Gönderi

.... Sen uzaklara bürünen Güzün yaslı evladı ey Dilimde senin için bir şimşeğin kavı Senin için terkisinde kan taşıyan rüzgar Hançer sesli karanlık Göğsümde güneşten bir çarpıntıdır Tunç bir nehri çağırışım senin için Yağmurdaki azamet İçinin buzları erisin için erisin için Bir atın şakaklarına oyulan keder Yırtıcı bir bahar hazırlığı senin için Şiddetim sırrım kardeşim Dinle bak! Acıya mıhlanmış bir seferi Bir deniz tiryakisiyim kavimsiz topraklarda Ardımda barbar düşlerin kırbacı Sadağımda zifiri bir kin Yumruklarım belki epik ibrişim Ölümcül bir tozum şehrin surlarında Yitik sözlerin kuyusu Ben ki kaç bıçağa sürülmüş bir susuzluk ah Ay kümbetlerinden Sanki dokunaklı bir heyelan Bir bağbozumu renginde vuruyor yüreğin Avucunda depremli bir ömrün kabzası Göğsünde vurgun kırıkları var bilirim Gide gide bir yalnızlık üşümesi Gide gide uçsuz umarsız ey Parçalanmış yüreğin encamı Katran bir çırpıntısın orda Amansız sivri kargılarla sen Göğü alazlayan bir sis tomurcuğu Gibi birden gibi belki gibi ürkütücü Bir çöl ifritiyle göz göze Kendin için terli bir telaştın sen Sendin o damarları zonklatan kıymık Bir yağmur tazeliğinde açılan yara Ürkünç sorular halinde Kendinle dişe diş göze göz Geçitsiz Bir yangın tenhasıydı seninki Yanınsıra büyüyor Aşkın oymağına yeminli bir ırmak Kundağında ateşin Akik nefesler, tekmil ürperişler De ki bir bozguna bulanmış Zakkum kardeşliğin adına Sürgün süren anafor Kalın bir sisin Gırtlağında: Bir deniz sesiyle şimdi! Sözler sözleri eşeliyor. Geceye saydam mührünü vuruyor ay: Aşki kıpırdayışlar için. Sen ki ruhumun yaslı atlısıydın çünkü ve karaşın hayallerin. Bir yağmur kuşu yüreğine vurup durmaktadır öyle. Ağır ağır beliriyor külün haritası. Ne yapsan göz gözesin yollar serabıyla. Söyle madem vakti dişleyen ihtilal nedir? Nedir içimizi acıtan gerçek? İşte asıl mesele! Kaçış yok, yok elbet, her şey mahşeri bir düğümdür artık. Ki gök ağusunu gövdenin lav gibi kusuyor içimize.. Bu kirli, yapışkan hayatın ortasında. Bil ki herkes herkesin kurdudur burda. Kabuslu bir savruluş içre: İblis yüzlü o mel'un, o sefil inkar...Çarpar kösnül devimlerle işte solgun gövdemize. Birden dilsiz bir uçurum halinde kalırız kendimizde. Tam da budur bıçağın parladığı yer. Gün de doğar buradan, çağın meseli de. Ey zümrüt yakamoz, isli bir unutuşun kuytularında biriken öfkesin böyle. Yaşamak hüner değil asla, enkazını göğsünde kurşun gibi taşımadıktan sonra. Bunu bilir, bunu söyleriz artık. Hüküm giydik bunun için SİYAHA. Aşka yok başka menzil. Bilemez güzün gizini hiç yangın görmemiş kimse. Toprağı mayalayan kan sesleridir şimdi akıp duran İKSİR. Sürüyor gecenin namlusuna bir ebabil çığlığını AKKOR TUTUŞAN BİR IRMAĞIN YÜRÜYÜŞÜYLE DAMARLARINDA Kemiği kanırtıyor ah bengi bir titreyiş. Cengin demek başlıyor gececil mahşerinden. Gövdeyi kuşatıyor a k k o r d i p l e r ve ç ı n l a y a n o r m a n. Çarpışıyor usun burgacında kan ve irin ve çılgın bir imgelem. Hep mi hiç mi? Hala çığlığını emiyor o ifrit sünger. Ve hala sürüyor ürkünç medd-ü cezir. Oysa dokunsak patlayacak bir mayın gibi durup