Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

207 syf.
·
Puan vermedi
Karakoç'un Balkonu
KARAKOÇ’UN ŞİİRİNE “BALKON”DAN MI GİRİLİR? Karakoç’un Balkonu, Fatih Yalçın’ın Ekim 2022’de Çizgi Kitabevinden çıkan, 16 Kasım 2021 tarihinde ebediyete uğurladığımız, edebiyatımızın çok kıymetli şairlerinden Sezai Karakoç üzerine yazılmış, bir önsöz ve “Hayat ve Şiir”, “İnsan, Doğa ve Şehir”, “Modernite, Mimari ve Balkon”, “Balkon Şiiri Üzerine Bir Tahlil Denemesi” “Benzer Duyarlılıklar: Başka Balkonlar” bölümlerinden oluşan araştırma-inceleme kitabı. Sezai Karakoç’u hepimiz “ Monna Rosa. Siyah güller, ak güller./Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak./Kanadı kırık kuş merhamet ister./ Ah senin yüzünden kana batacak. Monna Rosa. Siyah güller, ak güller.” diye başlayan meşhur şiirden biliriz. Bu şiir Karakoç’un herkes tarafından tanınmasını sağlasa da onun sanat anlayışını asıl yansıtan şiirler Balkon, Köpük… gibi şiirlerdir. Fakat bu şiirler de her okuyucunun anlayabileceği metinler değil. İşte bu kitap “Balkon” dahil Karakoç şiirlerinin kapısını okuyucuya açan bir anahtar niteliğindedir. Kitabın ön sözünde Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü okumaya başladığımda aslında o güne kadar hiçbir edebiyat metnini layıkıyla okumadığımı, hiçbirinin derin yapısına nüfuz edemediğimi fark etmiş oldum, diyen Yalçın, kendinden hareketle aslında bir edebiyat metnini layıkıyla anlamanın zorluğuna işaret ediyor, bir edebiyat metninin kapısından girebilmek için bir donanıma ihtiyaç olduğunu vurguluyor. Edebiyat tahsili ile birlikte Karakoç metinlerinin kapısını açmaya başladığını belirten yazar, açtığı her kapıdan sonra yeni bir kapıyla yüzleştiği keyifli ve yorucu bir yolculuğa çıktığını söylüyor. İşte bu yolculuğun sonunda Karakoç şiirlerinin kapılarını biz okurlarına da açacak olan, bu değerlendirmenin yazılmasına da konu olan “Karakoç’un Balkonu”nu yazıyor. Sezai Karakoç’un şiirinin şairin hayatından yoğun bir şekilde beslendiğini, birçok imgenin özel hayatında gizli olduğunu, onun şiirini tam olarak çözümleyebilmek için şairin hayatını etkileyen dönemlere vakıf olmanın önemli olduğunu düşünen Yalçın, kitabın yaklaşık kırk sayfalık Hayat ve Şiir bölümünde Karakoç’un hayat hikayesini kaleme almış. Bu bölümde anlatılanlara göre şairin 22 Ocak 1933’te doğduğu Diyarbakır’ın Ergani ilçesi coğrafyasıyla ve çocukluk hatıralarıyla Karakoç’un şiirini besleyen önemli bir mekanmış. Yaşlıların anlattığı eski Türk boylarına ait masallar, düğünlerde söylenen türküler, yılan hikayeleri, çocukluk oyunları, yağmur yağdırmak için çocukların dolaştırdığı korkuluk gibi toplumsal kültürü oluşturan unsurlarla kasaba hayatı onun yaşamında derin bir yer etmiş. Yalçın, Karakoç şiirlerinde çokça kullanılan yılan ve akrep imgelerinin yine şairin altı yaşında taşındığı Piran’da yılan ve akrep gibi hayvanların çokça görülmesi ile ilgili olduğunu düşünüyor. Okuduğum biyografilerde şair/yazarların hepsinin aynı zamanda iyi okur olduklarını tespit etmiştim. Kitabın bu bölümünde Karakoç’un da onlardan farksız olduğunu gördüm. Çok küçük yaşta kendi çabasıyla eski yazıyı öğrenen, çok sınırlı harçlığıyla kitaplar satın alan, orta okul ikinci sınıfta Mesnevi’yi anlamaya başlayan, Necmettin Halil Onan antolojisinden bir hayli şiir ezberleyen, daha o yaşlarda konferanslar veren, bu özelliklerinden ötürü “Koca Filozof” lakabı takılan şair; Namık Kemal, Abdulhak Hamid, Ziya Paşa, Mehmet Akif, Tevfik Fikret, Süleyman Nazif, Ziya Gökalp gibi ediplerin şiir ve yazılarını da okumuş. Bu eserler şairin okuma zevkinin oluşmasında etkili olmuş, aynı zamanda onun ilerleyen yıllardaki sanatını beslemiştir. Karakoç’un bolca okuduğunu, vaktinin büyük bir kısmını kütüphanede kitap ve dergilerin arasında geçirdiğini, ara sıra şiirler yazdığını hatta Büyük Doğu’da bir