Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Özal'ın beklenmedik ölümüyle siyasi dengeler birden altüst oldu. Demirel'in Çankaya'ya çıkmasıyla iki makam birden boşaldı. Boşalan Başbakanlığa, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü vekâleten getirildi. (...) Boşalan DYP genel başkanlığı için olağanüstü kurultay kararı alındı. DYP genel başkanlığını kazanan aynı zamanda başbakan olacaktı. (...) Demirel'in gönlünde yatan aday, Özal'ın başbakan yaptığı Akbulut gibi, ılımlı ve uyumlu kişiliğiyle öne çıkan İsmet Sezgin'di. (...) Demirel'den icazetli İsmet Sezgin favori aday olarak öne çıktı. Bedrettin Dalan ve Köksal Toptan, iddiasız ve icazetsiz adaylar olarak algılandılar. Esas sürpriz, icazet almamasına rağmen delegeler üzerinde etkili olan Tansu Çiller'in adaylığını ilan etmesiydi. İsmet Sezgin yaşlıydı ve karizması yoktu; delegelerin bazısı sırf Demirel'in hatırına destekliyorlardı. Tansu Çiller ise eğitimli, genç ve güzel bir kadın olarak dikkati çekiyordu. Üstelik Boğaziçi Üniversitesi'nde ve ABD'de okumuş ve iktisat profesörü olmuştu. Demirel'in 1990 yılının Kasım ayında yaptığı davetle siyasete giren Çiller, 1991 yılında İstanbul milletvekili olmuştu. Demirel'in elinden tutmasıyla hızla yukarılara tırmanmış ve hükümete ekonomiden sorumlu bakan olarak katılmıştı. (...) 13 Haziran 1993 günü toplanan Kurultayın ilk turunda yeterli çoğunluğu sağlayamayan Çiller, Sezgin ve Toptan'ın adaylıktan çekilmeleri üzerine ikinci turda rahat bir şekilde yarışı kazandı. Ertesi gün Demirel, hükümeti kurma görevini Çiller'e verdi. Çiller'in başbakan olduğu hükümette Erdal İnönü, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanıydı. Ancak Eylül ayında yerini Karayalçın'a terk etti. Siyasete girdikten iki yıl sonra başbakanlık gibi önemli bir göreve gelen Çiller'in devlet ve siyaset tecrübesi yoktu... Devlette tecrübesi olmadığı için devletin işlerini çoğunlukla sivil ve askeri bürokratlara havale etti. Siyasette tecrübesi olmadığı için de DYP girdiği her seçimden gerileyerek çıktı. 28 Şubat darbesi sürecinde partisi bölündü ve en sonunda barajın altında kaldı... Çiller'in başbakanlık yaptığı dönem, terör, iktisadi kriz ve siyasi istikrarsızlıklarla hatırlanan, başarısız bir dönem olarak tarihe geçti... Çiller başbakan olduktan sadece bir hafta sonra, önce Sivas Katliamı, sonra da Başbağlar Katliamı oldu. Terör hızla ivme kazandı. İlk başlarda Çiller, terörle mücadele bağlamında demokratik ve barışçıl bir dil kullanırken, hatta “BASK Modeli”ni telaffuz ederken, bir süre sonra, konuyu tamamen güvenlik/asayiş bağlamına oturttu... Çiller, terörle mücadeleyi tamamen askere ve polise havale etti. PKK'nın bitirilmesi için her yolu meşru gören bir anlayışın önünü açtı. Onun başbakanlığı döneminde, terörle mücadele edilirken hukukun ve demokrasinin pek çok ilkesi çiğnenmiş, pek çok faili meçhul cinayetler işlenmiştir... Özellikle PKK'yı desteklediği iddia edilen Kürt kökenli iş adamları bu dönemde öldürüldüler... Bu dönemde, PKK'nın siyasi uzantısı şeklindeki partiler de birbiri ardına kapatılmışlardır. 14 Temmuz 1993 tarihinde, Anayasa Mahkemesi tarafından HEP kapatıldı. 23 Kasım'da da ÖZDEP (Özgürlük ve Demokrasi Partisi) kapatıldı. Bu partinin yerine kurulan Demokrasi Partisi (DEP) hakkında ise 2 Aralık 1993 günü kapatma davası açıldı. Şubat 1994'de bu partinin Ankara'daki genel merkezi saldırıya uğradı. 