Gönderi

316 syf.
10/10 puan verdi
Etrafımızda bulunan insanların bir çoğunun Türkçe hakkında bir fikri vardır. Gerçekte ise kendi dillerinin yalnızca 300-400 kelimesini bilip konuşurlar. Dünyanın en zengin dillerinden birine sahip olmamıza rağmen bu kadar az kelime ile konuşmak doğrusu acınacak bir vaziyettir. Şunu ifade etmeliyim ki Türkçe ve Türk dili hakkında pek çok kitap okudum fakat bahsedeceğim ilk üç kitaptan biri bu eser olur. Türkçenin Sırları bizleri bildiğimizi sandığımız Türkçe hakkında uzun ve güzel bir yolculuğa çıkarıyor. Bu yolda Türkçenin gerçekte ne olduğunu ve ne olmadığını anlıyorsunuz. Öncelikle Türkçeyi yalnızca köken olarak Türkçe olan kelimelerden ibaret saymak en yanlış yaklaşımlardan biridir. Böyle bir sistemi kabul edecek olsanız bugün konuşmanız pek mümkün değildir çünkü farklı dillerden birçok kelimeyi dilimize aldık. Bu dilimizin kötü olduğunu göstermez bilakis çok zengin ve gelişmiş bir dil olduğunu gösterir. Çünkü dil doğar, gelişir ve ölür. Bu sebeple Öz Türkçeyi savunmak dilin gelişimine zincir vurmak demektir. Bu da kökeni Türkçe olan kelimeler yerine yabancı sözcükleri kullanalım demek değildir. Türkçe halkın konuştuğu dildir. Bir sözcüğü halk kabul etmiş onu yıllarca kullanmışsa o kelime artık bizim olmuş demektir. Osmanlı Türkçesi sanıldığı gibi yalnızca Arabî ve Farisî'den gelme sözler değildir. Bunun en güzel örneklerinden biri efendi kelimesidir. Bu kelime bize Yunancadan geçmiştir. Bugün bu kelimeyi dilimizden çıkarmaya çalışmak asırların emeğini ve bununla birlikte sayısız kelimeyi çöpe atmak demektir. Hanımefendi, beyefendi, efendimiz, efendilik etmek gibi sayısız kelimeden de kopmak demek olacaktır. Biz dili daha güzel hale getiriyoruz, özümüze dönüyoruz diyerek hareket edenlerin aslında dilde yıkım hareketine giriştiğini görememek hakikatten uzaklaşmak demektir. Bunun en açık örneklerinden biri -sel ve -sal ekleridir. Nispet i'sini kabul edemeyenler bunun yerine Fransızcadan -al ekini almaya çalışıp olmayınca -sel ve -sal haline çevirmişlerdir. Bu ekler bütün kelimelere eklenince de ortaya kısırlaştırılmış sözcükler ortaya çıktı. Yapısal, ulusal, bölgesel gibi kıt kelimeler. Üstad Necip Fazıl'ın konuyla ilgili bir sözünü hatırlatarak konuyu noktalıyorum. ''Türkçeyi sala bindirip sele verdiler.'' Yer adlarında oluşturulan tahribatlardan da biraz bahsetmek gerek. Ahi Mesud ne ara ''Etimesgut'' oldu? ''El-Aziz'' ne zaman ''Elazığ'' oldu ve tarihi bağından koparıldı. Bunlara sayısız örnek vermek mümkündür. Demem o ki bir kelimeyi halk hangi dilden kabul etmiş olursa olsun eğer o söz yıllarca konuşulmuşsa artık bizim olmuş demektir. Çünkü kelimeler konuşuldukça değişime uğruyor köken olarak başka dillerden aldığımız kelimelerin birçoğu bizim kendi dilimizde onlarla aynı anlamda kullanılmaz, telaffuz edilişi bile artık farklılaşmış bir gönül dili haline gelmiştir. Hoşça kalın...
Türkçenin Sırları
Türkçenin SırlarıNihad Sâmi Banarlı · Kubbealtı Neşriyatı · 20222,538 okunma
··
374 görüntüleme
Serhat okurunun profil resmi
Elinize sağlık çok güzel bir inceleme olmuş.
Samet Koçyiğit okurunun profil resmi
Teşekkür ediyorum :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.