şiirinin de yayınlandığını fakat onun şair olmak istemediğini, ilimde derinleşmek gibi bir gayesi olduğunu, üniversite yıllarında Cemal Süreya gibi yazar/şair arkadaşlarının etkisiyle şiire ilgisinin arttığını, birçok şiirini yayınlamaya değer bulmadığı için attığını, 1952 yılında yazdığı Monna Rosa şiirinin Hisar dergisinde yayımlandıktan sonra çok büyük ilgi gördüğünü, bu şiirin şiir gecelerinde çokça okunduğunu, bu yaşananlardan sonra Karakoç’un Monna Rosa şairi olarak anıldığını, şiirlerini uygun dergi bulamadığı için yayınlamadığını, bu ve buna benzer sebeplerle kendi Diriliş dergisini çıkardığını, 1953 senesinin onun şairlik hayatı bakımından çok verimli bir yıl olduğunu, Şahdamar, İp, Kar, Karaçayın Türküsü: Danseden İki Kardeş gibi şiirleri aynı yıl içinde yazdığını, annesinin vefatından sonra “ölüm” temasını daha yoğun işlediğini, İkinci Yeni ile anılmaktan pek hoşnut olmadığını, yirmili yaşlarındaki şiirlerinde duygunun, otuzlu yaşlardan sonra ise düşüncelerin, iç dünyasının ve fizik ötesi konularının hakim olduğunu, 2006’da Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’ne, 2011’de Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’ne layık görüldüğünü fakat bu iki ödül törenine de mazeret belirterek katılmadığını, 1990 yılından sonra sanat-edebiyat ortamından tamamen kopup kendi partisini kurarak siyasete atıldığını, yaklaşık otuz yıl boyunca kalemine küskün yaşadığını, 16 Kasım 2021 tarihinde İstanbul’da vefat edene kadar hep ekonomik sıkıntılarla boğuştuğunu yine Hayat ve Şiir bölümünde okuyoruz. “Şehir bir kere daha cehennem bir kere daha cehennem/ Yanar mıyım ona yaklaşmayı denesem?” mısralarında olduğu gibi Karakoç’un şiirini tam olarak çözümleyebilmek için onun “insan, doğa ve şehre” dair düşüncelerinden de haberdar olmak gerektiğini “İnsan, Doğa ve Şehir” bölümünde okuyoruz. Ona göre her kent, bir uygarlığın tecessüm etmiş halidir. Kentini oluşturamamış bir uygarlık, kendi anlam-değer dünyasını somutlaştıramamış yani henüz gelişimini tamamlayamamıştır. Şehirleri sadece şehir olarak görmediğinden, onlara bir değer atfettiğinden olacak şiirlerinde özellikle İslam’ın kadim şehirlerine ağıtlar yaktığının altını çizmiş Fatih Yalçın: Şam ve Bağdat kırklara karışmıştır/ Elde kala kala bir Mekke bir Medine kalmıştır/ O da yarım kalmıştır/ Urfa ufala ufala/ Bir pul olacak çarpık balıklar üstünde/ Belki bir toz bulutu/ İstanbul’a küflenmiş/ Bir Avrupa akşamı dadanmıştır/ Eski şehirlerin kimi göğe çekilmiş/ Kimi yedi kat yerin dibine batmıştır.” Onun hayalini kurduğu şehir doğayla, tarihle iç içedir. Şehrin merkezinde alışveriş merkezleri değil camiler vardır. Ve camilerden daha yüksek yapılara izin yoktur. O şehir cadde, sokak, ev ve bütün unsurlarıyla samanyolu ile uyumludur. Evler balkonsuzdur… Fatih Yalçın, Karakoç’un şiirini besleyen hayat hikayesini verdikten, onun insan, doğa ve şehre bakışını anlattıktan sora sözü mimari ve balkona getiriyor. Ramazan Korkmaz, Celal Abdi Gezer, Kadir Canatan, Ferda Keskin; Carrol, Giddens,Allan De Button… gibi yerli ve yabancı yazarlardan alıntılar yaparak modernite ve mimarinin insan hayatına nasıl hükmettiğini izah etmeye çalışıp Karakoç’un haklı kaygılarını, bu kaygıların onun şiirlerinde, yazılarında nasıl karşılık bulduğunu örneklerle göstermiş. Bizim sandığımızın aksine binaların ve şehirlerin insan ruhunu etkileyen bir ruhu olduğu, doğal olarak şehir ve mekan değişince insanın da değişeceği, onun için bir şehri veya evi tasarlamanın aslında bir insanı ve onun yaşayacağı hayatı tasarlamak olduğu meselesi bu bölümde altı çizilerek vurgulanmış. Ve Balkon. Ön sözden anladığımıza göre yazar bu şiir ile Karakoç şiirlerine küsmüş. Yine anlıyoruz ki bu şiir, Karakoç’un kapılarını ona açmış. Yalçın’a göre bu şiir Karakoç şiirinin anahtarı, ana aksı, önemli bir kavşağıdır: BALKON