Gönderi

344 syf.
6/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 9 days
Nobel Edebiyat Ödüllü Amerikalı yazar Saul Bellow’un sembollerle yüklü bir eseri Aslan Kral. Yazar bu kitabının yayınlanmasının hemen öncesinde New York Times için yazdığı “Sembol Arayışı, Bir Yazar Uyarır- Hikayenin tüm Eğlencesini ve Gerçekliğini Kaçırır“ başlıklı makalede, edebiyatta öyle çok derinlerde semboller aramaya karşı olduğunu belirtmiş. Akabinde sembolik anlatımın böylesine yoğun kullanıldığı bir romanla ortaya çıktığında edebiyat çevrelerinde şaşkınlığa yol açmış. Roman 50li yaşlarının ortasında sorunlu bir adam olan Henderson’un sıkıcı hayatına bir anlam bulabilmek için çıktığı Afrika yolculuğundaki maceralarını anlatıyor. Babasından kalan miras sayesinde zaten milyoner olan, hayatta çalışmasına hiç gerek kalmamış, bir ara savaşa gitmiş ve büyük bir hasar almadan geri dönmüş, son derece iri yarı bir adam Henderson. Zenginliğine, yüksek sosyal statüsüne, parası sayesinde istediği kadar saçmalayabilme lüksüne ve etkileyici fiziksel gücüne rağmen huzuru ve tatmini bulamamış. Arada içinden yükselen “istiyorum, istiyorum, istiyorum“ sesi ile kendini gösteren ruhsal boşluğunu sıra dışı maceralarla bastırmaya çalışıyor; bir ara evinin bahçesinde evcil hayvan niyetine domuzlar besliyor örneğin; ailesi ile çıktığı tatilde onları bırakıp kendi başına başka maceralara atılıyor, sevgi-öfke karışımı bir aşk ilişkisi içinde, çocuklarına ilgi gösteren bir baba olmak yerine onların sorunlarından sürekli kaçıyor. Ve yine böyle bir iç sesin peşinden, ne istediğini keşfetme arzusu ile parasının hükmünün geçmeyeceği Afrika’ya gidiyor. Bir yerli rehber eşliğinde önce bir kabileye misafir olup görünürdeki büyük Batı bilgeliğiyle onlara yardım etmeye çalışırken, mevcut su sarnıçlarına zarar vererek herkesin hayallerini yıkıyor. Bu, Henderson için önemli bir yenilgi; zira bütün serveti ve eğitimine rağmen Afrika’nın ortasında medeniyet yüzü görmemiş insanlardan dahi daha az faydalı -hatta epeyce aptal- olduğunu hissetmesi onu bir kez daha boşluğa itiyor. Akabinde bir Wariri köyünde kralın peşinden, kralın babasının ruhunu taşıdığına inanılan bir aslanı yakalamaya çalışırken ise toparlanacak ve belki de bir ümit ışığı yakalayacak. Hayatta hiçbir gayesi olmayan insanın o rahatsız, huzursuz, yorucu ruh halini bence güzel betimliyor Bellow. Parasına güvenerek istediği kadar saçmalayabileceğini düşünen, gerçekten de ne yaparsa yapsın zarar görmeyen, ama yine de tatmin olmayan birinin yaşadığı o iç sıkıntısını iliklerinize kadar hissediyorsunuz okurken. Saçmalama lüksü o kadar içine işlemiş ve yaptıklarının sorumluluğunu almaktan o kadar uzaklaşmış ki, 55 yaşına gelmiş bu adam bir su sarnıcındaki kurbağaları yok etmek için dinamit kullanmanın normal olduğu düşünüyor, sarnıca zarar verdiğinde ise şaşırıp çok üzülüyor örneğin. Bir Afrika kralının yanında aslanlarla yakınlaşmayı ve aslan gibi kükremeyi öğrenirken, ya da kral dostunun ruhunu taşıdığına inandığı yavru aslanı alıp evinde beslemek için Amerika’ya getirirken de öyle. Hep “istiyor“ o. “Ol“ diyor ve oluyor. Bundan tatmin olmayı başarıp başaramayacağını ise zaman gösterecek. Bellow gerçek hayatında Afrika’ya gitmemiş ve hayalinde bir Afrika yaratmış romanı için. Dilindeki o Batılı beyazlara ait üstten bakan tını, beni rahatsız ediyor okurken. Sembolik anlatımı ise yorucu. Özellikle Henderson’un kral arkadaşı ile yaptığı felsefi sohbetleri gereğinden uzun ve tekrarlı buldum; epey uğraşmama rağmen aslan taklidi yaparak içindeki o ruhu serbest bırakma macerasının içine ise giremedim. Freud etkisindeki (aslan sembolüyle aktarılan) baba ile hesaplaşma, babayı mağlup etme ve ona tahakküm etme hikayeleri ise romanın beni en etkileyen yönü oldu. Batılı gözüyle iç yolculuklar ilginizi çekiyorsa, buyurun.
Yağmur Kral
Yağmur KralSaul Bellow · İletişim Yayınevi · 200959 okunma
·
442 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.