Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Dünümüz ve bugünümüz
Molla Fenariler, Zembilliler, İbn-i Kemaller, Hızır Çelebi'ler, Molla Güranî'ler, Hüsrev'ler, Ak Şemseddin'ler, Ebussuûd Efendiler, Sinan'lar, Barbaros'lar, Turgut Reis'ler, Uluğ Bey'ler, Koçi Bey'ler, Pirî Paşalar; bugün bile iftihar kaynaklarımızı oluşturan camiler, kervansaraylar, su kemerleri, vakıflar, vesaireler... Zaferleri saymıyorum bile... Rahatça söyleyebiliriz ki, tarihinde övünebileceği bunca şey olan ama övünmek şöyle dursun, hatta dövünen başka bir millet yoktur. Çıkarın abide şahsiyetlerimizi, 50'şer yıllık kesitlere oturtun; bakalım her 50 yıla kaç abide şahsiyet, kaç cihangir, dünya örneği kaç insan düşecektir? Bir de son yüzyılımıza, devletin izmihlâl dönemine bakın! Ve kafalarınızı çatlatırcasına düşünün: Redd-i miras, bu milletin nelerine mâl oldu? Yavuz Sultan Selim'i unutturmak için, meşhur "Goben" zırhlısının "Yavuz Sultan Selim" olan adını, Cumhuriyet Türkiye'si sadece "Yavuz" şekline getirmekle yeni nesillere ne kazandırdı, Meclis kürsüsünden II. Abdülhamit'e ve Vahideddin'e yapılan saldırılar hangi problemlerimizi çözdü? Buraya izninizle Fransız yazar Claude Farrere'den (Klodfarer) konuyla ilgili hayret uyandıran ifadelerinden kısa bir bölüm alacağım: "Size tuhaf bir şey söyleyeceğim: Günümüzün cumhuriyetçi Türkleri, kendilerini Bayezid'in torunları değil de Timur'un torunları sayıyorlar. Cumhuriyet donanmasında bir zırhlı var: Almanların eski 'Goben' Zırhlısı... Bu geminin adını değiştirmek ve milli bir isim vermek gerekti. Çok haklı olarak 'Yavuz Selim' adı teklif edildi. Ama Çankaya Hükümeti buna razı olmadı. Kısaca 'Yavuz' denmesini uygun buldu. Osman'ın (Osman Gazi'nin) kanı, Ankara'daki adamlar için tarihten silinmesi gereken, nefret edilecek bir şey hâline geldi. Tahripkâr ve zalim Cengiz'le Timur; sayısız saraylar yaptıran, mabetler inşa ettiren, yollar açan, bunca eyaleti Türk topraklarına katan hükümdarlara (padişahlara) tercih edilmektedir... Cumhuriyet Türkleri, cetlerinin mirasını hor görmeye başladılar." (Claude Ferrere, Türklerin Manevi Gücü, s. 1987 v.d.). Yabancıları bile dehşete düşüren bu redd-i miras, sadece kişilere münhasır kalsaydı, belki tahribat bu seviyede olmayacaktı. Hazin ki, aşiretten beylik, beylikten devlet çıkaran ve devleti en az 500 sene cihanın üçte birine hâkim kılan temeller de tahrip edildi. Yeni devletin teläkkileri gibi insanları da "modern" olacaktı. Örnek vardı: Avrupa... Her vesileyle kuyumuzu kazan, her fırsatta haçlı güruhunu üzerimize saldırtan Avrupa... Onun gibi giyinecek, onun yazısıyla yazacak, kendi kültür kaynaklarımıza sırt çevirip tarihimizi inkâr ederek onun kaynaklarına yönelecektik. Papa'nın teklifini kabulle Hristiyan olmadığı için Fatih'i kinayacak, Yavuz'u "kanlı katil" ilan edecek, Sultan II. Abdülhamit'e "Kızıl Sultan", Sultan Vahideddin'e "vatan haini" diyecek, bütün tarihi "hanedan tarihi" ilan edip kendimize Etilerden, Sümerlerden, Moğollardan ecdat arayışına çıkacaktık. Vesikalar, vakıalar önemsizdi. Nazarlarında tarih, bir ilim değil, bir sanattı. Objektif olunmasının önemi yoktu. "Sadece milli olmalıydı. Bunun için de "dini" unsurlardan ayıklanması gerekiyordu. Yani geçmiş reddediliyor, yok ediliyor, "yok"un üzerine geleceği inşa etmek gibi imkânsız bir hayalin peşinde koşuluyordu.
Sayfa 157Kitabı okudu
·
170 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.