3 Mart 1994'te DEP'li milletvekillerinin dokunulmazlığı, Çiller'in ısrarı üzerine kaldırıldı. Milletvekilleri derhal tutuklandılar. 16 Haziran 1994 tarihinde DEP Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. Bu partinin mensupları, 1994'te (...) kurulan Halkın Demokrasi Partisi'ne (HADEP) katıldılar. Çiller iki temel problemden terör konusunu askerlere havale etmiş, iktisadi sorunu ise kendisi çözmek istemişti. Bu amaçla ekonomiyle ilgili bütün kurum ve kuruluşları (...) kendisine bağladı. (...) Kendine güveni tamdı. Ne de olsa ekonomi profesörüydü. Çiller ilk iş olarak faize müdahale etti. Çiller'in faizleri yapay biçimde, emirle düşürme girişimi, 1994 başlarında mali piyasalarda büyük bir krize neden oldu. Krizin etkilerini yumuşatmak için yürürlüğe konan program paralelinde 5 Nisan Kararları (1994) alındı. 5 Nisan Kararları kapsamında Türk lirasının değeri %51 oranında düşürüldü. Bu suretle Cumhuriyet tarihinin 3. en büyük devalüasyonu gerçekleştirildi. (...) 8 Temmuz 1994'te 14 aylık bir stand-by anlaşması imzalanarak IMF'nin maddi desteği alındı. 14 aylık süre sonradan altı ay uzatıldı ama 1995'in sonlarında erken seçim kararı alınınca istikrar programı yarım kaldı. Bunun üzerine stand-by anlaşması da fiilen sona erdi. Böylece, “ekonomi profesörü” Çiller'in ekonomi macerası büyük bir fiyaskoyla sonuçlandı. Ekonominin tabii kurallarına müdahale ederek ekonominin doğal işleyişini bozan Çiller, bunun bedelini ağır bir şekilde topluma ödetti. Zaten terörün ivme kazandığı bir dönemde bir de ekonomik kriz patlayınca halktaki memnuniyetsizlik arttı ve DYP'nin oy oranı peyderpey geriledi... Bunun ilk işareti de 1994 yerel seçimlerinde görüldü... Çiller'in ekonomi alanındaki en büyük icraatı Türkiye'nin Gümrük Birliği'ne dâhil edilmesidir. Ancak bu da eleştiri konusu olmuştur; çünkü normal olan, önce AB'ye tam üye olmak, karar mekanizmalarında söz sahibi olmak, ardından Gümrük Birliği'ne girmektir. Türkiye tersini yapmıştır. (GB antlaşması 1995 yılının Mart ayında imzalandı, 1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüğe girdi.) AB'nin iktisadi anlamda işine geldiği için Türkiye'yi Gümrük Birliği'ne dâhil etmiş ama tam üyeliğe kabul etmemiştir... Gümrük Birliği Antlaşması, Kıbrıs sorunu bağlamında da eleştiri konusu edildi. Yunanistan, Gümrük Birliği Antlaşması'nın önkoşulu olarak Türkiye'nin, hukuken tanımadığı Kıbrıs Rum yönetiminin AB'ye tam üyelik müzakerelerinin önünde engel olmaması şartını öne sürmüştü. Çiller'in Kıbrıs Rum Yönetimi ile AB arasındaki tam üyelik müzakerelerinin başlamasına 'evet” demesi bir taviz olarak yorumlandı. AB, (...) Kıbrıs Rum yönetimini 2004 yılında AB'ye tam üye olarak kabul etti. (...) Her şeye rağmen Gümrük Birliği'ne girilmesinin, Türkiye ekonomisinin Avrupa pazarına açılmasında bir katkısı olduğunu söylemek mümkündür... Çiller'in başbakanlığı döneminde ülke ekonomisi kötüye giderken, Çiller ailesinin ekonomisi ise iyiye gitmiştir. Ailenin sahip olduğu olağanüstü mal varlığı kamuoyunda tartışma konusu olmuştur. Eleştiriler karşısında Çiller, mal varlığının kaynağını makul ve meşru bir şekilde izah edememiştir. Siyasi hayatı boyunca Çiller'in mal varlığı tartışma konusu olmuştur. (...) 15 Temmuz 1994'te Çiller'in malvarlığının araştırılmasını isteyen önerge TBMM Genel Kurulu'nda reddedildi. 1995 seçimlerinden önce ABD'deki malvarlığını Zübeyde Hanım Şehit Anaları Vakfı'na bağışlayacağını açıklamasına rağmen daha sonra bundan vazgeçti... 