Gönderi

Abdülhamit'in, İngiltere ve Fransa'ya karşı denge unsuru olarak Almanya'ya yakınlaşma politikası, İttihat Terakki zamanında da sürdürülmüştür. Savaş öncesi süreçte büyük devletler arasında ittifaklar teşekkül ederken İttihat Terakki yönetimi de Osmanlı'yı bu ittifaklardan birine dâhil etmek istemiştir. Ancak Osmanlı'nın itibarı Balkan savaşlarında ciddi olarak sarsıldığından büyük devletler Osmanlı'yı aralarına almak istememişlerdi. Ayrıca Osmanlı toprakları üzerinde kötü niyetleri olduğu için de Osmanlı'yı almak istememişlerdi. Osmanlı'nın başından beri Almanya'ya angaje olduğu ve körü körüne gidip Almanya'ya bağlandığı görüşü, yaygın ama yanlış bir görüştür. Enver Paşa'nın Osmanlı Devleti'ni bir oldubitti sonucunda Almanlarla ittifak anlaşması imzalamaya zorladığı tezi de doğru değildir. İttihat Terakki yönetimi, bir şekilde bir ittifaka girerek Osmanlı'nın milli güvenliğini ve toprak bütünlüğünü sağlama almak istiyordu. Almanya olması için bir ısrar veya öncelik yoktu. İttifak konusunda ilk teklif Almanya'dan değil Osmanlı'dan gelmiştir. Fakat Almanya, Osmanlının ittifak teklifini reddetmiştir. Bunun üzerine Osmanlı, İngiltere ve Fransa ile görüşmeler yürütmüş ve onların ittifakına dâhil olmak istemiştir. Fakat İngiltere ve Fransa da Osmanlı'yı reddetmiştir. Hatta İttihat Terakki yöneticileri dolaylı yollardan Rusya'yla bile görüşmüşler ancak olumlu bir netice alamamışlardır. İtilaf devletlerinden eli boş dönen İttihat Terakki erkânı, yönünü yeniden Almanya'ya çevirmiştir. Almanya Şansölyesi teklife yine olumsuz bakmış ancak bu defa Kayser II. Wilhelm'in şahsi emriyle ittifak teklifi kabul görmüştür. 2.8.1914 tarihinde Almanya ile ittifak antlaşması imzalanmıştır. (...) Almanya ile ittifak konusunda İttihatçılar arasında bir itiraz veya muhalefet yoktu. İttihatçılar arasındaki fikir ayrılığı savaşa girme konusundaydı. Enver Paşa'nın başını çektiği bir grup Almanya'nın yanında savaşa girme taraftarıydı. Öteki grup ise tarafsızlık politikasının devamından yanaydı. 10 Ağustos 1914 günü Çanakkale önüne gelen Goeben ve Breslau adlı Alman savaş gemileri peşlerindeki İngiliz gemilerinden kaçabilmek için giriş izni isteyince Enver Paşa re'sen verdiği bir emirle gemilerin içeri alınmasını ve eğer takip etmek isterlerse İngiliz gemilerine ateş açılmasını emretti. Bu karar, takip ettiği tarafsızlık politikası alanında Osmanlı Devleti'ni çok zor durumda bıraktı. Tarafsızlığın sürdürülmesi adına, bu gemilerin satın alındığı bildirildi. Gemilerin adı Yavuz ve Midilli olarak değiştirildi. Gemi mürettebatı da fes giydirilerek Osmanlı hizmetine alındı. Böylece gemiler Osmanlı donanmasının bir unsuru haline getirildi. (...) (...), iki yıldan da az bir sürede Enver Paşa, orduyu reforme etmiş, disiplinli ve modern bir ordu kurmuştu. Ancak bu ordunun silah, cephane ve mühimmat yönünden yeterli olduğunu söylemek mümkün değildi. Lojistik ve sevkiyat konusunda da yetersizlikler had safhadaydı. Bütün bunların ötesinde ekonomi iflas durumundaydı. O yüzden Osmanlı ordusu, savaş boyunca Almanya'nın maddi desteğiyle savaşı yürütebilmiştir. Almanya'nın maddi desteği olsa da aslında Osmanlı ordusunun taarruz (saldırı) kabiliyeti son derece sınırlıydı. Osmanlı ordusunun taarruz yerine müdafaada (savunmada) kalması gerekiyordu. Ancak Almanya'nın Osmanlı'yı yanına çekmesindeki temel amaç, Avrupa'daki yükünü hafifletmekti. Çünkü Almanya, Batı cephesindeki Marne Muharebesini kaybetmişti; Avrupa'daki ilerlemesi Eylül ayında tamamen durmuş, siper savaşları başlamıştı... Almanya'nın stratejisi, ordularının Avrupa cephelerindeki yükünü hafifletmek maksadıyla, Osmanlı ordularının Karadeniz kıyılarında veya Kafkasya'da Rusya'ya, Süveyş Kanalı'nda İngiltere'ye taarruz etmesi esasına dayanıyordu. Osmanlı Devleti, ordusunun taarruz kabiliyetinin zayıf olduğunu bilmesine rağmen Almanya'nın baskısıyla, doğuda Ruslara karşı Sarıkamış Harekâtını, güneyde ise İngilizlere karşı Kanal Harekâtını başlattı. Savaş ilânından sonra Sarıkamış-Erzurum istikametinde ilerleyen Rusları, 3. Osmanlı Ordusu'nun büyük kısmı karşıladı. (...) Cepheye giden Enver Paşa, ileri harekâta derhal girişilmesi fikrine karşı çıkan Hasan İzzet Paşa'yı görevinden aldı ve 18 Aralık'ta ileri harekâtı başlattı. Sarıkamış taarruzu 22 Aralık 1914'ten 1915 Ocak başlarına kadar sürdü. Ancak gerek lojistik bağlamındaki yetersizlikler gerekse ağır kış şartları yüzünden, başarılı bir şekilde başlayan taarruz başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Şehit sayısı konusunda değişik kaynaklarda farklı rakamlar yer almakla birlikte, arşiv kaynaklı son çalışmalarda, şehit sayısının 23.000 olduğu tespit edilmiştir. Genelkurmay arşivleri üzerinde araştırma yapan tarihçi Mehmet Niyazi'nin bu konudaki tespitleri şöyledir: "Harekâta 76 bin askerimiz katıldı. Nasıl oluyor da 76 bin askerimizden 90 bini donarak ölüyor? 15 Şubat 1915 tarihinde orduda yapılan sayımda 42 bin askerin kaldığı tespit ediliyor. Toplam şehidimiz 23 bindir. (...) Ruslar, bütün savaşlarda kendi ölü sayılarını azaltır, diğer ülkelerinkini çoğaltır. 32 bin insanının ölümünü mazur göstermek için Türklerde 90 bin kayıp olduğunu söylediler. Bizimkiler de bunu alıp, yıllardır kullanıyor. Rus propagandasını devam ettiriyoruz. Olayı öyle gösteriyorlar ki; sanki ordumuz hiçbir şey başarmamış gibi... Bu yanlış bilgi 1926 yılında ortaya atılmıştır..."
Sayfa 110Kitabı okudu
·
59 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.