Gönderi

Kitap anıları
Kitapları yarıda bırakma huyum yoktur. Ne kadar zorlansam da bir esere bu saygısızlığı yapmak istemem. Ama Kazuo Ishiguro'nun
Günden Kalanlar
Günden Kalanlar
kitabı böyle olmadı benim için. Sanırım eylül-ekim gibiydi ilk elime aldığımda. Sonbaharın boşluğuyla ve hüzünbaz neşesiyle "bir şey olsun" dediğim günlerdi. Daha mı neşeliydim sanki? Belki daha kayıtsız. Bu kitabı okumaya başlayıp bir türlü ısınamadığımdan, -belki birazda İngiliz aristokrasisinden fazlaca sıkıldığımdan- konsolun üzerine bıraktım ve tekrar elime almak bir türlü içimden gelmedi. Bu sürede mevsimler değişti. Takvimin yıl kısmından bir sayı daha arttı, saçlarım kısalıp -hayatımın son kâkülü bile- tekrar uzadı, insanlar geldi ve gitti, bir ÇIT sesi bile duyuldu. Portakal çiçeklerinin kokusuna şahit oldum ve bir yıl daha yaşlandım. Hatta o netameli kış ayları bile geçti. Tüm bu süre boyunca her gün konsolumda duran bu kitaba bir tür rahatsızlık ile baktım ve bana geçen tüm bu süreyi hatırlatıp durdu. Ama ondan kurtulmanın zamanı değildi. Artık yaz geldi. Yazın mutsuzluklara yer olmadığından mıdır nedir, büyük bir sıkkınlıkla ilk sayfalarında bıraktığım bu kitabı büyük bir hayranlıkla tek nefeste bitirdim. Bütün bu sayfalar boyunca hissettiğim şey Ishiguro'nun gizliden gizliye anlattığı bir şey vardı bu romanda. Belki son sayfalardan bir alıntı ile bunu ifade edebilirim: "Yaşamımız pek de dilediğimiz gibi çıkmadıysa durmadan geriye bakıp kendimizi suçlayarak ne kazanabiliriz ki?...Yaşamınızın akışını denetim altına alabilmek için ne yapabilirdiniz, ne yapamazdınız, bunları düşünerek kendinizi yiyip bitirmenin ne anlamı var?" (205) Şimdi merak ediyorum; bilinçli veya bilinçsiz, bana bunu neden yaptın Ishıguro?
·
79 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.