Çocuk düşerse ölür çünkü balkon Ölümün cesur körfezidir evlerde Yüzünde son gülümseme kaybolurken çocukların Anneler anneler elleri balkonların demirinde İçimde ve evlerde balkon Bir tabut kadar yer tutar Çamaşırlarınızı asarsınız hazır kefen Şezlongunuza uzanır ölü Gelecek zamanlarda Ölüleri balkonlara gömecekler İnsan rahat etmeyecek Öldükten sonra da Bana sormayın böyle nereye Koşa koşa gidiyorum Alnından öpmeye gidiyorum Evleri balkonsuz yapan mimarların Fatih Yalçın, “Balkon Şiiri Üzerine Bir Tahlil Denemesi” başlıklı bu bölümünde Balkon şiirini uzunca tahlil etmiş. Yazılanlardan özetle şairin “Balkon”u ev için, aile için çocuk için bir güvenlik açığı olarak gördüğünü, İslam medeniyetine ve ona bağlı olarak şekillenen hayat tarzına karşı bir meydan okuma olarak değerlendirdiğini, Batı’nın meydan okumasına direnen herkesi evleri balkonsuz yapan mimarlar nezdinde selamladığını, “ev”in İslam mediyenitini/Doğu’yu yani kök değerleri temsil ettiğini, bu değerleri koruyacak olanın, evdeki her şeye anlam katanın “anne” olduğunu, “çocuk”un saflığı ve kirlenmemişliği temsil ettiğini, “anne”nin hafıza, “çocuk”un diriliş umudu, “ölüm”ün ise maateryalist dünyaya karşı metafiziğin sembolü olarak gördüğünü anlıyoruz. Anne, çocuk ve aile ilişkisi Karakoç’un üzerinde hassasiyetle durduğu ve şiirlerinde sıkça gönderme yaptığı bir konu olduğu yine bu bölümden öğrendiğimiz ayrıntılar: Bir kadını al onu yont anne olsun/ Her kadın acıma anıtı bir anne olsun/ Çocuklara açılan mavi kırmızı anne/Sen bu şehrin sokaklarından geç sonsuz pencerelerle/ Bir insan al onu çöz çocuk olsun. Kitabın “Benzer Duyarlılıklar: Başka Balkonlar” başlıklı son bölümünde “balkon”un farklı duyarlılıklarla da olsa birçok şair tarafından çeşitli imgelerle Türk şiirine taşındığını okuyoruz. Hüseyin Atlansoy, Behçet Necatigil, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Turgut Uyar… bu şairlerden bazılarıymış. Karakoç’un onlardan farkı “medeniyet perspektifini merkeze alarak modernleşmenin bireysel hayattan ziyade toplumsal hayata yönelik etkilerine odaklanması”ymış. Karakoç’un Balkonu’nu okuyunca anlıyoruz ki donanımlı değilsek Pablo Pıcasso’un Guernica’sı ya da Van Gogh’un Yıldızlı Gece tablosunu layıkıyla yorumlayamaz, Tac Mahal ya da Ayasofya gibi mimari eserleri hakkıyla inceleyemeyiz. Tıpkı Karakoç’un Balkon, Haşim’in Merdiven, Yahya Kemal’in Sessiz Gemi, Turgut Uyar’ın Göğe Bakma Durağı gibi edebiyat metinlerini yeterince anlayıp yorumlayamayacağımız, hiçbirinin derin yapısına nüfuz edemeyeceğimiz gibi. Kitabın yazarı Fatih Yalçın’ın hayat hikayesi kısaca şöyle: “01.07.1978 tarihinde Gümüşhane’nin Torul ilçesi Yücebelen köyünde doğdu. Öğrenim hayatı boyunca babasının mesleği dolayısıyla birçok okulda öğrenim gördü. Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Bölümünü bitirdikten sonra Gümüşhane’nin Kürtün ilçesinde göreve başlayan Yalçın daha sonra Gümüşhane Mareşal Çakmak Anadolu Öğretmen Lisesine atandı. 2005 yılında Atatürk Üniversitesi Bayburt Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Bölümüne Araştırma Görevlisi olarak girdi. Yüksek lisans ve doktora eğitimini Atatürk Üniversitesinde tamamladı. Öğretim üyesi olarak uzunca bir süre Bayburt Üniversitesinde çalıştıktan sonra 2017 yılında Gümüşhane Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne Doçent olarak atandı. Halen aynı üniversitede Profesör olarak görev yapan ve akademik çalışmaları yanında Harşit, Dergah, Aralık, Dergibi, Özgür Pencere, Herfene gibi edebiyat dergilerinde şiir, öykü ve denemeleri yayımlanan Fatih Yalçın, evli ve üç çocuk babasıdır.”
Karakoç'un Balkonu - Sezai Karakoç Şirinde Şehir Mimari ve Kimlik
Karakoç'un Balkonu - Sezai Karakoç Şirinde Şehir Mimari ve KimlikFatih Yalçın · Çizgi Kitabevi · 04 okunma
·
418 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.