Gönderi

507 syf.
7/10 puan verdi
·
49 günde okudu
Neden sevemedim? Neden ona rağmen okudum?
Başından sonuna nasıl okuduğuma şaşırdığım tuhaf bir kitap oldu benim için bu. Öyle karmaşık duygular içinde kaldım ki, kitabı hem sevemedim hem birden fazla sebepten bırakamadım. SEVEMEDİKLERİM Kitapta ilk dikkatimi çeken, erkek bir yazarın bir kadın karakterin ağzından bir roman yazmış olmasıydı. Bu, bence kotarılması pek de kolay olmayan bir iş; hele ki bunun karakterin iç dünyasının yansıtılması gereken bir hikaye olduğu ve bu hikayede karakterin cinsiyetiyle yakından ilintili pek çok insanlık halleri olduğu düşünülürse… Nitekim, bu detaylarda kendini hissettirdi bana bu “erkek yazarın kadın karakter ağzından roman yazması” durumu. Nasıl desem, çoğu yerde yapay ve sığ kaldı ana karakter de, hikaye de. Bilmiyorum, bir kadının ağzından değil de bir erkeğin ağzından yazsaydı o zaman da böyle olur muydu. Belki de o zaman daha başarılı bir iş çıkardı. Buradan hemen kitapla ilgili beni rahatsız eden ikinci konuya geçeyim: Bu, genç bir kadının bir erkeğin peşinde ve hatta gölgesinde tüm zamanını hiçbir şey yaparak geçirmesini “aşk” adı altında romantize eden, gerek hikaye kurgusuyla, gerek karakter betimlemeleriyle pek sığ bulduğum bir hikaye. Bakın abartmıyorum, hikayenin ana kadın karakteri hakikaten hiçbir şey yapmıyor. Tüm kitap boyunca aşık olduğu adamdan nasıl mektup, telefon bekliyor, kaçamak buluşmalara nasıl hazırlanıyor, aşık olduğu adamın peşinde nasıl hayatını değiştiriyor ve günlerini geçiriyor bunu okuyoruz. Kitapta ele alınan hikaye 3 yıllık bir süreçte geçiyor ama okudukça net bir biçimde anlıyoruz ki bu hanım kızımız değil 3 yılı, imkan olsa 30 ve hatta 300 yılı da böyle bomboş geçirebilir. Öte yandan aşık olunan romantik bey ise sözde her şeyden çok sevdiği kadını için hiçbir şeyden vazgeçemez, “kurulu düzen”lerini bozamaz. Sözlerle ve kaçamak buluşmalarla son derece romantik ve duygusal yaşanan ve fakat hayatın hiçbir gerçekliğinde eylemsel bir karşılığı olmayan can sıkıcı bir “aşk” hikayesi bu. Örneğin; kadın hem çalışmıyor hem de aşık olduğu beyden maddi bir şey kabul etmiyor, hikayede somut olarak belirtilen herhangi bir geliri yok. Ama maşallah seyahatlere çıkıyor, alışveriş yapıyor, konserlere, tiyatrolara gidiyor.. Bu değirmenin suyu nereden geliyor belli değil. Bu önemli detay koca bir belirsizlik ve boşluktan ibaret. Ama çok da şeyapmayın, her şey aşşırı romantik ve sonuçta “Birini öptüğünde salıncakta sallanır gibi hissediyorsan aşıksın demektir,”(sayfa 17) ve bu da gayet yeterlidir. (!) PEKİ NEDEN OKUDUM? Her şeyden önce, zamanlama olarak çok uygun bir zamanda başladım okumaya. Ağır, zorlayacak, yoracak bir şeyler okuyamayacak bir seyahat dönemindeydim ve bana eşlik edecek “light” bir kitaba ihtiyacım vardı. Bu anlamda çok isabetliydi. Sonra, tüm bu olan biten ağır romantiklik arasında -her ne kadar tahmin etsem de- sonunu merak ettim. Edebi üslubunu beğendiğim, okumaktan keyif aldığım cümleler çıktı karşıma düzenli aralıklarla. Bir de en çok sevdiğim şey, kitap boyunca dozunda ve yerinde karşıma çıkan göndermeler oldu: bazen bir şarkıya, bazen bir resme, bazen de uluslararası veya yerel toplumsal/tarihi bir olaya kimi zaman açıkça kimi zaman da örtüşü göndermeler ile bezenmiş kitap ve ben bu tarzı oldum olası çok severim. İşte böylece okumuş oldum Başucumdaki Müzik’i. Spoiler vermek istemediğim için hikayeden ve dönemden çok da bahsetmedim. Dinlendirici sayılabilecek bir üslupla, çok da dalgalı olmayan ve fakat romantizmin yoğun bir biçimde hissedildiği bir “yasak aşk” hikayesi okumak isterseniz Başucumdaki Müzik fena bir tercih olmayabilir. Yazımın tamamı için: dondurmakutusu.wordpress.com/2023/06/17/basu...
Başucumda Müzik
Başucumda MüzikKürşat Başar · Everest Yayınları · 06,6bin okunma
·
84 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.