Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

472 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
Céleste Albaret Anlatıyor: ‘‘Monsieur Proust’’
''Biliyor musunuz, Céleste, eserlerimin edebiyat dünyasında bir katedral niteliği taşımasını istiyorum. Bu yüzden bir türlü bitiremiyorum. İnşası bitse bile her daim bir şeylerle süslenebilmeli; bir vitray, bir sütun başlığı, küçük bir mabet veya köşede küçük bir heykel.” /s. 292 Proust okumayı kitap okumaktan daha çok seviyorum. Tuhaf bir cümle oldu evet farkındayım, fakat yazarın eserlerine olan tutkumu daha başka nasıl ifade edebilirim inanın bilmiyorum. Benim için derin anlamlara ev sahipliği yapan bir yazardır Marcel Proust. Proust ile birlikte on yıl yaşamış ve onun ev işleriyle ilgilenmiş yardımcısı tarafından yazılan ‘’Monsieur Proust’’ kitabını görünce nasıl sevindim bilemezsiniz. Kargodan geldiği gün hemen okumaya başladım, öyle heyecanlıydım ki. Keşke tamamen unutma fırsatı verilen bir kitap seçme hakkımız olabilseydi, o ‘’Monsieur Proust’’ olurdu. Aslında Céleste Albaret kitabı kaleme alan kişi değil, o sadece bir anlatıcı. Röportaj için gelen Georges Belmont anlatılanları derliyor ve bunları bir hatırat şekline getiriyor. Proust’un ölümünden sonra elli sene boyunca yazar hakkında mektuplara, sorulara, anlatılanlara, kendisine gelenlere ve kapısına dayananlara cevap vermeyen Céleste Albaret, tam seksen iki yaşında bu röportajı kabul ediyor. Tek nedeni ise yazar hakkında orada burada çıkan asılsız iddiaların ve yalanların doğrusunu dünyaya anlatmak… Onun hakkında çok bir şey biliyormuş gibi ukalaca konuşan boş insanları yalancı çıkarmak ve susturmak için daha fazla gecikmeden, gerçekleri de unutmadan bizlerle buluşuyor Céleste. Georges Belmont önsözde bu konu hakkında okuru bilgilendiriyor, ben de üzerinden geçmek istedim. ‘’Ancak en sonunda bunu yapmaya karar verdim, çünkü onu benim kadar tanımayan, hatta kitaplardan öğrendikleri dışında hiç tanımayan insanlar, hakkında asılsız ve yalan yanlış bilgiler ortaya atmaya başlamıştı. Bu dedikoduların ilerlemesi, M. Proust’un saygınlığına zarar vermeye başlamıştı. Zira ortaya atılan bilgiler onun hakkında olsa da çoğunlukla ilgi çekmek için söylenen yalan yanlış laflardı. Oysaki ben, seksen ikisine gelmiş yaşlı bir kadın, bildiği her şeyi anlatarak sadece ilgi çekmeyi amaçlıyor olabilir miyim? (…) Tek amacım, bu dünyadan gitmeden önce onun hakkındaki bilgileri elimden geldiğince iyileştirmek. Hepsi bu. Artık anlatılması şarttı.’’ /s. 23 ‘’Monsieur Proust’’u okumadan önce araştırdığım sırada birkaç incelemeye bakmıştım. İnsanlara çok yanlış önerilerde bulunuyorlar… Kayıp Zamanın İzinde’yi okumadan önce yazarı tanımak adına değerlendirilebilir bir eser olduğu görüşünü savunan okurlar var. Gerçekten şaşkınım. ‘’Monsieur Proust’’ kitabını eğer dikkatli ve iyi okuduysanız şunu fark etmişsinizdir: Céleste ile Proust yazarın ölümüne on yıl kala tanıştılar. Céleste bu eve ilk geldiği zamanlarda Kayıp Zamanın İzinde’nin birinci cildi olan Swann’ların Tarafı yeni yayımlanmıştı. Yani işin aslı Céleste ile birlikte Kayıp Zamanın İzinde’nin yazılış sürecine çok yakından tanık olmuş oluyoruz. Kitabın sayfalarında ve olaylarda sürekli Kayıp Zamanın İzinde’nin muhabbeti dönüyor. Hal böyleyken yedi ciltlik Kayıp Zamanın İzinde’yi bilmeden Monsieur Proust nasıl okunabilir? Yazarla hiç tanışmayanlar ilk bu eserle başlamak istiyorlarsa okuyabilirler elbette, ama doğrusu bence ilk olarak Kayıp Zamanın İzinde’yi okumak ve anlamaktır. Artık gerisi size kalmış… Yazarın yedi ciltlik dev eserini okuduysanız Proust ile ilgili ne yazılmışsa onu okumak için can atan bir tutku gelişiyor içinizde. Proust’u yüreğinizde hissetmenin tadı ‘’Monsieur Proust’’ eseriyle birlikte inanılmaz bir boyuta ulaşıyor. Bu kitabı okurken bir saniye bile sıkılmadım, yavaş ilerlemeye