Bir ocak ayında,
Yılbaşı şenliği
Sokakları boyarken
Has bel kader karşılaştım
Karanlık gecede
Ağlayan kız çocuğunun
Avutulmayı bekleyen
Yere döktüğü inci taneleriyle.
Pabuçlardan fırlamış
Yaralar içinde parmaklar.
Yırtık kazağın altında bembeyaz ten
Geceyi selamlamakta.
Mosmor yanaklar
Ve yaşam ferini yitirmiş
Şaşkın kara gözler
Üzerime düşmekte.
Sokakta yaşam
Karlı dağlara bezenmiş
İnce tutsak bir yoldur.
Alnımıza işlenir kim gün
Saf dilencinin
Arkasında saklı nazlı kız.
Feryadı sokağın koyunda kısılmış
Şu an, aralı kapılar kapanmış
İnsanlığın suratına.
Yaka paça beşeriyet
Hülyaların bağrında
Gelecek baharı beklemekte.
Ufuk tanda doğarken
Milenyum çağında
Arsızlar saf tutmuş
Zulmetin arkasında.
Ayazı yazdan kalma, bahara sor.
Altını sarrafa, insanı muhabbete
Yoksulluğu tarihten kalma
Yaşlı konak altında
Titreyen masumiyete sor.
Yalnızlığı ve yaşantının acı tecrübesini
Hayata tek geçmiş
İçini kemiren kurtlara inat
Zamana direnen koca çınara sor.
Gelmez bir türlü hazin yüreğe
Sokaklarda diriliş.
Penceremde üşürken kanadı kırık kuş.
Avareye düşer, kahve köşelerinde ölüş
Elbet Tokat büyük şehir olacak.
Belki de zamanın herhangi behrinde
Bir bir yenecek bunları.
Garibana yuva olmayacak
Çıkmaz sokak başları.
İnsanlığa doyacak
Metropolde ahkâm taşları.
Behzat’ın gülleri
Şırıl şırıl akan derenin ayazında
Yıllara tespih çeker.
Asra hükmünü vururken hakan
Yazılar kalemden nasıl olsun davacı.
Baloncu hacı baba bir daha
Sahip çıkar mı balonuna.
Buram buram tarih kokan
Ali Paşa’da kılarken
Saf dilencinin ve kızının son namazını…
İnsanlık ellerimizde şekillenirken
Vuslata ermez gönüller.
Bak su erenlerde yatan askerler
Değil miydi bu şehrin eski sahipleri.
Şimdi ise biz sahibiyiz.
İbret almadığımız hayata
Besmelesiz dalmaktayız