Diyalektik materyalizme göre evrenin temel ilkesi, devinim halindeki maddedir. Bu madde, çelişmelerden geçerek, niceliksel ve niteliksel değişimlere, dönüşümlere uğrayarak tüm varlıkları oluşturmuştur. Varlık sürekli bir değişim ve dönüşüm halindedir. Değişmelerin temelinde karşıtlıklar vardır. Her şey, kendi karşıtını içinde taşır. Kendini yadsıyarak karşıtına, karşıtını yadsıyarak yeni bir aşamaya ulaşır. Böylece varlığın değişimleri, gelişme ve yeni bir varlığa dönüşme biçiminde, yaratıcı değişimlerdir. Bu bir evrim (evolution) değil, devrim (revolution) niteliği taşır. Diyalektik materyalizmin özetlemeye çalıştığımız
bu ana ve kalın çizgileri, insan ve toplumda da aynen yansımaktadır. İçinde yaşadığımız evrenin, içerisinde karşıtların bir arada bulunduğunu, sürekli bir değişme halinde olduğunu, dönüşümlerini açık-seçik, somut biçimde izlediğimiz doğanın yorumunu bilimsel olarak getiren, doğanın canlılığına, insanın yaratıcılığına ters düşmeyen bir felsefedir bu. Ters düşmek şöyle dursun, açıkladığı, yorumladığı, sorun edindiği şey
insandır. Bu felsefe, açıklamak ve yorumlamakla yetinmez, değiştirmeyi de amaçlar. Dinamiktir. Durağan olmayan doğanın, durağan olmayan yaşamın, durağan olmayan insanın, felsefesi de durağan olmamalıdır. Hatta giderek diyebiliriz
ki, diyalektik materyalizm, klasik anlamıyla bir felsefe de değil, bir yöntemdir. İnsan düşüncesine bir anahtardır. Diyalektik materyalist dünya görüşü, insanı tüm yabancılaşmalardan, ekonomi alanında olduğu kadar düşünce alanında da
yabancılaşmalardan kurtulmaya çağırır. İnsanı; kendi yarattığı, kendi ürettiği değerlerin, kendi dışına çıkıp soyutlaşarak onu egemenliği altına almasına, ezmesine «hayır .. demeye çağırır. Böylelikle insan, yabancılaşmalarını aşacak, kendi değerlerine, insanlığın değerlerine sahip çıkacak. Varlığını ortaya getirecek, özgürlüğünü ve mutluluğunu olanaklandıracak, bütünselleşecektir.
Düşüncede devrimi, kişilikte devrimi, yaşayış biçiminde devrimi ve devrim'i gerçekleştirme olanağını insana bu dünya görüşü sağlamaktadır.
Başta söylediklerimi yineliyorum: felsefe bir
zihin jimnastiği, bir oyun, bir entellektüel süsü değildir. Düşünceye, insana ve kendimize olan saygımızı, insanlık onurunu pekiştirmek, temellendirmek üzere onun çağrılarına kulak verip kendimize bir yön seçmeliyiz.