Gönderi

232 syf.
9/10 puan verdi
Tatar Çölü
TATAR ÇÖLÜ Tatar Çölü’nü okurken bu kitabı başarılı bir biçimde sanat filmine uyarlayabileceğimi düşünüp durdum. Kitaptaki mekanlar, diyaloglar tam bir sanat filmi havasında. Kitabı bitirdikten sonra baktım ki kitap filme uyarlanmış bile. Henüz izleyemedim ama en yakın zamanda onu da izleyeceğim. Tatar Çölü’nün her insanın hayatında önemli bir yer kapladığını kaplamıyorsa bile kaplaması gerektiğini düşünüyorum. Hayatınızı neye adadığınızı ve neye adayacağınızı, Neleri neler için feda ettiğinizi oturup düşünmelisiniz. Drogo’nun yaptığı hataya düşüp önünüzde öyle de çok uzun bir zaman olduğunu düşünmeyin. Drogo’ya “Dikkat et Giovanni Drogo!” diyecek kimse yoktu ama size DİKKAT ET diyecek bir Dino Buzatti var. Bu nedenlerle öyle bir kitap ki Tatar Çölü her 10 senede bir okunmalı, düşünmeli, üzerinizdeki ölü toprağı atıp harekete geçmelisiniz. “Halbuki yirmi iki ay uzundur, bir çok şey olabilir; Yirmi iki ay yeni ailelerin kurulması, çocukların doğması hatta konuşmaya başlaması, otların olduğu yerde kocaman bir evin yükselmesi, güzel bir kadının yaşlanıp artık hiç kimse tarafından arzu edilmez hale gelmesi, bir hastalığın, en uzun hastalıklardan biri dahi olsa, harekete geçmesi yavaş yavaş bedeni kemirmesi, bir süre duraklayıp iyileşme umudu vermesi, sonra daha da derinleşerek yeniden ortaya çıkıp son umutları kemirmesi için yeterlidir.” “Vescovi ticarete atılmış. Drogo ise subay çıkmış, şimdi ise Francesco’nun kendisine ne kadar yabancı olduğunu hissediyordu.” “Giovanni Drogo’yla atına bir bakın: Giderek daha dik ve vahşi görünen dağın yamacında ne kadar da küçük görünüyorlar. O, kaleye gece bastırmadan varabilmek için tırmanmaya devam ediyor ama kendisinden daha çevik gölgeler, hızla derenin çağıldadığı boğazdan yukarı yükseliyordu.” “Burada her şey feragati andırıyordu; ama ne uğruna, hangi gizemli şey uğruna bir feragatti bu?” “O zamana değin, çocukken insana sonsuz gibi görünen bir yolda yılların yavaş yavaş ve hafifçe geçtiği, böylece hiç kimsenin akıp gittiklerinin ayırdına varmadığı bir yolda, hep ilk gençliğinin kaygısızlığıyla ilerlemişti. İnsan bu yolda, sakin sakin, çevresine merakla bakarak ilerlerdi, aceleye gerçekten hiç gerek yoktu, ne arkanızda sizi sıkıştıran ne de tabii, bekleyen birileri bulunurdu, arkadaşlarınız da kaygısız, oynamak için sık sık durarak ilerlerdi. Evlerinin kapısından büyükler size dostça selam verir ve suç ortaklığı dolu gülüşlerle ufku gösterirlerdi; böylece yürek yiğitçe ve tatlı arzularla çarpmaya başlar ve insan kendisini az ötede bekleyen harikulade şeylerin umudunu tadar; gerçi o şeyler henüz uzaktadır ama bir gün onlara ulaşacağı kesin, tartışmasız bir kesindir. Daha çok yol var mıdır? Yoo, şu ilerideki nehri geçmek, şu yeşil tepeleri aşmak yeterlidir. Belki de varmışsınızdır bile. Şu ağaçlar, kırlar, şu beyaz ev belki de bizim aradığımız şeylerdir. Bir an, bunun doğru olduğuna inanıp, orada durmak isteriz. Sonra, kulağınıza ileride daha iyisinin olduğu çalınır ve tasasız bir biçimde yeniden yola koyuluruz. İnsan, böylelikle, umut dolu, kendi yolunda gider durur; günler uzun ve sakindir, güne yukarıda gökyüzünde parlamakta ve akşam bastığında üzülerek yok olmaya yüz tutmaktadır. Ama bir noktada, belki de içgüdüsel olarak, insan geri döner ve arkasında bir kapının kapanarak dönüşü olanaksız kıldığını fark eder. İşte o zaman bir şeylerin değişmiş olduğunun ayırdına varırız, güneş eskisi gibi kıpırtısız değildir, hızla hareket etmektedir; ne yazık ki, henüz bakmaya bile fırsat bulamadan, onun ufkun ucuna doğru hızla kaydığını, bulutların da gökyüzündeki mavi koylarda hareketsiz durmadığını, birbirlerinin üzerine çıkarak kaçtıklarını, iyice acele ettiklerini görürüz; zamanın geçtiğini ve günü gelince yolun zorunlu olarak son bulacağını anlarız.” “Şehirde, generalle arasında geçen konuşma, tayini ve parlak bir kariyer yapması konusundaki umutlarını yıkmıştı ama, Giovanni aynı zamanda da yaşamı boyunca kalenin duvarları arasında kalamayacağını fark ediyordu. Er geç bir karar alması gerekecekti. Derken kendini alışkanlıkların monoton ritimlerine kaptırıveriyor, böylece Drogo diğerlerini, vakitlice kaçıp gitmiş olan şimdi zengin ya da ünlü olma yolundaki eski arkadaşlarını düşünmez oluyordu; kendisiyle aynı sürgünü yaşayan arkadaşlarına bakarak avunuyor, ama onların belki de en zayıf ve en fazla yenilgiye uğranış, örnek alınacak en son kişiler olacağını hiç aklına getirmiyordu.” “Haydi biraz cesaret Drogo, bu senin son kağıdın, ölümün karşısına bir asker gibi çık ki, hiç olmazsa kandırılmış yaşamın güzel bitsin. Yazgıdan intikamını al, kimse sana kahraman ya da buna benzer bir şey demeyecek ama işte tam da bunun için böyle yapmaya değer. Gölgenin sınırını, resmi geçitteymiş gibi dimdik, kararlı bir adımla aş, hatta becerebilirsen gülümse. Sonuçta vicdanın çok rahatsız değil ve Tanrı seni affedecektir.”
Tatar Çölü
Tatar ÇölüDino Buzzati · İletişim Yayınevi · 201813.5k okunma
38 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.