Gönderi

Bey, uzun uzun, hayran, delikanlıya baktı: "Çobanlıktan başka hünerin var mı?" diye sordu. "Var," dedi delikanlı güvenli bir sesle, "kaval çalarım." "Bu bir hüner mi?" diye sordu bey. Delikanlı sorusuna karşılık veremedi, saçlarının uçlarına kadar terledi. Oradakiler, "Beyimiz," dediler, "bu çoban öyle kavalcıdır ki, o, kaval çalınca bülbüller gelir onun kavalına konarlar." "Bu da bir şey mi?" "O, öyle bir kavalcıdır ki, yerdeki taşları, taşların yüreğini oynatır." "Bu da bir şey mi?" "O, öyle bir kaval çalar ki, uyuyan yılanı bile deliğinden çıkarır, yılan gelir dizinin dibine kıvrılır yatar." "Bu da bir şey mi?" Oradakilerin hepsi çobanın kavalcılık hünerine daha çok örnekler gösterdiler, bey bu da bir hüner mi, dedi de başka bir sey demedi. Ricacılar, öfkeyle gürpedek ayağa kalkıp kapıya yöneldiler. Çoban, boynu bükük dikildiği yerde öyle dimdik kalakaldı. Beydir, kalkanların öfkesinden ürktü: "Durun, ağalar, hatunlar, size bir teklifim var "Nedir o?" sordu dengbej. "Nedir o?" sordu Şeyh. "Nedir o?" sordu demirci. "Nedir, nedir, nedir o?" diye sordu oradakilerin hepsi. "Demek bu çoban böyle bir kavalcı!" "Böyle bir kavalcı." "Şimdi beni dinleyin. Onun güttüğü sürü büyük bir koyun sürüsüdür." "Büyük," dediler. "İşte üç gün bu sürüye tuz yalatacak, bir damla su vermeyeceğiz, sonra koyunları çaya süreceğiz, çoban kavalını çalıp o susuz koyunların hiçbirisine bir damla bile su içirmeyecek." "Koyunlara üç gün tuz vereceğiz öyle mi," diye bağırdı dengbej. "Bu insafsızlık." "Üç gün tuz," dedi bey, "üç gün üç gece tuz verilecek koyunlara. Bir tek koyun bile ağzını suya değdirirse bile sizin kavalcı çobanın hüneri hüner değildir." "Karasevdalıların muratlarını öldürmüşlerin, şah da olsa, padişah da olsa iflah olmamış, sarayları başlarına yıkılmıştır.” "Yıkılmıştır," dediler öfkeyle hep bir ağızdan. Usonun kavalının sesi buralarda ikircikleniyor, karamsar oluyor, öfkeleniyor, hışımlanıyordu. Kapıya yürüdüler. Ayaktaki, dimdik çoban, gidenlere döndü: "Kabul ediyorum," dedi, "üç gün değil, on gün tuz yalatsa bile koyunlara kabul ediyorum." Bu adamın karasevda başına vurmuş, dediler, oradan ayrıldılar. Kavalın sesi öfkeyle karışık umutla, sevinçle coştu, dinleyenleri de coşturdu. Koyun sürüsüne üç gün tuz yalattılar ve koyunlara bir damla su içirmediler. Üç gün sonrasının kızgın öğlesinde, susuzluktan kırılmış koyunları çaya sürdüler. Çayın kıyısına oturmuş çoban kavalına yapıştı, çalmaya başladı. Suya koşan sürü yavaşladı, sonra suyun kıyısına geldi durdu. Hiçbir koyun başını aşağı indirmedi bile.
Sayfa 330Kitabı okudu
·
27 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.