Gönderi

326 syf.
8/10 puan verdi
·
Read in 25 hours
İki Kültürü Aşmak - Wallerstein&Lee
Sosyal bilimlerin doğuşunu inceleyen Gulbenkian Komisyonu raporunu beğendim, ama C. Snow'un İki Kültürü'nü beğenmedim, bunu daha önce yazmıştım zaten. Wallerstein&Lee'nin ortak çalışması olan ''İki Kültürü Aşmak'' da, fena değil. Özellikle ilk yüz elli sayfası, bilim felsefesi bağlamında bence epey iyi, ama geri kalanı sıktı. Ve çevirisi güzel. Puan olarak 8/10 veriyorum. Sosyal-bilimlerle ilgilenenlerin okumasını tavsiye ederim. Kitapta önemli gördüğün alıntılar: On altıncı yüzyıla gelindiğinde, değerlerden bağımsız zaman (saatler) ve mekân (yatay-dikey çizgilerle hazırlanan haritalar) ile ilgili icatlar ve Amerika kıtasının keşfi, hümanistleri gök kubbeye yönelik alternatif modeller getirmeye sevk ediyordu. Kopernik ve Kepler güneşi evrenin merkezine yerleştirmişti. Geometrici ve sistemci Descartes, doğa ile yapıt arasındaki Aristotelesçi bölünmeye ve duyularımızın algılayışının yeterli olduğu varsayımına karşı çıkıyordu. Zihinsel (rex cogitans) ve maddi (res extenxa)' nesneler arasında kendi yaptığı ayrını, matematikte incelenen nesneler ile doğa felsefesinde incelenen nesnelerin özdeş olduğu yönündeki görüşlerine ters düşmüyordu (Larmore 1980: 123). Descartes'm felsefesinin kökünü oluşturan ikiciliğin dayandığı kilit kavram İkilisi re s cogitans (düşünen şey )/res extenso (uzamlı şey) İkilisidir. Düşünen şey "zihin"i nitelendirirken, "uzam lı şey" (yer kaplayan şey) "cisim " ya da "beden"e karşılık gelm ektedir, (ç.n). Güçlü parlamenter yapıya sahip ülkelerde (Büyük Britanya, Britanya'ya bağlı Kuzey Amerika kolonileri, Hollanda Birleşik Eyaletleri) doğa felsefesi cemiyetler tarafından yürütülmekte iken. Kıta Avrupası’ndaki mutlakiyelçi monarşilerde seçkinci akademiler daha hâkim konumdaydı (McClellan 1985). On sekizinci yüzyılın sonlarında bilim açık bir şekilde, determinist ve ampirik olarak anlaşılabilecek bir dünyada, dolayısıyla -uygun yasalar veyahut başlangıç koşullan bilindiği takdirde-geçmişi ve geleceği de kesin olarak tanımlanabilecek bir dünyada evrensel yasalar arayışı olarak tanımlanmaya başlamıştı. Doğa bilimlerinde buna "Newtoncu dünya görüşü" adı verilmişti. Auguste Comte bu dünya görüşünü doğa bilimlerinin de ötesine taşıyarak genelleştirmek istemiş ve "pozitivizm" olarak adlandırmıştı. Bilim ethosunun merkezinde doğanın büyüsünü bozmak vardı ve bu görüş insanın doğaya hükmedebildiği ve hükmetmesi gerektiği sonucunu haklı çıkarıyordu. Neticede, on yedinci yüzyıldan itibaren bilim yalnızca teolojiden kopmakla kalmamış, insanın doğa ile girdiği ilişkide kendisine tanrı gibi bakmasını da makul kılar olmuştu. İki kültür arasındaki bölünme derinleştikçe, bilim safında yer alanların metodolojiye ilişkin görüşleri doğa bilimlerinin de ötesine yayılmaya başladı. On dokuzuncu yüzyılın ikinci on yılından itibaren siyaset bilimi ve "tin" bilimleri, doğa