1994 yılının siyasi açıdan en önemli gelişmesi yerel seçimlerde Refah Partisi'nin gösterdiği başarıdır. Yerel seçimlerde başta Ankara ve İstanbul olmak üzere Refah Partisi 28 ilde belediyeyi kazanmıştır. (İstanbul'da Tayyip Erdoğan, Ankara'da Melih Gökçek seçimi kazandılar.) ANAP 14, DYP 11, SHP 10, MHP 8, CHP 5 ilde belediyeyi kazanmıştır. Görüldüğü gibi koalisyon ortakları DYP ve SHP'nin toplamı (21) bile RP'nin (28) gerisinde kalmıştır. (...) Bir önceki yerel seçimin (1989) galibi SHP idi. Seçimden birinci parti olarak çıkan SHP %28 oy toplamış ve 39 il belediyesini kazanmıştı. Bu iller arasında üç büyük il (İstanbul, Ankara, İzmir) de vardı. SHP'nin bu seçimlerdeki başarısızlığının arkasında yatan sebep, 1993 yılında, İBB'ye bağlı İSKİ bağlamında ortaya çıkarılan yolsuzluklar olmuştur. (...) Yerel seçimlere merkez sol üçe bölünerek girmişti: SHP, DSP ve CHP. Her üç partinin toplamı %25'te kalmıştı. Bu açık bir başarısızlıktı. Bu sonuç üzerine solda birleşme çalışmaları başlatıldı. DSP her zaman olduğu gibi bu çalışmalardan kendisini uzak tuttu. CHP lideri Baykal ile SHP lideri Karayalçın, 1994 yılının sonlarında birleşme üzerinde anlaştılar. 18 Şubat 1995 tarihinde iki parti CHP çatısı altında birleşti. Her iki lider de genel başkanlıktan feragat ederek Hikmet Abi dedikleri Hikmet Çetin'in CHP genel başkanlığını kabul ettiler. Ancak Baykal, kısa bir süre sonra, 10 Eylül 1995'de CHP genel başkanlığını yeniden ele geçirdi. İki sol partinin CHP çatısı altında birleşmesiyle koalisyonun adı DYP-CHP koalisyonu olmuştu. Karayalçın'ın yerine Başbakan Yardımcısı olan Hikmet Çetin döneminde koalisyon aynen devam etti; bir sorun çıkmadı. Ancak Baykal genel başkan olunca koalisyonun devamına taraftar olmadı, (...) koalisyon dağıldı (20 Eylül 1995). Bunun üzerine Çiller, 20 Eylül'de hükümetin istifasını Cumhurbaşkanı'na sundu. İstifayı kabul eden Demirel, bir gün sonra, hükümeti kurma görevini yeniden Çiller'e verdi. Çiller öteki parti liderleriyle yaptığı görüşmelerden bir sonuç alamadı ve bir koalisyon ortağı bulamadı. Bunun üzerine azınlık hükümeti kurmaya karar veren Çiller, azınlık hükümetinin güvenoyu alabilmesi için, Meclis'te temsil edilen küçük partilerle temaslarda bulundu. Ancak sadece MHP'den destek sözü alabildi. Çiller'in oluşturduğu DYP azınlık hükümeti 5 Ekim'de Cumhurbaşkanı Demirel tarafından onaylandı. Bu sancılı süreçte, Çiller'in başbakan olduktan sonra Demirel'e cephe alması ve ona yakın isimlere karşı rezerv koyması, DYP içinde bir çözülmeye neden oldu. (...) 12 Ekim tarihinde beş milletvekili DYP'den istifa etti. DYP'nin büyük fire verdiği 15 Ekim'de yapılan güven oylamasında Çiller'in azınlık hükümeti güvenoyu alamadı. (...) Azınlık hükümeti macerasından başarısızlıkla çıkan Çiller yeniden CHP'nin kapısını çalmak zorunda kaldı. 16 Ekim'de bir araya gelen Çiller ve Baykal erken seçim koşuluyla bir DYP-CHP koalisyon hükümetinin kurulması konusunda anlaşmaya vardılar. (...) Cumhurbaşkanı Demirel, (...) yeni hükümeti kurma görevini üçüncü kez Çiller'e verdi. (...) TBMM, (...) 24 Aralık 1995'te erken seçime gidilmesini kararlaştırdı. 5 Kasım'da hükümet (...) güvenoyu aldı. (...) Kısa ömürlü olan bu hükümet önemli bir icraat yapamadı. Zaten bu hükümetin görevi ülkeyi seçime götürmekti. Bu görevini de yerine getirmiştir.
Sayfa 224Kitabı okudu
90 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.