Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

496 syf.
9/10 puan verdi
·
27 günde okudu
"Tarih, kaderden ibaret değildir!"
Kitaba inceleme yazmadan önce epey bir tereddüte düştüm çünkü mecrada gayet iyi incelemeler bulunmakla birlikte bir o kadar da saçma salak kitabın mesajını, türünü anlamadan yazmak için yazılmış ucuz incelemeler vardı ayrıca yazacağım yazı "inceleme" sınırları dışına çıkacaktı (daha eleştirel bir perspektif ile yaklaştım doğru olan da bu). Platformda bu sınırlara pek uyulmadığı için galatımeşhur diyerek inceleme kalitesinin ortalamasını arttırma hasebiyle yazmaya karar verdim. Öncelikle sosyal bilimlerde öngörülemeyen çok fazla parametre olduğu için sosyal bilimciler genelde benzer durumları tek sebeple açıklamaya çalışan teorilere pek sıcak bakmazlar, ben de aynı kanaatteyim, vuku bulan bir olayın tek sebebi olamaz. Daron ve James hoca da bunun farkında elbette kitapta şerh de düşülmüş fakat kitap boyunca ortaya koymuş oldukları tarihsel örnekler kendilerini destekler nitelikte olduğu için arkalarına almış oldukları ampirik güvenceyle teorilerine oldukça sıkı bir şekilde bel bağlamışlar ve kanımca insanın insan olmaya başladığı neolitik devrimden modern topluma kadar ortaya attıkları teorinin çalıştığına kanaat getirmişler. Bence sosyal bilimler açısından alışılagelmemiş oldukça cesur ve takdir edilesi bir girişim ama elbette eleştirilecek kısımlar olacaktır. Kitabın anlattığı mesaj ve teori kısaca bir ulusun müreffeh ya da yoksul oluşunun sebebinin o ulusta bulunan kurumlar ile ilgili olduğu. Yani bir ulusun neden yoksul/zengin olduğu öğrenilmek isteniyorsa o ulusta bulunan kurumların gelişimine ve son durumuna bakmak gerekir, sağlıklı bir değerlendirme yapmak için kurumlar iki kere tasnife uğruyor, ekonomik kurumlar ve politik kurumlar akabinde kendi içinde sömürücü ekonomik/politik kurumlar ve kapsayıcı ekonomik/politik kurumlar. Teoriye göre kapsayıcı ekonomik ve politik kurumlara sahip ülkeler müreffehtir ve gelişmiş ve sürdürülebilir bir ekonomiye sahiptir tersindeyse eğer ülkeler sürdürülemeyen ve yüksek ihtimalle gelişmemiş olan bir ekonomiyle birlikte bireysel hak ve hürriyetlerin güvende olmadığı otoriter bir yönetimle yoksul bir topluma sahiptir. Çatışma durumunda ise kurumlar sert bir etkileşim halindedir, birbirlerini dönüştürmeye çalışırlar yani eğer ekonomik ve politik kurumların biri sömürücü diğeri kapsayıcıysa o ülkede zamanla kurumlar tamamen kapsayıcı ya da tamamen sömürücü bir hale gelir. Daha iyi anlaşılması için kurumların özellikleri hakkında kısaca bilgi vereyim. Kapsayıcı politik kurumlar : Kısaca sağlam bir liberal demokrasi denebilir ama kitapta özellikle şerh düşülmüş kapsayıcı politik kurumlar demokrasiden ibaret değil diye farklı kriterler de var, STK'lar, iyi bir hukuk sistemi vb... Kapsayıcı ekonomik kurumlar : Diğer kapsayıcı kurum için de geçerli olan olmazsa olmaz merkezi güçlü bir devlet, kurulu/kontrollü bir serbest piyasa, yaratıcı yıkıma açık yollar, sağlam mülkiyet hakları, yeni teknolojiler vb.... Sömürücü politik kurumlar : Hukuk devletinin-siyasal katılımın olmadığı, tüm mekanizmaların bir kişinin/grubun çıkarına çalıştığı kurumlar. Sömürücü ekonomik kurumlar : Piyasayı regüle edemeyen güçsüz bir devlet, piyasalar için yeterli teşvikin sağlanamaması, bir grubun menfaatine çalışan mekanizmalar, yaygın tekeller ve karteller. Yukarıda şerh düşülen süreçler gerçekleştikten sonra benzer statüye sahip ekonomik ve politik kurumlar birbirini mütemadiyen teşvik eder. Kapsayıcı ekonomik/politik kurumlar kapsayıcı ekonomik politik kurumları, sömürücü kurumlar diğer sömürücü