çalışsam bile olmadı. Céleste anlattıklarıyla insanı merakta bırakıyor. Elli sene boyunca suskun kalması ve sanki Proust ile dün yaşamışlar gibi her şeyi harfi harfine anlatabilmesi hayret uyandırıyor. Proust’un hiç bilinmeyen yanlarıyla yüzleştim ve yeniden tanışmışız gibi oldu. Céleste onunla ilk tanıştığı andan ölümüne kadar yanındayken en ilginç olmayan şeyleri bile anlatarak bir biyografi eserinin temellerini atıyor. En ilginç olmayan şey bile Proust’a ait ise ilginçtir bu arada. Onun hayatına dair ne varsa bu detaylarda boğulmak gibisi de yoktu. Proust’a, yaşayışına, yazarlığına, hastalığına, alışkanlıklarına, aile ve çevresine, insanlarla iletişimine ve giyimine kadar, akla hayale gelen her şeye Céleste’in gözünden şahit oluyoruz böylece. Özellikle Kayıp Zamanın İzinde’nin yazılış sürecine çok yakından bakma fırsatımız da oluyor. Bazı karakterleri için kimlerden esinlendi, neden sekiz yıl boyunca evden çıkamadı, hastalığı yazarlığını nasıl etkiledi, kitaplarını ne mücadelelerle yayınevlerine gönderdi, arkadaş çevresi ve aşk hayatına dair gerçekler neydi gibi birçok soruya cevap olmuş bir eser Monsieur Proust. Proust yaşamak için yazıyordu. Yazmak onun için aşktan daha fazlasıydı. Çok az yemek yemesi, sadece sütlü kahveyle birlikte yazılarının ve notlarının başına geçmesi başka nasıl açıklanabilir ki? Gündüzleri uyuması ve gecelerini çalışmalarına adaması, hastalığı yüzünden bazen acı çekmesi de nedense aksi, huysuz bir insan yapmamış onu; tam tersine naif, ince ruhlu ve tatlı bir kişilik olmuş her zaman. ‘’Gerçekte olan bence, dış dünyaya kendini kapatıp eserleri için gereken münzevi hayatı yaşamak adına, zaman zaman hastalığını bahane etmesiydi. Hastalığı onu hiç korkutmuyordu. Tek korkusu, işlerini bitiremeden ölmekti. Bunun olmaması için de kendisini korumak adına elinden gelen her şeyi yapıyordu.’’ /s. 87 ‘’M. Proust’un başucundaki ufak lambanın aydınlattığı yatağında otururken; bazen o güzel gülüşüyle bazense onu alıp götüren hüznüyle bir şeyler anlatırken, taklitler yaparken gözlerimin önüne getirdiğimde, düşünüyorum da hayatım boyunca izlediğim en muazzam tiyatro oyunu kendisiymiş. Hem, yalnızlığında bulduğu mutluluğu da anlayabiliyorum; hiç yoktan gülecek bir şeyler yaratması ve bazen de karşımda aynı şeyi acı acı anlatması, kafasında kurduğu karakterleri alıp götürmemesi için zamanla yaptığı bir mücadeleydi.’’ /s. 169 Eserin bütünüyle hoşuma gitmesinin bir başka nedeni de tam bir arşiv niteliği taşıması… M. Proust’un kendisine, tanıdıklarına ait bildiğim ve bilmediğim fotoğraflarla doldurulmuş bazı sayfalar. Céleste'nin de kendisine ve yakınlarına ait bazı fotoğrafları ilk defa gördüm. Proust’un hayatından kesitleri okurken Céleste hakkında bir şeyler görmek, onu tanımak da güzeldi. M. Proust’un ölümü ile kendi hayatının da son bulduğunu belirten Céleste'nin yazara bağlılığını anlattıklarından hissedebiliyorsunuz. Çok derin bir bağlılık bu… Zaten yıllarca suskun kalmasının sebebi de bu: Yazarın kaybının onu içten bir şekilde yıkması. Sonlara doğru gözyaşlarımı tutamadım. Eserin duygusal yoğunluğu insanı mahvediyor. Ölümüne yaklaştıkça hem Céleste hem de benim için çok daha zorlaştı her şey; o anlatırken ben de sayfaları çevirirken kasvete sarıldı yüreğimiz. Yaşam boyu sizi gerçekten olağanüstü derecede etkileyecek bir şeyler arayışı içindeyseniz, o şey M. Proust’un Kayıp Zamanın İzinde’si olabilir. Hiçbir zaman etkisinin yoğunluğu bitmeyecek uzun bir yol bu. Yine yolumun üzerinde karşıma çıkan Monsieur Proust da büyük bir şanstı. İyi ki değerlendirmişim diyorum bu şansı. Sevgiyle önerilir. İncelememi yayımladığım platform ve diğer ''Proust'' yazılarım için bakabilirsiniz: wannart.com/icerik/41105-pr...
Monsieur Proust
Monsieur ProustCeleste Albaret · Opera Kitap · 2022157 okunma
·
317 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.