Gönderi

468 syf.
7/10 puan verdi
Özellikle Türkiye'de son dönemlerde daha çok sıklaşan Güney Asyalı kaçak göçmenlik olgusu ve bu halklara ilişkin fazla idealize ve pesimize edilmiş yargılar beni bu kitabı okumaya ve bu halkların tarihi hakkında en azından bir görüşe sahip olmaya sevk etti. Kitabın bir başka örneği olmaması da Albaraka Yayınları'nın yaptığı işe çokça teşekkür etmeye sevk etti beni. Öncelikle kitabın objektif tutumu beni şaşırttı. Aslında yazarları bakımından daha kötü yönleri görmeden sadece idealize bir Güney Asya beklentisi içerisindeydim. Fakat Asyalı, Ortadoğulu ve Avrupalı pek çok seyyahın görüşlerine yer vermeleri beni memnun etti. Dahası, bu kadar farklı kültürlere sahip olan yolcuların bazı konularda birebir örtüşen yargılara sahip olması da şaşırttı. Kitap kronolojik sıralamaya uygun olarak ve seyyahların kendilerine dair bilgileri de içerecek şekilde yazılmış. Böylelikle aktarılan bilgiler oldukça net diyebilirim. Kitabı okuduktan sonra sömürgeciliğe dair görüşlerimin değiştiğini söyleyebilirim. Sömürgecilik genel olarak 16. yüzyılda aniden icat edilmiş gibi bahsedilse de, aslında Asya'da çok uzun yüzyıllar sistematik olarak var olan bir olguymuş ve bu normalleştirilmiş. Bu bakımdan sadece Avrupa'ya özgü olarak algılanmasını da şarkiyatçılık ve kompleks olarak görüyorum. Sömürgeciliğe atfedilen şeylerin de tamamen ondan kaynaklı olmadığını pek çok yerde görmüş oldum. Örneğin, Hindistan'daki beyazlık takıntısı aslında sömürgecilik öncesinde de var olan bir şeymiş, hatta çok ileri boyuttaymış şimdiye göre, Hintli kadınlar beyaz erkeklerle ilişkiye girince çocukları olursa kocaları beyaz erkeklere teşekkür edermiş ve bu mahiyette hediye verirlermiş. Hangi Müslüman devlet olursa olsun, gelir eşitsizliği hükümdarlar ve halk arasında aşırı derecede fazla ve bunun sebebi esasen tüm toprakların saltanata ait olmasıyla alakalı. İnsanlar toprakları hiçbir zaman kendilerine ait olmadığından olması gerekenden çok daha fazla taşınabilir malvarlığına yöneliyor ve aşırı tüketim bir kültür haline geliyor. Mülkiyet kavramı sadece saltanata ait olduğundan asla çok sesli bir ortamın var olmasına imkan bırakılmıyor ve dolayısıyla demokratik, özgürlükçü bir ortam oluşmuyor. Neticede toprakta payı olan hükümdarın da paydaşı oluyor. Hindistan ve Afganistan'a dair karşılaştırma da mevcut. Buna göre Hindistan Müslüman yöneticilerin altında putperest tebanın fazlasıyla var olmasıyla yönetilirken, Afgan yöneticiler İran'ı ele geçirmeye ve gittikleri yerde kalıcı olmaya çalışıyor. Fakat o kadar geri kalmış bir halk ki, dönemin İranlıları ne İran ne de Osmanlı İmparatorluğu'na uyum sağlayabilecek bir halk olduğunu düşünmüyorlar. Hindistan'daki Müslümanların çoğu koyu Müslüman değiller ve Hint geleneklerine uygun yaşamaya devam ediyorlar ki bu da diğer Müslüman seyyahların eleştirdiği bir başka dikkat çekici özelllikleri. Uzun lafın kısası, bence kitap alanında nadide ve başarılı bir örnek. Herkese tavsiye ederim. A
Keşifler Çağında Hint-İran Seyahatleri, 1400-1800
Keşifler Çağında Hint-İran Seyahatleri, 1400-1800Sanjay Subrahmanyam · AlBaraka Yayınları · 20211 okunma
·
54 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.