Ik olarak Âmil Çelebioğlu tarafindan ilim alemine tanitlan Ahvâl-i
Kıyâmet mesnevisi (Turk Edebiyatı'nda Mesnevi, istanbul 1999, s. 39), daha sonra Cem Dilçin tarafından tıpkıbasım ve transkripsiyonlu metin hâlinde
yayımlanmıştır ("XIIl. Yüzyıl Metinlerinden Yeni Bir Yapıt: Ahvâl-i Kiyâmet Ömer Âsım Aksoy Armağanı, Ankara 1978, s. 49-86) Gerek Âmil Çelebioğlu gerekse
Cem Dilçin eseri, XIII. asır mesnevîlerinden biri olarak değerlendirmişlerdir. Hasibe Mazıoğlu ise; eserin sonunda bahsedilen şairlerden hareketle onun XIV. asır eserlerinden olduğunu belirtmiştir ("Türk Edebiyat (Eski)"Türk Ansiklopedisi, c. XXXII, istanbul 1982, s. 89). Son olarak eser üzerinde duran Metin Akar, Hasibe Mazıoğlu'nun düşüncesini destekleyerek eserin XIV. asırda yazıldığını belirtmiştir. Ayrıca eserin Milli Kütüphane (A
3772)'de bulunan bir nüshasının Şeyyâd Hamza adına kayıtlı olmasından
hareketle, eserin ona ait olduğunu bildirmiştir ("Şeyyâd Hamza Hakkında Yeni
Bilgiler I-II", Türklük Araștırmaları Dergisi, İstanbul 1987, s. 9-12). Konusunu bir
hadisten alan eser, "mahşer-nâme" türünden dinî-didaktik halk tipi bir
mesnevidir. Eserde kıyametin nasıl kopacağı, bütün evreni dolduran varlıklar ve meleklerin nasıl öleceği ve yeniden nasıl dirileceği, peygamberlerin, Dõrt Halife'nin ve Hz. Peygamber'in ümmetine nasıl șefaatçi olacağı ve hangi kavimlerin bölük bölük cennete ve cehenneme gidecekleri
sade bir dil ve üslupla anlatılmıştır, 344 beyit olan eser, aruzun ""failâtin
fåilâtün failün" kalıbıyla yazılmıştır. Esra Durmaz eser üzerine akademik
çalışma yapmıştır (Şeyyâd Hamza'nın Ahval-i Kıyâmeti, Yüksek lisans tezi, Marmara Üniversitesi, 1994).