Gönderi

99 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 2 hours
Yoluna Kuş Konmayan Kadının Dilinden Lady Lazarus.
İntihar... Birtakım sebeplerden ötürü özellikle son iki yıl kadardır hayli hassas ve ilgili olduğum, gerek diziler, filmler ve kitaplardan yararlanarak gerekse çevremde tanık olduğum bazı olayların arka planlarını özenle araştırıp sorgulayarak derinden anlamaya çalıştığım bir olgudur. Tam da bu nedenlerden ötürü; Sylvia (2003) filmini izledikten hemen sonra, aşığı olduğum bir kadının aşığı olduğum bir diğer kadın hakkında yazdığı bu tezini okumayı daha fazla erteleyemeyeceğimi anladım. Öncelikle, bu iki yetenekli ve değerli kadını kısaca tanıtmak istiyorum sizlere. (Gerçi kısa biyografilerin kişiyi tanıtabilirliğini sınırlı bulmuşumdur hep, ama her neyse...)
Nilgün Marmara
Nilgün Marmara
; 13 Şubat 1958'de, İstanbul'da, Balkan göçmeni olan bir ailenin iki kızından biri olarak dünyaya geldi. Evlerinde kocaman bir kütüphane ve Schubert ninnileri ile büyüdü. (...) Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları bölümünden, hakkında yazıyor olduğum bu tez ile mezun oldu. Daha birçok detaydan, Nilgün'ün ruhunu boğan Libya'da yaşam (eşinin işi sebebiyle) döneminden uzunca bahsetmek isterim fakat yazı fazla uzayacağından bunu yapmasam iyi olur. Türkiye'ye dönüşünde Nilgün'e konulan manik-depresif tanısı ardından gidilen her doktor okuma yazmaya (aslına bakılırsa içine yer edinen acı ve yalnızlığı bir nebze olsun hafifleten yegâne eylemlere) ara vermesini önerdi. (Ki, Virginia Woolf'un da benzerini yaşadığı bir olaydır.) 13 Ekim 1987'deki acı intiharından kısa süre önce eşine tüm yazdıklarını vermiş ve belki de bu sayede bu kırgın kalemi tanıma fırsatına sahip olabilmişizdir...
Sylvia Plath
Sylvia Plath
; 27 Ekim 1932 tarihinde Massachusetts'te doğdu. Bir bilim insanı olan babasını 8 yaşına girmeden kaybetti ve ilk şiirini de 8 yaşında yayımladı... Hayatı boyunca baba sevgisi ve anne ilgisinden yoksun oluşunun büyük etkisiyle psikoz ve manik-depresif bozukluklarla boğuştu. 1950 yılında bursla girdiği Smith College'deki ikinci yılında, ilk intihar girişimini gerçekleştirdi. Bu tarihten sonra, boğuştuğu depresif bozukluklar haricinde birçok şey onun için bambaşkayken (Ted Hughes ile boşanmaları sonrası iki çocuğuna bakmaktan kendine ayrılamayan vakit gibi -aslında, Hughes ile birlikteyken de bakımlarını büyük ölçüde yalnız üstlenmiştir-) 11 Şubat 1963 tarihinde, yukarıda bahsettiğim Sylvia filmine de konu olacak şekilde yaşamına son verdi... Aslına bakılırsa; karşımızda, can kırıkları ve gitmeye olan sonsuz istekleriyle, hayran olunası şair ve yazar kimlikleriyle hayli benzer iki kadın var diyebiliriz. Uzatmadan giriş yapayım artık... (...) Köyümüzden hayli sevdiğim bir abimin kısa süre önceki intiharından sonra; çekirdek ailemin, yaşarken onu seven insanların dahi ona yönelik iğrenç, hakaret dolu sözler söylediğine şahit oldum yaşamına son verişinin üzerine. Ben ve teyzelerimden biri; hepsinin aksine onun intiharından, içinde bulunduğu durumu anlayamayan ve belki de üç maymunu oynayan her birimizin sorumlu olduğumuz fikrini savunuyorduk. (Daha sık görüşüyor olsaydık daha özenli ve dikkatli davranmamızın, ona profesyonel başta olmak üzere, her türlü destek sağlamamızın sonucu her şey daha farklı olabilirdi düşüncesi, şimdilerde bile yakamı bırakmaz.) Üzerine katarak geliştirdiğim bu fikri hâlâ savunmaktayım. Bazen, kişinin intiharı gerçekten beklenmedik de olsa (daha doğrusu, öyle gözükse) olaydan önce konusunu açmamış, bize bununla ilgili en ufak bir şey yansıtmamış da olsa (biz anlayamamış olsak); genel olarak çevremizdeki insanların iç dünyalarına ve yaşantılarına gerektiği kadar değer vermediğimizi, üstünkörü geçtiğimiz birçok ayrıntı olduğunu düşünüyorum. “Intihar zayıfların, inançsızların işidir” deyip de konudan benim deyimimle sıyrılmaya çalışan annemin bu tutumunu, bahsettiğim sevgili abimin intiharından sonra uzunca düşündüm ve ikiyüzlülük olduğuna karar verdim. Çünkü, yapbozun sonradan birleştirdiğim parçaları; abimin onu en son görüşümüzde anlamış olmamız gereken bariz durgunluğuna, kayıtsız ve isteksiz tavırlarına işaret ediyordu. Evet, konuyu açmamıştı belki, fakat ondan çoğunlukla içten bir nasılsın'ı bile eksik etmiş olan bizlere niye açsındı ki zaten? Çaba göstermiş olması gereken taraf bu durumda bizlerdik ve “o zaten zayıftı, inançsızdı” diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışanlar sonrasında onu anlamaya çabalayan bizlerden de daha sorumluydu... Suçlayıcı olmak istemiyorum fakat incelikten öylesine yoksun davranışlarda bulunuyor, öyle özensizlik ediyoruz ki kimi (çoğu) zaman. En basitinden, depresif bozukluklar deyince (intiharın altında istisnasız şekilde depresif bozuklukların yatmadığını biliyor, Sylvia örneğinden yola çıkıyorum) aklına yalnızca “hüzünlü müzikler dinleyerek nutella kaşıklamak” gelen kocaman bir güruh var... Depresif bozuklukları yerin dibine çeken, ciddiye bile alınmamalarına, “şımarıklık” olarak görülmelerine sebep olan bir anlayış bu kanımca. Bu işin uzmanı değilim ve uzmanlarına sonsuz bir saygı besliyorum, yalnızca uzunca süredir birlikteliğimiz olan kimi psikolojik rahatsızlıklar, süreçteki bu yaralayıcı ciddiyetsizliklere maruz kalmama sebep olduğundan, söyleyebileceğimi hissettim. Tam da bunlardan ötürü; çevremizdeki insanların, en azından bizim için daha ulaşılabilir olan sevdiklerimizin içinde bulundukları dönemleri özenle takip etmeli, elimizden geldiği ölçüde yalnız, çaresiz hissettirmemeliyiz onları. Birtakım şeylerin kontrolümüzden çıktığını hisseder, onlara yeterli şekilde yardımcı olamayacağımız kadar ciddi bir durumda olduklarını fark edersek de yargılayıcılıktan uzak şekilde bir uzmanla görüşmelerini sağlamalı, ellerinden sımsıkı tutmaya devam etmeliyiz. “Yalnız kalmayacaksın bu dünyada” demeli ve bunu hissettirmeliyiz olduğunca. Başta bahsettiğim şekilde üç maymunu oynamak hayli kolay çünkü... Buraya kadar okuduysanız, özeniniz için teşekkür ediyorum.
Sylvia Plath'ın Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analiz
Sylvia Plath'ın Şairliğinin İntiharı Bağlamında AnalizNilgün Marmara · Everest Yayınları · 20181,118 okunma
··
461 views
Silva okurunun profil resmi
İncelikle kaleme alınmış bir inceleme. Tebrik ederim hanımefendi. 🤝🏻
zeytin ağacı okurunun profil resmi
Güzel yanıtınız için teşekkür ederim güzel hanımefendi.
zeytin ağacı okurunun profil resmi
bir zaman sonra artık sanıyorum ki‚ kimimizin içine doğuşumuzdan nakışlanıyor intiharlar‚ özenle. tiksindiriyor “nasılsın” sorusuna devamlı vermemizi “bekledikleri” o içlerini rahatlatıcı cevaplar. ardından suçlu hissettiriyor bir yerden sonra istediklerini veremeyişlerimiz. kaçıyoruz onlardan ürkerek. sa-nı-yo-rum.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.