bilimlerinin metodolojisini kullanmaya zorlandı (Daston 1988: 287, 371). Genç Comte gibi kişilerden gelen bu baskı, on sekizinci yüzyıl felsefecilerinin "Nevvton'un onlara bahşettiği bilimsel dünya resmini olduğu gibi kabul ettikleri" Aydınlanma çağma özgü entelektüel gelenekten destek görüyordu (J. Bcmal 1971: 516). İngiliz Baconcı tümevanmcılık/deneycilik genellikle hipotezlere, modellere ve kuralcı yapılara bir noktaya kadar düşmanca tavır gösteriyordu. "Sosyal bilim" terimi (hem tekil hem de çoğul haliyle) on sekizinci yüzyılda, o zamanlar genellikle "siyaset bilimleri ve tinsel bilimler" denilen bilimlerin yerine kullanılan bir terim olarak ortaya çıkmıştır (bkz. Senn 1958; Baker 1969; Shapiro 1984). Gulbenkian Komisyonu 1996:22). İktisat, siyaset bilimi ve sosyoloji daha ziyade nomotetik bir yaklaşım benimsemişti. Tarih, antropoloji ve Şark incelemeleri ise daha çok idiografik disiplinler olmuştu. Bu bilgi örgütleme modelinin benimsenme süreci yumuşak ve düz bir çizgide ilerlememişti. Hatta tam tersi olduğu söylenebilir. Beşeri bilimlerden toplumsal gerçekliğe dair değer-odaklı analizler (örneğin, sanayi uygarlığını hedef alan muhafazakâr eleştiriler ve devrimci değişimleri savunan radikal eğilimler) akmaya devam ediyordu. Ne var ki, bu liberal ve katlanarak artan değişimi yönetebilmek için gereken düşünsel araçları veren, ilerlemeyi temsil eden ve pastoral geçmişe dönme ya da sert ve hızlı dönüşüm argümanlarını silip süpüren de yine sosyal bilimler olacaktı. Artık Staatwissenschaften teriminin yerini Sozialwissenschaften ("sosyal bilimler") alıyordu; dolayısıyla Alman üniversitelerindeki Staatwissenschaft'çı kürsüler sosyoloji, iktisat, psikoloji ve daha sonraları devreye girecek olan siyasal iktisat ile yer değiştiriyordu (Slrohmayer 1997: 31 l). Amerikan sosyal bilimleri, ABD'nin yeni jeopolitik ihtiyaçlarını karşılamak için "Almanlaşmayı söküp atma" sürecinden geçmek zorundaydı (bkz. Manicas 1987). 1829 ile 1920 yıllan arasında Almanya'da okuyan dokuz bin Amerikalının çoğunun on dokuzuncu yüzyılın sonlarınnda sosyal bilimler öğrencisi olduğunu hatırladığımızda bunun o kadar da şaşırıcı olmadığını görebiliriz. Sosyal bilimler, bunlarla beraber, birbiri ardına pozitivist eğilimlerin hâkimiyeti altına da girmeye başlıyor, doğa bilimlerindeki modelleri temel alan bilimsel yasalar oluşturma arayışı yaygınlık kazanıyordu. Bu noktaya kadar ABD, sosyal bilimlerden kendisini kapitalist dünya ekonomisinin merkezine oturtacak bir destek almışken, artık sosyal bilimden talep ettiği şey, dünya sistemini egemen bir konumdan başarıyla yönetmesinde etkili olacak türden bilgileri sağlamasıdır. Tarih Okulu'nun soyut evrenselciliğe muhalefeti, devletlerarası rekabet bağlamında Almanların örgütlenme ihtiyaçlarıyla ilgiliydi.
İki Kültürü Aşmak
İki Kültürü AşmakImmanuel Wallerstein · Metis Yayınları · 20075 okunma
·
105 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.