Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Milletlerin tarihini kim yaratır? Halkmı? yoksa bireylermi?
Milletlerin tarihini kim yaratır? Devletlerin ve bütün insanlığın yaşantısındaki en büyük olaylar, kimler tarafından yönlendirilir ve yönetilir? Bağımsız bireyler tarafından mı? Yani bazı tek başına büyük adamlar "ünlü İngiliz düşünürü Carlyle'ın dediği gibi" kahramanlar tarafından mı, yoksa bütün millet mensuplarının gayreti ve halk ruhunun dirilerek yaygınlaşması sayesinde mi? Carlyle, birinci görüşü savunmuş ve bunu kanıtlamıştır. İkinci görüşü ise Lev Tolstoy savunmuştur. Carlyle "Kahramanlar ve Tarihte Kahramanlıklar" adlı eserinde kahramanları ve meydana getirdikleri kültürlerle, "culte/ kült" ve "culture/kültür" kavramları üzerine duruyor. Carlyle'a göre millet cansız bir kil tabakasından ibarettir. Eğer ona bir sanatçının eli değmeyecekse, sonsuza dek şekilsiz ve hareketsiz kalacaktır. Ama Sezar, Napoleon, Büyük Petro, Sokrates ve Hz. Muhammed gibi bir sanatkar, bir büyük adam, bir önder, bir kahraman çıkıp da bu kili eline alacak olursa, ona istediği şekli verebilir. Cengiz Han, Asya'nın steplerinden milyonlarca halk oluşturdu, yönetimi altına aldı. Çin'i, Hindistan'ı, İran'ı, Eski Rusya'yı fethetti. Peder Pierre d'Amiyen, Kudüs'ü Müslümanlar'dan geri almak için bütün Katolik Avrupa'yı ayaklandırdı. Martin Luther reformlar yaptı. Neronlar, Kaligula'lar, Roma'yı yakıp yıktılar. Bismark'ların ve Hohenzollerr'in politikası Almanya'da şiddetli sarsıntılara neden oldu. Kısaca Carlyle'ın düşüncesine göre milletlerin ve hatta tüm insanlığın tarihini oluşturanlar, ruhen güçlü olanlar, zeka ve yetenek sahibi olan bireylerdir. Yani kahramanlardır. İşte Ramsesler, Themistokles'ler, Luther'ler, Bismark'lar vs. hep bu tür insanlardır. Lev Tolstoy ise tamamen bunun tersini ileri sürerek şunları söylüyor: "Hayatı yaratan, olayların akışını belirleyen ve bunların özellik ve biçimini veren tek başına kişiler, Napoleon'lar değil, halk kitlesinin kendisidir." Öte yandan Thomas Carlyle de: "Halk kütlesi, yerde hareketsiz yatan ve çürüyen bir saman çöpü gibidir. Büyük adamlar ve kahramanlar ise samanları tutuşturan, kitleleri canlandıran ve harekete geçiren, gökten düşen bir yıldırım gibidir." diyor. Lev Tolstoy bir örnek vererek şunları söylüyor: "Denizlerde büyük ama çok büyük bir geminin, transatlantiğin yol aldığını düşününüz. Hareket esnasında geminin önünden sular bir şerit halinde kaçıyor. Bu suşeridinin gemiyi sürüklediğini kim iddia edebilir? Açıktır ki bu su akımını geminin kendisi oluşturuyor, kendi önünde kovalıyor. Güç asıl geminin kendisindedir. Akan su ise bunun sonucudur sadece." Evet, Tolstoy böyle söylüyor. Bir millette hareket gücü oluşup yürüyünce, kendiliğinden harekete geçmiş oluyor ve önündeki suları kovalıyor. Kendi hayat tarzını, ilgi ve duyarlılığını ifade eden bir kişiyi kendisine önder olarak seçiyor: "Savaş ve Barış" romanının yazarı olan Lev Tolstoy, eğer Thomas Carlyle'ın kahraman yıldırım benzetmesini kabul etmiş olsaydı herhalde şöyle derdi. "Evet, büyük adam bir kahramandır, bir yıldırımdır. Ama halk kitlesi ne kil tabakası, ne de saman yığını değildir. O, yıldırımı meydana getiren milletin kendisidir. Ne zaman bulut kümesi elektrik oluşturursa yıldırım da kendiliğinden oluşur. Eğer bulutlar elektrikle yüklü değilse, hiçbir zaman şimşek veya yıldırım oluşmaz, yalnızca bulut nemli bir buhar halinde kalır.Milletler de böyledir. Eğer bir millet büyüklük ve kahramanlik özelliklerini taşıyorsa ondan yıldırımlar doğar, kahramanlar çıkar. Eğer halk kitlesi nemli bir buhar yığınından ibaretse, hiçbir güç ondan yıldırım çıkartamaz." İlk bakışta bu iki görüş biri birine zıt ve biri birine uymaz görünüyor. Bunlardan birini seçmek gerekiyor. Carlyle'mı haklıdır, yoksa Tolstoy mu? Ancak Carlyle ile Tolstoy'un görüşleri arasındaki bu çelişki yüzeyseldir. Gerçekte Carlyle ile Tolstoy birbirlerine karşı değillerdir. İkisi biri birini tamamlamaktadır. Burada ikisinden birini seçmek gerekmez. Bunlara "Carlyle ve Tolstoy" denmeliydi. Carlyle da Tolstoy da haklıdır. Tıpkı paranın iki yüzü gibi, her görüş gerçeğin diğer yarısıdır.Kahraman halkı heyecanlandırır ve alevlendirir. Ancak onu milletinden aldığı ateş ve heyecanla yakar. Örneğin bir merceği ele alalım. Geniş bir alana dağılmış olan güneş ışığını bir noktada toplama özelliğine sahiptir. Milyonlarca güneş ışığının bir yere toplanmasından parlak bir nokta oluşur. Bu güçlü enerjik nokta, kağıt, saman gibi yanıcı maddeleri anında tutuşturur; taşı, camı ve demiri kızgın hale getirir. Milletlerin büyük adamları da tıpkı bir mercek gibidir. O kendi kişiliğinde milletin gücünü ve özelliklerini toplar, bununla milyonlarca insanın ruhunu tutuşturur. Ancak güneş ışığından yoksun bulutlu havalarda hiçbir mercek bir kar taneceğini eritmeye, bir su damlacığını bile ısıtmaya güç yetiremez. İsviçre peyniri yalnızca yüksek dağlarda otlayan ineklerin sütünden yapılır. Çeşitli dönemlerde ve çeşitli milletlerde ye tişen büyük adamlar da böyledir. Onlar çiçek açmaya başlayan bir milletin latif rayihasıdırlar. Napoleon, eski barışsever Çin'de değil, Fransa'da yetişmiştir. Rusya ise direnişsizliğin havarisi olan Tolstoy'u yetiştirmiştir. Bunun tersi görülmemiştir. ~Grigori Petrov~
Sayfa 10 - Halk KitabeviKitabı okudu
·
53 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.