Gönderi

II. Mustafa ile cariye kökenli Saliha Sultan'ın (öl. 1739) oğludur. (...) Babası II. Mustafa'nın, daha çok Edirne'de oturması nedeniyle Mahmud'un çocukluğu da bu kentte geçti. (...) 23 Ağustos 1703'te tahttan indirilen babasıyla birlikte İstanbul'a getirilip Topkapı Sarayı Kafes Kasrı'nda göz hapsine alındı. Tutukluluğu 30 Eylül 1730'a değin aralıksız 27 yıl sürdü. (...) Kafes Kasrı'nın tahmini olanaksız ama özellikle çocukluk ve gençlik çağları için kahrediciliği kuşkusuz, tehlikeli ve tekdüze koşullarında neden kısırlaştığı ya da amcası III. Ahmed'in gizli buyruğuyla nasıl kısırlaştırıldığı da bilinmiyor. (...) 2 Ekim 1730'da İstanbul'da cülus topları atıldı. Bâbüssaade önüne kurulan tahta oturan I. Mahmud'un padişahlığı resmen başladı. (...) Cülus sırasındaysa “teşrifat-ı kadime” (geleneksel protokol) tam bir skandala dönüştü. “Rüesa-yı eşkıya” denen Patrona Halil, Muslu Beşe ve diğerleri, uygunsuz kıyafetleri ve kuşandıkları silahlarla en önde yer aldılar. I. Mahmud, kente egemen olan ayaklanmacıların istekleri doğrultusunda, kürsü şeyhlerine (vaiz) varıncaya değin bir dizi atamayı zorunlu olarak yaptı. 6 Ekim 1730'daki kılıç alayında aynı skandal yinelendi. Yalın ayak Patrona Halil ve kafadarları, süslü atlara binmiş olarak boy gösterdiler. Halk bu silahlı serdengeçtilerin laubaliliğini şaşkın bakışlarla izledi. (...) Padişah, Patrona Halil'i ve öteki elebaşıları birer görevle İstanbul'dan uzaklaştırmayı da başaramadı. Yeniçesi ağasının, 10 bin altın bahşiş alıp dilediği yere gitme önerisini reddeden Halil, İstanbul'un bütün mal varlığının avucunun içinde olduğunu ama amacının, mal, mülk, unvan edinmek olmadığını, kentteki bozuk düzeni ortadan kaldıracağını bildirdi. Patrona'nın İstanbul'da estirdiği başına buyruk yönetim günlerce sürdü. (...) I. Mahmud, güvenilir adamlar aracılığıyla Yeniçeri, Sipahi, Cebeci ve Silahdar ocaklarından pek çok askeri kendi safına çekmeyi denedi. Şeyhülislâmla kazaskerlerin kefil olmasıyla da Patrona Halil, etrafındaki serseri kalabalığını büyük ölçüde dağıttı. Bununla birlikte Etmeydanı'ndaki karargâhından çıkıp çarşı pazar denetimini sürdürmekte, sık sık da silahlı olarak I. Mahmud'un huzuruna girip önerilerde bulunmaktaydı. Bu durum bir ay devam etti. Kasım ayı başında çoğunluğu Arnavut olan ayaklanmacılarla kapıkulları arasında sürtüşmeler başladı. Patrona Halil, bunu önlemek için Sadaret Kaymakamı olmak istedi. Bunu kabul ya da reddetmenin risklerini kavrayan padişah, Kaptan-ı Derya Canım Hoca Mehmed Paşa'nın planını onayladı. 23 Kasım günü Divan-ı Hümayun'daki genel gündemli toplantıya rüesa-yı eşkıya da çağrıldı. Burada, 25 Kasım 1730'da, sarayda sözde çok gizli bir toplantının yapılması kararlaştırıldı. Patrona ve arkadaşları o gün, muhafızlarından ve silahlarından arındırılarak Sünnet Odası'na alınıp bir baskınla öldürüldüler. Sarayın iç kapı aralarında bekletilen diğer adamları da ikişer üçer çağrılarak idam edildi. O gün, Topkapı Sarayı'nın Enderun avlusu ve Sofa-i Hümayun denen bölümü savaş meydanına döndü. Asilerin parçalanan cesetleri ve kesik başları arabalarla saraydan çıkarılınca, zorba kalabalıkları korkup dağıldı. (...) Mahmud'un gerçek saltanatı bu olaydan sonra 25 Kasım 1730'da başlayabildi. (...) Topal Osman Paşa, kısa sadaretinde, Lâle Devri'nde yerleşen “haylazlıklar”ı kaldırmaya çalıştı. “Başlarına onar-yirmişer değirmi yemeniyi mücevveze gibi bağlayıp ince tülbentten yaşmaklar, bellerine kadar açık yakalar ve şehvet uyandırıcı sıkma giysilerle sokağa çıkan, Müslümanlara yolunu şaşırtan kadınlara” savaş açıp bu tür kıyafetleri yasakladı. Ama İstanbul kadınları, “Fermanın hükmü üç gündür!” deyip dördüncü gün yine açık saçık sokağa çıkmaya başladılar. Sadrazam, “Şeytan Eminesi” denen yosmayı yakalatıp Bahçekapı'da denize attırdı. Birkaç fahişe daha boğdurulunca bu kez kadınlar, dışarısı şöyle dursun ev içinde de örtünür oldular. Osman Paşa, bir ekmekçiyle bir kasabı da astırıp kendince (...) Fistülden rahatsız olan Sultan Mahmud, kış mevsimine doğru hastalandı. Birkaç hafta yattıktan sonra 13 Aralık 1754'te cuma selamlığı için saraya yakın Ağa Camii'ne gitti. Dönüşünde Demirkapı'dan girerken atının üstünde yığıldı. Rikâb ağaları kucaklayarak indirdiklerinde ölmüş olduğunu gördüler. Taht sırası gelmiş bulunan kardeşi (III.) Osman'ın cülus hazırlıkları yapılırken, günün kısalığı dikkate alınarak I. Mahmud'un cenazesi de ivedilikle kaldırılıp yaptırdığı caminin avlusundaki türbesine değil, III. Osman'ın buyruğuyla Bahçekapı'daki türbede, babası II. Mustafa'nın yanına gömüldü. Mahmud'un, uzun bir baygınlık ya da kriz geçirdiği, ölü sanılıp gömüldüğü, gömüldükten sonra başucunda Kur'an okuyan hafızların boğuk sesler duyup kaçıştıkları uzun zaman konuşuldu. Zayıf bünyeli, hastalıklı ve kambur olan bu padişahın, Aişe, Hadice, Hâtem, Raziye, Tiryal, Verdinâz adlı altı kadınefendisi ile dört ikbalinden çocuğu olmamıştır. (...) Hastalığı sırasında, mehtap sefasına doyamadığını ve çocuğunun olmamasından duyduğu mutsuzluğu dile getirdiği tarihlere geçmiştir.
Sayfa 367 - 24- Sultan I. MahmudKitabı okudu
59 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.