duruyor yüreğimiz bağbozumu aralığında. Binlerce pırr sesi damlıyor içimize cesur kuşlardan. Bu değil miydi bizi durmaz kılan isyan. Öyleyse acıya inanmak, acıyı kuşanmak gerek. Budur çünkü hayata kaynak olan mağma: Bizi biz yapan ö z ü l k e! Burda dur, çatlayan bir tohumun şavkıyla şimdi. Dur kendine açılan bir yırtılışın sesiyle. Kök sal geceye ey kan ey umut. Yürüsün YAŞAMANIN ADIYLA balkıyan neşter. Dişle hep dirimin kabuğunu sen. Hem çöl ol, hem çölde bir kuyu. Hüznün rahlesinde her söz çıkrık sesli bir alevdir, unutma! Ve sür acının izini tastamam bir öfkeyle ey, haydi sür bir ıslığın ardısıra tutuşan gözlerinin ferini. Ve şakaklarında bak Katran bir kuşun benekleri Hayatta acemi, kavgada mahir Budanan bir sancıydın sen kül seslerinde Bir yanın devrik, ıssız duyarlıklar Bir yanın puslu bir infilak Göğü ıssız bir hançer gibi Çizip duruyor kuşluk sirenleri Yaşamak senin'çin Şimdi uzun bir secdeye kapanmaktır öyle Nemli haykırışlarla birden Öyle kavi Öyle keskin Doğmak için suların mahşerinden Toprağı yağmurla hep tavaf eyle Umudunu döğe döğe Aklın balyozuyla Orda simlenmiş bir ufku kuşan Tekrar olmasın için yollar Sen ki kendine güzel bir ayna Tılsımlı bir yalnızlık ol Nereye baksak sisli bir uçurum çünkü Gövdende gürbüz sancılarla yankılanır Yüzüne hışmını simsiyah vurdukça vurur Bir sabır imbiğinden Geçirir gibi alazlanan telaşını Harfleri temize çekerek sanki bir bir Savaşkan, uzun nefesli bir üfleyişle İçinde vahşi bir rüzgar O kan birikintisi Zorlu patikalar üzre Başlıyor seslerin kabzasına yürümeye Şehrin belki de çürümüş yüreğine İz sürüp göz şaşırtarak Şaşırtarak Geçiyor hiçlik saatleri Göğsünde yakut bir kuşun Amansız vuruşlarıyla Tik tak tak tik tak Çağın hücrelerinden Mosmor sürüyor sorgu Sisli ibrelerde henüz Kanırtılmış bir göz yumağısın sen Bakışlarında daha Gri bir ay yuvarlağı Ve taşıllaşmış Bir hissizlik gibi orda Sürüp giden yıkım Güllerin içi Şehrin sarnıçlarında Birikip uluyan bir küfür gibi Gitgide kararıyor her şey Sürüyor görklü yolculuğumuz bizim Bıçkın dalgalarla Çarparak gecenin bordasına Kinle ovalanıyor hayatın kiri Boşluğa savrulan kelimeler Yüzünün kuyusunda şıp şıp Çünkü damlayan bir Yusuf sessizliği Kanında esrik hayallerin hışırtısı var Kavlı çarpışlar için Hayatın peşrevinde Asi ve AŞKIN RİTMİNDEN İHTİLAL KOKULU BİR YÜRÜYÜŞ VURUYOR RUHUMUZUN DERİNLERİNE Seni her vakit tazelenen Nefretinden tanırım şimdi Bir yalnızlığa çivili O güzel görünmez nefretinden Tanıyorum çalkanan yüreğini Terli yamaçlar gibi Soluğun böyle alev alev Akıyor yitik yazların deltasına Sürgün bakışlar burcunda Hıncım hıncına kardeş Dirimin şimşeğini övüyoruz yine Aynı sulardan içiyoruz seninle Düş sarnıçlarında biz Böyle tenha Ve kızgın birike birike Köpüren deniz sesiyle Tenhada gide gide Okunan bir vasiyet gibi Kavlimiz uğulduyor nihayet Uğulduyor kardeşliğin dili Kadim bir sırrı heceleyen Kan gibi hava gibi ............ Kül sürgünleriyle Sen enkazında büyüyen ey Sen kendine artık Demek ki bir yangın böyle (Bir Yangın Tenhası’ndan)
·
618 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.