kurumları. Kitapta bu karşılıklı teşvik ve etkileşimlerin süreci verimlidöngü ve kısırdöngü olarak tanımlanmış, etkileşimlerse olumlu/olumsuz geri bildirim olarak tanımlanmış. İsimlerden hangi döngü hangisine, hangi geri bildirim hangisine ait belli oluyor. Kitapta defaatle bahsedilen bir önemli husus tamamen sömürücü kurumlardan tamamen ya da kısmen kapsayıcı kurumlara geçiş. Döngünün kırılması zordur ama kitap da bahsedildiği gibi imkansız değildir. En önemli kısım mevcut sömürücü kurumları yöneten elitlerin devrilmesi kapsayıcı kurumların oluşmasına yol açmaz, genelde sadece mevcut sömürücü kurumları yöneten elitler değişir, kısırdöngünün yol açtığı oligarşinin tunç kanunun bir sonucudur bu. Teoriye ilişkin vereceğim son bilgi ekonomik büyüme, kitapta ekonomik büyüme için kurumların sömürücü ya da kapsayıcı olmasına bir gerek olmadığı vurgulanmış. Farklı kurumlar beraberinde farklı ekonomik gelişme türleri getiriyor. Misal sömürücü kurumlara sahip SSCB ve Çin gibi ülkeler ciddi ekonomik bir gelişme kat etmiş ülkelerdir, bu ülkeler genelde ekonomik gelişmeyi inovatif girişimler, yüksek teknoloji gibi mevcut egemen sınıfın iktidarını sarsan yenilikler yerine yüksek işgücü ile ağır sanayi hamlelerine borçlu, böyle olunca ekonomik büyüme sadece elit bir sınıfta hissediliyor ve sürdürülebilir bir ekonomik büyüme olmuyor. Ekonomik büyümenin sürdürülebilir olması için kapsayıcı politik kurumlara da ihtiyaç vardır ve orta ve alt sınıf da bu büyümeden nasibini almalıdır aksi halde sonunuz SSCB gibi olur. Bundan sonrası tenkit Teorinin cevapladığı sorun uluslar arasındaki refah farkının nedeni bu soruya elbette sadece bu teori cevap vermiyor. Kitapta benzer soruya cevap veren üç hipotez eleştirilmiş bunlar; coğrafya hipotezi, kültür hipotezi ve cehalet hipotezi. İlk hipotez refah farkının nedenini adından da anlaşılacağı gibi coğrafyadan kaynaklandığını belirtiyor, zengin ülkeler genelde ılıman kuşak ikliminde bulunurken fakir ülkeler Yengeç ve Oğlak dönenceleri arasında bulunuyor, yazar aynı coğrafyada aynı kültüre sahip iki farklı yerleşim yerini söyleyerek hipotezin yanlışlığını gösteriyor bunlar ; Kuzey/Güney Nogales ve Kuzey/Güney Kore, her ikisinde de coğrafya aynı ama yerleşim yerleri arasında çok büyük refah farkları var. Kanımca böyle aksi örnekler hipotezi komple çöpe atmayı gerektirmez kaldı ki hipotez tüm eşitsizlik sebeplerini açıkladığı iddiasında da değil, söylenen yerleşim yerleri için bu hipotez geçersiz olabilir buralarda farklı etkiler ile refah farkı oluşmuştur ama coğrafya hipotezi ile de günümüzde belki ama geçmişte kesinlikle açıklayabildiğimiz eşitsizlikler var. Özelikle tarıma geçişten sonra bereketli hilal olarak adlandırılan yerdeki topraklar daha verimli olduğu için o zaman içim farklı yerlerde yaşayan yerel topluluklar ile bereketli hilalde yaşayan topluluklar arasında ciddi bir refah farkı oluşuyor yani kurumlarla pek alakalı değil burdaki eşitsizlik. Bir diğer eleştirilen hipotez kültür hipotezi zenginliğin kültürle alakalı olması. Yazarın kendisi de burada gayet doğru bir şekilde yaklaşmış bence kültür hipotezinin eşitsizlikleri açıklama konusunda önemli ama yetersiz olduğunu vurgulamış. "Dünya eşitsizligini anlamakta kültür hipotezi gerçekten de faydalı olabilir mi? Buna hem evet hem hayır diyebiliriz. Evet, çünkü sosyal normlar kültürle ilişkilidir ve çok önemlidir, üstelik değiştirilmeleri de zordur. Ve yine evet, çünkü bizim dünyadaki eşitsizligin kaynağı olarak gördüğümüz kurumsal farklılıkları bazı durumlarda destekler. Ancak büyük ölçüde hayır, çünkü din, ulusal ahlak, Afrika ya da Latin değerleri gibi