Gönderi

Annesi Kösem Sultan'ın naibeliğinde geçen ilk saltanat yıllarından sonra 1630'larda giderek artan bir şiddetle yönetime egemen olmuş, bütün ülkeye korku salmış, koyduğu yasaklarla İstanbul'da kesintisiz sıkıyönetim uygulamıştır. Osmanlı tarihinde IV. Murad düzeyinde korku ve şiddet estiren bir başka padişah yoktur. Bekri Mustafa, Tıflî gibi ilginç tipler, Hezarfen Ahmed Çelebi, Evliya Çelebi, Nef'î, Kâtip Çelebi, Koçi Bey gibi şahsiyetler, IV. Murad'la çağdaştır. (...) Vezirazam Kemankeş Ali Paşa ile Şeyhülislam Yahya Efendi, I. Mustafa'nın ikinci kez tahttan indirilip Murad'ın cülusunu Ocak ağalarına da kabul ettirdiler. (...) Ertesi gün, 12 yaşındaki çocuk padişah, alayla Eyüp Sultan Türbesi'ne götürülerek Aziz Mahmud Hüdaî tarafından beline Hz. Muhammed'in ve Yavuz Sultan Selim'in kılıçları bağlandı. Cülustan beş gün sonra da sünnet edildi. (...) Giderek annesi Kösem Sultan'ın ve Darüssaade Ağası Mustafa Ağa'nın baskı ve müdahalelerinden kurtulmayı amaçlayan genç hükümdar, 1627'de daha sık tebdil çıkmaya, İstanbul'un semtlerini, çarşı, pazar, ulaşım düzenlerini gözlemlemeye başladı. Oysa Kösem Sultan, kendisini hem Enderun'da içoğlanlarıyla eğlenmeye hem harem yaşamına çekmeye çaba harcıyordu. (...) 2 Eylül 1633'te şehrin beşte birini yakan büyük Cibali yangını çıktı. O gün bir kalafatçının funda yakıp gemi kalafat etmesi sırasında başlayan yangın, surlardan içeriye girdi. Tulumbacı kolları erişinceye kadar Cibali, Küçükmustafapaşa Çarşısı kül oldu. Üç koldan şehre yayılan ateş, “Beyt-i fakir ve saray-ı emir demeyüb” evleri, ulema konaklarını kül yığınına döndürdü. (...) IV. Murad, cümle vezirler, Bostancı ve yeniçeri bölükleri seyretmekten başka bir şey yapamadı. (...) İstanbul'un en güzel semtleri mahvoldu. 30 saat süren yangın, rüzgâr kesildikten sonra söndürülebildi. Bu felaketin ardından halk arasında türlü dedikodular yayıldı. Bunların kaynağı ise kahvehanelerdi. Padişah, fitne olasılığını önlemek için İstanbul'daki bütün kahvehanelerin kapatılıp yıkılmasını emretti, “duhan-ı bed-hûy” denen tütünü de yasakladı. Hocalar camilerde yasağın gerekliliğini uyardıkça halkın tütün tutkusu artmaktaydı. İstanbul'da çıkan yangınlara çoğu kez sarhoşların neden olduğu savıyla “yasağ-ı padişahî”nin kapsamı genişletildi. Akşam hava karardıktan sonra fenersiz sokağa çıkmak da yasaklandı. Bekâr odaları kapatılıp buralar debbağhane ya da nalbant dükkânı yapıldı. Gece gündüz kentte dolaşan IV. Murad, fenersiz yakaladığını, bacasından tütün kokusu yayılanları idam ettiriyordu. Halk tütün içmek şöyle dursun, ocak yakamaz, kapıdan dışarı çıkamaz oldu. Her sabah, sokaklarda birer-ikişer boğulmuş ya da boynu vurulmuş cesetler görülmekteydi. Padişahın amacı, payıtahtı serserilerden, işsizlerden, zorbalardan temizlemekti ama kurunun yanında yaş da yanıyordu. (...) (...) bir fermanla içki yasağı koyan IV. Murad, kentteki bütün meyhanelerin yıkılmasını emretti. Önceden olduğu gibi gece gündüz tebdil gezmeye, gizlice çalıştırılan meyhaneleri basıp sarhoşları yakalamaya, kimilerini kendi eliyle öldürmeye koyuldu. (...) Kapıcılar Kethüdası Salih ve Musahip Beşir ağaların Bayram Paşa'ya getirdikleri gizli bir hatt-ı hümayunla da padişahın, Topkapı Sarayı'nın Şimşirlik Kasrı'ndaki kardeşlerinden Süleyman ve Bayezid'in boğulmaları istenmişti. (...) Bayram Paşa ile Bostancıbaşı "içerü girub Bayezid'i ve Süleyman'ı birer bahane ile çıkartub boğdurdular.” Bu sırada 20-25 yaşlarındaki şehzadelerin yakarışları, infaz görevlilerini bile ağlattı. İki şehzadenin cenazeleri gizlice kaldırılıp babaları I. Ahmed'in türbesine gömüldü. (...) 