da yaşlı, beyaz bir erkek olarak karşısına çıkması bu sığındığı inancın penceresini genişletmesine neden oluyor. Çevresinde gördüğü, bir parçası olduğu her şey; tüm güzellikler, mesela tarlanın yanından geçerken gördüğü mor renkli çiçekler de tanrıdan ayrı değil ona göre. Tanrının tek bir yerde, belirli koşullar altında olmadığı yönünde fikrini değiştiriyor Celie. Tabi mor renk aynı zamanda kadın hareketinin de temsil edilmesi aynı zamanda.. “𝐓𝐚𝐧𝐫ı'𝐧ı𝐧 𝐲𝐚𝐫𝐚𝐭𝐭ı𝐠̆ı 𝐡𝐢𝐜̧𝐛𝐢𝐫 𝐬̧𝐞𝐲𝐢 𝐭𝐚𝐦 𝐨𝐥𝐚𝐫𝐚𝐤 𝐟𝐚𝐫𝐤 𝐞𝐭𝐦𝐞𝐦𝐢𝐬̧𝐢𝐦... 𝐍𝐞 𝐛𝐢𝐫 𝐦ı𝐬ı𝐫 𝐤𝐨𝐜̧𝐚𝐧ı𝐧ı (𝐧𝐚𝐬ı𝐥 𝐲𝐚𝐩ı𝐲𝐨𝐫 𝐚𝐜𝐚𝐛𝐚?), 𝐧𝐞 𝐦𝐨𝐫 𝐫𝐞𝐧𝐠𝐢 (𝐧𝐞𝐫𝐞𝐝𝐞𝐧 𝐠𝐞𝐥𝐢𝐲𝐨𝐫 𝐨 𝐫𝐞𝐧𝐤?), 𝐧𝐞 𝐤ı𝐫 𝐜̧𝐢𝐜̧𝐞𝐤𝐥𝐞𝐫𝐢𝐧𝐢. 𝐇𝐢𝐜̧𝐛𝐢𝐫 𝐬̧𝐞𝐲𝐢. 𝐀𝐫𝐭ı𝐤 𝐠𝐨̈𝐳𝐥𝐞𝐫𝐢𝐦 𝐚𝐜̧ı𝐥ı𝐲𝐨𝐫 𝐲𝐚, 𝐤𝐞𝐧𝐝𝐢𝐦𝐢 𝐚𝐩𝐭𝐚𝐥 𝐠𝐢𝐛𝐢 𝐡𝐢𝐬𝐬𝐞𝐝𝐢𝐲𝐨𝐫𝐮𝐦. 𝐁𝐚𝐡𝐜̧𝐞𝐦𝐝𝐞𝐤𝐢 𝐤𝐮̈𝐜̧𝐮̈𝐜𝐮̈𝐤 𝐛𝐢𝐫 𝐜̧𝐚𝐥ı𝐧ı𝐧 𝐲𝐚𝐧ı𝐧𝐝𝐚 𝐝𝐚𝐡𝐢 𝐁𝐚𝐲…. ‘ı𝐧 𝐤𝐨̈𝐭𝐮̈𝐥𝐮̈𝐠̆𝐮̈ 𝐤𝐮̈𝐜̧𝐮̈𝐤 𝐤𝐚𝐥ı𝐲𝐨𝐫.” (𝐒𝐚𝐲𝐟𝐚 𝟐𝟎𝟐) Kısacası hayatın acı geçeklerini okuyoruz yazarımızın kaleminden. Yazarın son sözü gibi “Bu kitaba geldikleri için herkese Teşekkür Ederim ” diyor kendisi, bende incelememi okuyan herkese Teşekkür ederim. Keyifli Okumalar dilerim…
Renklerden Moru
Renklerden MoruAlice Walker · Doğan Yayınları · 2019698 okunma
··2 quotes·
2,505 views
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
KİTAP okurunun profil resmi
Mor benim rengim,ruhum mor belkide,okuyacam mutlaka
ozden79 okurunun profil resmi
Madam bovary
Madam bovary
Bu kitabı okumaya yüreğim dayanmaz, daha incelemeyi okurken ağlıyorum 😭
Madam bovary okurunun profil resmi
kitabı okurken de filmini izlerken de ağlarsın hayatın acı gerçekleri ama bunlar yaşanmış, yaşanıyor, yaşanacak...👍🏻
1 next answer
İbrahim Canik okurunun profil resmi
Kitabı çok iyi özetleyip anlatmışsınız. Yalnız şimdi ikilemde kaldım bu incelemeden sonra acaba kitabı ayrıca okusan mı yoksa filmiyle mi yetinsem diye
Madam bovary okurunun profil resmi
İbrahim bey kitabı kesinlikle daha etkileyici ama filmi de izleyin bence🙏🏻
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.