Auden vardı, onu hangi küçük
odada okuduğumu anımsamıyorum,
ve Spender, onu hangi küçük
odada okuduğumu da anımsamıyorum,
sonra Ezra, onu okuduğum odayı
anımsıyorum, tel örgüsü
yırtık, sivrisinek istilasına uğramış
bir odaydı ve Los Angeles 'daydık ve
hatun bana,
"Tanrım, yine mi o Kantolar'ı
okuyorsun!" derdi.
e.e. cummings' i severdi ama,
onu çok beğeniyordu
ve haklıydı beğenmekte.
Turgenev'i ilk okuyuşumu
anımsıyorum, ayyaş koğuşundan
yeni çıkmıştım, yalnız
yaşıyordum,
çok ince zekalı ve komik
bir orospu çocuğu
olduğunu düşünmüştüm.
Hemingway'i her yerde okuyordum,
bazen aynı kitabı birkaç kez,
cesaret veriyordu bana
onu okumak
ta ki bir gün birden
soğuyuncaya dek,
daha da kötüsü,
sinir olmaya başlamıştım Ernie'ye.
Jeffers dönemim Los Angeles'a rastlar,
bir oda, bir
ıiş,
aynı kadın bana
dönmüştü, "Tanrım, bu kadar boktan
bir şeyi nasıl okuyabiliyorsun?" dedi.
bir gün o evde yokken
yatağın altında bazı dergiler buldum,
yatağın altından çıkarıp baktım,
içindekiler cinayetlerle ilgiliydi,
cinayete kurban gitmiş kadınlar,
işkence görmüş, doğranmış
kadınların siyah parlak kağıda basılmış
siyah beyaz fotoğrafları.
bana göre
değildi.
Henry Miller'le ilk tanışmam
Arizona' dan geçerken
otobüste oldu.
gerçekliğe sadık kaldığı zaman
olağanüstüydü
ama uçmaya ve
felsefe yapmaya başladığında
pencerenin önünden geçen
manzara kadar
kuru ve kasvet vericiydi.
mola verdiğimiz hamburgercinin
erkek tuvaletinde bıraktım
onu.
Celine'in Gecenin Ucuna Yolculuk kitabını
yatakta kraker yiyerek
bir solukta okudum.
okuyor ve kraker yiyor, kraker yiyor
ve okuyordum,
içimden, nihayet benden
daha iyi yazan birini buldum,
diye geçirip
kahkahayı basarak.
kitabı bitirdim, kalkıp
deli gibi su içtim.
midemdeki krakerler şişti ve
hayatımın en kötü mide
sancılarından birine
tutuldum.
ilk karımla birlikteydim. Los Angeles
Şerif Departmanı için çalışıyordu.
işten geldiğinde beni iki
büklüm inlerken
buldu.
"n'oldu?"
"biraz önce dünyanın en büyük
yazarını okudum!"
"hani sendin dünyanın en büyük yazarı."
"ben ikinciymişim, güzelim ... "
F.D'nin Yeraltından Noılar ' ını
geceyi kum fırtınasında
bir park bankında geçirdikten sonra
küçük bir El Paso kütüphanesinde okumuştum. o kitabı okuduktan sonra
yazar olabilmek için
uzun bir yol katetmem gerekeceğini anlamıştım.
T.S Elliot'u nerede okuduğumu
bilmiyorum.
küçük bir çentik attı,
sonra zamanla geçti.
ne odalar,
ne kitaplar,
D.H. Lawrence, Gorky,
A. Huxley, Sherwood
Anderson, Sinclair
Lewis, James Thurber,
Dos Passos,
Kafka,
Schopenhauer, Nietzsche,
Rabelais.
Hamsun.
genç bir adamken
sevkiyat memuru olarak çalışıyordum
ve geceleri barlara takıldıktan
sonra odama dönüp
yatağa girer, kitap
okurdum.
3-4 kitap alırdım
yatağa (ben
neymişim!) sonra da
uyurdum.
bir gün ev sahibem
bana, "biliyor musun, geceleri o kitapları
okuyorsun ve saatte bir biri yere
düşüyor, herkesi uyandırıyorsun!" dedi.
(3. katta kalıyordum.)
ne günler, ne gecelerdi
onlar.
bir şey okuyamıyorum artık,
gazete bile,
ve elbette, boks maçlarını saymazsak
televizyon da izleyemiyorum.
bazen trafiğin durumunu
öğrenmek için arabanın radyosunu açtığımda
haberleri de dinliyorum.
ama biliyor musunuz, kitap
kurdu olarak geçmişim
muhtemelen
birilerini öldürmemi
engellemiştir,
kendim de
dahilim buna.
sanayici olmamı
engellemiştir.
çoğu erkeğin birlikte
yaşamaya katlanamayacağı
bazı kadınlara dayanmamı sağlamıştır. alan verdi bana,
fasıla.
belki de
şimdi
kahkahalarla
biz gittikten sonra bile
her zaman
olacak olan
olanaksızlıklara
gülme ihtiyacında olan
bir gence
bunu yazmama yardımcı
oldu
(bu odada,
diğer odalar gibi.)