Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

133 syf.
·
Puan vermedi
·
10 saatte okudu
Foto Sabah Resimleri
Ayşe Kulin'in ilk baskısı 1996 yılında yayınlanan ve kendisine öykücülüğümüzün iki kıymetli ödülü olan "Halden Taner Öykü Ödülü" ve Sait Faik Öykü Ödülü"nü kazandırmış 10 öyküden oluşan 3. kitabıdır. Bu 10 öyküyü okuyunca, ödülleri neden aldığını anlamak zor değil. Hikayeler kısa, akıcı, vermek istediği mesajı bir an önce aktarıp damakta tatlı bir tat bıraktıktan sonra usulca bir diğer öyküye götürüyor sizi... Ve bir bakıyorsunuz ki 132 sayfa akıp gitmiş parmaklarınızın arasından... Yıllar önce ilk okuduğumda bu kadar tat alamadığımı ya da bu kadar anlamlandıramadığımı itiraf etmem gerekir. Sanıyorum ki, yetişkin bir kafayla okuyunca daha bir "dank" ettiriyor kafanıza hayatın gerçeklerini kitaplar... İlk öykü "Foto Sabah Resimleri"nde yazar, sizi yaşlı bir konak hanımefendisinin gün geçtikçe sefalete sürüklenen ve küçük bir apartman dairesine sıkışıp kalan hayatında aslında eksilenin kesesinden değil, gönlünün derinliklerinden olduğunu anlatma derdini taşırken, yaşlı anneannenin yalnızlaşan hayatında yapayalnız gidişine bir saygı duruşunda bulunmuş. "Taş Duvardır Benim Sevdam" isimli ikinci öyküde korkunç bir tecavüz gerçeği sonrası küçücük bir kadının sessizliği, çaresizliği, değersizliği hissederken, ahlak ve namus tabularının toplumda yine yalnızca kadınlar üzerinden işlediğini gözler önüne sermiş. Gülbeyaz karakteri sevgiyi ve sevgiliyi bulduğunda dahi hiç bilmediği bu duyguyu nasıl tanımlayamadığını yüreğiniz burkularak okuyorsunuz. "Duruşma" isimli öyküde işlenen güzel Türkiye'min değişmez gerçekleri... Okumaya ilk başladığımda "Güneşe Dön Yüzünü" kitabında yer alan Melo Hanım'ın gelini ile ilişkisine benzettiğim bu öykünün sonunda tıpkı öyküdeki çocuğunun velayetini almayı zor da olsa başaran anne gibi yorgun, yılgın bir gülümseme ile geçiyorsunuz diğer maceraya... "İnce Bir Hünerdir Hüzünle Yaşamak" öyküsünde Yunan mitleri ile tarihimizin savaşlarını ve özgürlük mücadelelerini harmanlaması, birbirine bağlaması ve savaşların, özgürlük mücadelelerinin sonunda gönlü kırık, hayatı yıkık şekilde bekleyenin yine kadın olduğuna değinmesi, "zeytin ağacı" ile de Ege'nin ortak hikayelerine ait olduğu bir sembolle göz kırpmasına bayılmamak elde değil. "Unutmak" isimli öyküde bir kaza sonucu hafızasını kaybeden bir kadının unutmadan hatırlamaya giden macerasında hatırladığı şiirlerden, Nazım'dan, polis sorgusunu hatırlatan anılardan solcu bir kadın olduğunu, yıllar önce ülkede yaşanan olaylarda direniş gösterdiğini ve bu nedenle ailesi özellikle de babası ve toplumla olan bozuk ilişkisi, sonunda pes edip hayatını çektiği vicdan azabı nedeniyle nasıl yönlendirdiğini, kendinden vazgeçtiğini anlatıyor. Ayşe Kulin, yine toplumsal ve siyasal bir gerçeğimize değinmiş. "Umut" öyküsü çok sevdiği kocasının çıkıp bir daha geri dönememesi üzerine kadının yaşadığı hezeyanları, çektiği acılar, yalnızlaşmasını, yitirdiği adalet inancını ve yine geçmişimizden günümüze çözülemeyen siyasal temelli kayıp olaylarına gönderme yapmış. Öyküyü okurken bu çaresiz kadın için gerçekten üzülüyorsunuz. Empati yaptıracak şekilde etkili aktarılmış duygular... "Çaya Gelen Konuk" öyküsünde sağ - sol çatışmaları sırasında solcu bir gencin, sağcı olduğunu anladığımız bir ailenin evine zorla girişi, orada saklanması, evin hanımı ve küçük oğlu ile etkileşimi anlatılmış. Aslında nasıl da bir arada yaşayabileceğimizi, aslında nasıl da aynı olduğumuzu, görüşler farklı ve karşılıklı olarak anlaşılmaz olsa da "terörist" olarak adlandırdığı gencin oğlu ile oynarken, ona ders anlatırken nasıl da onun abisi olabildiği karşısındaki duygular ve bu yüzleşme aktarılmış. Ve oynamaya devam etmek isteyen çocuğun cümlesi vurucu ve acı bir tebessüm ettiriyor gerçeklerimize... "Ne güzel birbirimizi vuracaktık..." "Gülizar" öyküsünde bir genç kadın üzerinden kendine, ait olduğu toplum ve tabakasına yabancılaşması, değerler yitimi, moda kavramı üzerinde durulmuş. Manken olma yolundaki genç kız ile cansız vitrin mankeni üretiminde çalışan ustanın, bu yaşlı ustanın gözünden değişen hikayesi bir kadın olarak bana rahatsız edici geldi. Vermek istediği asıl mesajı alsam da bu öyküyü keyif alarak okumadığımı itiraf etmeliyim. "Sadece 1457 Kupona" isimli dokuzuncu öyküde bir dönemin "kuponkolizm"ine, emek ve çaba sarf etmeden, kısa yoldan bedava! bir şeye ulaşma arzusu, tüketim çılgınlığı ironik bir şekilde aktarılmış. Gazetelerin çok satmak için bir dönem moda olan kupon macerasından hepimiz sebeplenmişizdir. Her birimizin evinde muhakkak bu yolla sahip olunmuş bir tabak, bir elektronik eşya ya da bir ansiklopedi serisi, bir kitap vardır. Öyküde bu durumun hastalıklı haline kadın - erkek ilişkisi ve yozlaşması üzerinden değinilmiş. Kitabın onuncu ve son öyküsü "Adil Düzen" dini sömürerek toplumun yozlaşması, yozlaştırılması ve aslında bugün mücadele edilen olayların temellerinin atılışına şahitlik eden yazarın durumu yorumlayışını okuyoruz. Adil düzen ibaresinin Necmettin Erbakan dönemi siyasetinde kullanıldığını biliyoruz. Yazar tüm çıplaklığı ile dinin para ile sömürülmesini, zor sahip olduğumuz değerlerin nasıl yok edildiğini gözler önüne seriyor. Kitaplar nasıl da tarihi ve sosyal kaynak öyle değil mi? Bir roman, bir öykü yazıp okutmak değil asıl mesele yazarlar için! Gözde :)
Foto Sabah Resimleri
Foto Sabah ResimleriAyşe Kulin · Everest Yayınları · 20111,393 okunma
·
55 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.