kültürün sıkça vurgulanan yönleri buraya nasıl geldiğimize ve dünyadaki eşitsizliklerin neden israrla devam ettiğine bir açıklama getirememektedir. İnsanların birbirlerine ne ölçüde güvendikleri ya da ne ölçüde işbirliği yapabilecekleri gibi unsurlar da önemlidir ancak bunlar bağımsız sebepler değil, genellikle kurumlara bağlı olarak ortaya çıkmış sonuçlardır." -s60 Yazarın da dediği gibi kültür toplumda bulunan her şeyi etkiler şekillendirir kurumlarla sosyal normlar arasında da sıkı etkileşimler vardır ama kültürün hülasası olan dine rağmen zenginliği kötüleyen Hristiyanlık ile zenginlikle bir sorunu olmayıp ticareti teşvik eden İslam toplumları arasında neden büyük bir refah farkı var kesinlikle düşünülmelidir :). Son eleştirilen hipotez "halkın ya da halkı yönetenlerin yoksul ülkeleri nasıl zenginleştireceklerini bilmemelerine bağlayan cehalet hipotezidir." Bu hipotezi halk yerine halkı yönetenlere bağlamak daha makul geliyor ama yönetenleri gerçekten halk seçmişse halka da bağlanabilir. Afrikada bulunan çoğu ülkede kurumlar ülkeyi yöneten kişilerin menfaatine çalışıyor, bu kişiler elbette ülkeye daha kapsayıcı kurumlar getirdikleri zaman gelişmişliğin artacağını biliyorlar bence burdaki asıl sorun iktidar sorunu, gelişmişlik arttığı zaman halkın bilinçlenip ya da sermaye birikimi ile bir güçler çatışması yaşandığında iktidarlarının ve refahlarının sarsılacağından korkuyorlar bundan dolayı sömürücü kurumları sürdürmeye devam ediyorlar çıkılması zor bir kısırdöngü. Bir diğer eleştiri coğrafya hipotezinin belki günümüz ile ilişkilendirilebilecek bir eşitsizlik, sahraaltı çoğu ülkede yeterli kaynak ve nitelikli insan bulunmuyor yani buraya kapsayıcı politik ekonomik kurumlar geldiği zaman aman aman süper ülke olmayacaklar belki bir gelişim gösterirler ama bu da çok çok uzun bir süreçte olur. Serbest piyasa bile ilk başta sanayileşebilmiş sermaye birikiminin sağlandığı ülkelere ge(tiri)liyor, sahraaltı çöllerde devlet kendisi piyasadan çekse özel teşebbüsle pek bir şey olmayacak çünkü imkan yok ekstra olarak yüksek teknolojiyle uğraşabilip inovatif adımlar atabilecek nitelikli insan da yok yani oralarda devletin çekilmesindense devletin kaynakları bir plan ile kullanması daha makul olur bence. Ben bu teorilerin/hipotezlerin hepsine mesafeli yaklaşıyorum farklı toplumların farklı değer yargıları farklı normları dinleri olur ayrıca birbirinden farklı yerlerde yaşarlar farklı ülkelerle komşu olurlar, daha sayamadığım onlarca parametre varken tek bir teori ile her şeyi açıklamak pek makul gelmiyor bana, benim fikrim hepsi belirli oranda doğrudur belirli oranda yanlıştır. Bu eleştiri biraz daha spesifik, kitabın özellikle son bölümünde Çin sömürücü politik kurumlara sahip olmadığı için sürdürülebilir bir ekonomiye sahip olmadığı söyleniyor ve sonunun SSCB gibi olacağı. Çin kapsayıcı politik kurumlara sahip olmasa da güçlü bir devlet kapitalizmi var bunun sonucu olarak kitapta sürekli vurgulanan "kapsayıcı politik kurumlar yoksa eğer yaratıcı yıkım olmaz büyüme sürdürülebilir olmaz" kaidesi biraz çürüyor çünkü Çin güçlü bir ekonomiye sahip olmakla birlikte inovatif hamleler de yapıyor ve ciddi bir ekonomik büyüme kat ediyor elbette burda en önemli etken Çin'in sahip olduğu devasa iş gücü ama Uzay, Savunma, Teknoloji gibi alanlarda atılan adımlar da hiç küçümsenecek gibi değil. Sürdürülebilir olup olmadığını zaman gösterecek benim fikrim yola devam edecek. Buraya kadar okuyan herkese teşekkürler
Ulusların Düşüşü
Ulusların DüşüşüJames A. Robinson · Doğan Kitap Yayınları · 20132,720 okunma
·
100 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.