17 Şubat 1638'de hayattaki iki kardeşinden Şehzade Kasım'ı sarayda boğdurttu. (...) Sağlığı hızla bozulan ve üç dört ay içki içmeyen IV. Murad bir ara iyileşir gibi oldu. Ramazan ayında yeniden rahatsızlandı, Bayramda son kez iyileşmiş gözükerek bayram alayına katıldı. Törenden sonra Sinan Paşa Köşkü'ne inip oyuncu ve sanatçı gösterilerini izledi. Kabak Meydanı'nda at koşturup ok attı. Atmeydanı'ndaki Silahdar Paşa sarayına çıktı. Burada büyük bir ziyafet düzenlenmişti. Silahdarı ve öteki yakınları padişahı içmeye teşvik ettiler. Bu içki âleminden saraya dönünce komaya girdi. Hekimlerin tedavileri ve verdikleri ilaçlar bir yarar sağlamadı. 8 Şubat 1640 Çarşamba günü gurup vakti öldü. (...) Haber, sarayı mateme boğdu. Harem'de ve Enderun'da camlar kırıldı, kepenkler söküldü, kıyametler kopartıldı. Silahdar Siyavuş Ağa ve diğer Hasoda erkânı ölünün üzerine bir şal örtüp Vezirazam Kara Mustafa Paşa'yı içeriye çağırdılar. Kapı Ağası da Şehzade İbrahim'i tahta davet için Şimşirlik Dairesi'ne gönderildi. (...) Kantemiroğlu, IV. Murad'ın yaşamı konusunda Türkler'in ciltler dolusu kitaplar yazdıklarından söz eder ve onun için anlatılanların bazılarının gerçek olamayacağını vurgular. Bir imparatorluğun onuruyla bağdaşmayan, ayrıca doğa yasalarına da aykırı davranışlarda bulunduğunu, örneğin çok yakın dostlarıyla İstanbul'un dışındaki bahçelere ve mesirelere gidip bir padişaha yakışmayacak biçimde eğlendiğini, ateş yaktığını, yemek pişirdiğini, sofraya şarap getirip sakilik ettiğini, laubali biçimde içtiğini; ilginç denemelere kalkışıp çok yaşlı kadınlarla delikanlıları, ihtiyar erkeklerle genç kızları evlendirdiğini; önceki padişahlarla kıyaslanamayacak düzeyde içki düşkünü olduğunu (...); şeyhülislamı, kazaskerleri de zorla içki meclisine oturtup sarhoş ettiğini, içki yasağı koymazdan önce bir ara, herkesin şarap satmasına ve içmesine izin verdiğini; afyondan nefret ettiğini, tütün içenleri yakaladığında kendi eliyle boğduğunu anlatır. Kanla besleniyordu denecek kadar sadist olduğunu, kimi geceler sırtında kemersiz bir entari, elinde kılıç, yalınayak saraydan fırlayıp deliler gibi sokaklarda koştuğunu, rastladığını kılıçtan geçirdiğini, bazen de pencere önünde oturup keyfince ok atıp yoldan geçen günahsız insanları öldürdüğünü, salt zulmetmek ve öldürmek için tebdil çıktığında birkaç zavallıyı katletmeden saraya dönmediğini ekler. Kantemiroğlu'na göre IV. Murad'ın 17 yıllık saltanatında 14 bin insan öldürülmüştür. Bu sayıyı 20 bin olarak veren kaynaklar da vardır. (...) Evliya Çelebi, sesinin güzelliğiyle IV. Murad'ın dikkatini çekmiş ve onun himayesiyle yetişmiştir. (...) Yine Evliya Çelebi'nin anlattığına göre Hezarfen Ahmed Çelebi ilginç bir denemeyi IV. Murad'ın izniyle gerçekleştirmiş ve “ibtidâ Okmeydanı'nın minberi üzere, rüzgârın şiddetinde kartal kanadı bağlayub havada sekiz dokuz kere pervaz” ettikten sonra, Galata Kulesi'nden lodos rüzgârıyla uçup Üsküdar'da Doğancılar Meydanı'na inmiş, olayı Sinan Paşa Köşkü'nden seyreden IV. Murad “Bu pek havf edilecek bir âdemdür. Her ne murad eder ise elinden geliyor!” deyip Hezarfen'i sürgüne göndermiştir.
Sayfa 260 - 17- Sultan IV. MuradKitabı okudu
127 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.