Gönderi

Atatürk'ün dinsizliğinin kanıtı olarak gösterilen "Gökten indiği sanılan kitapların dogmaları" cümlesi birbirine bağlı iki parçadan oluşmuştur: 1. Gökten inme sanrısı 2. Kitapların dogmaları Sırayla gidelim: 1. Gökten İnme Sanrısı Her şeyden önce "gökten indiği sanılan kitaplar" cümlesinde dinlere hakaret yoktur. Şöyle ki: Evet! Burada bir eleştiri vardır, ancak bu eleştiri dinlere ve kutsal kitaplara yönelik bir eleştiriden çok, kitapların "gökten indiği" bilgisine, Atatürk'ün ifadesiyle "sanrısına" yönelik bir eleştiridir. Çünkü ilahi dinlerin (Tanrısal kaynaklı-kitaplı dinlerin) kutsal kitapları aslında gökten inmemiştir. Kutsal kitapların gökten indiği iddiası hem gerçek İslam'a hem de bilime aykırı bir iddiadır. Öncelikle Kur'an'ın gökten indiğini iddia etmek için Allah'ın gökte olduğuna inanmak gerekir. Kur'an'da "Zuhruf 84"te "Göklerde ilah olan da o, yerde ilah olan da o. O'dur hâkim, O'dur âlim," denilerek Allah'ın gökte, yerde, yani her yerde olduğu belirtilmiştir. Sonuçta İslam'a göre "Allah zamandan ve mekândan münezzehtir." İlahiyatçı Prof. Süleyman Ateş'in yorumuyla: "Allah mekândan münezzehtir. Yani bir yerde bulunmaya muhtaç değildir. Zira varlığı bir mekâna, herhangi bir şeye bağlı değil, kendiliğindendir. Zaten zamanı ve mekânı da O yaratmıştır. Gökler, evren yaratılmadan önce de O var idi. O halde Allah'ın gökte veya bir mekânda olduğunu söylemek, göklerden önce O neredeydi sorusunu akla getirir. Onun için İslam bilginleri Allah'ın mekân'dan münezzeh olduğunu söylemişlerdir." Belli ki Allah'ın gökyüzünde olduğunu düşünen, İslam'ın semavi (göksel) din, Kur'an'ın semavi (göksel) kitap olduğuna inananlar yüzeysel bir bakışla, Kur'an'ın da gökten yere indiğini düşünmektedirler. Daha önce de belirttiğim gibi aslında gökteki bir tanrı inancı hem İslam'a inananların hem de ona inanmayanların ortak bilinçaltıdır. Ancak İslam'a göre ne Tanrı sadece göktedir, ne İslam semavi bir dindir, ne de Kur'an gökten inen bir kitaptır. Burada "inmek" sözüyle kastedilen "boyutsal" bir durumdur. Islami kaynaklara göre Kur'an, İslam peygamberi Hz. Muhammed'e vahiy şeklinde "ilham" edilmiştir, Hz. Muhammed'in kalbine indirilmiştir, ama "gökten" indirilmemiştir. Kur'an'da geçen "İnme" sözcüğünün Arapçası "Nüzul"dur ki, "Nüzul" çok farklı anlamlarda kullanılmıştır, kullanılabilir. Birkaç örnek vermek gerekirse: Örneğin "Nüzul" sözcüğünün kökü "NZL"dir. Buradan hareketle örneğin, "teNZiLat" indirimdir, ama "gökten indirim değil", fiyatlarda indirimdir! "NeZLe" "sinüslerdeki akıntının akciğerlere inmesi" olayıdır. Burada "sinüs akıntısının gökten inmesi" değildir kuşkusuz! Hatta birde "inme" vardır, yani "felç". Bilindiği gibi felç de gökten inmemiştir! Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Aslında bizzat İslam dininin ana kaynağı Kur'an'da, Kur'an'ın indiği ancak gökten inmediği açıkça ifade edilmiştir. Şöyle ki Kur'an'da "39-Zümer-1"de "Tenzilul kitâbi minallâhil azizil hakim (hakimi)". ( نزيل الكتاب من الله العزيز الحكيم ) yani "Bu kitabın indirilişi aziz ve hâkim olan Allah'tandır". Elmalılı Hamdi Yazır başta olmak üzere bütün Kur'an tercümelerinde bu ayet burada verdiğim meale yakın bir şekilde çevrilmiştir. Hiçbir tercüme de "gökten indirildi" ifadesi yoktur. Daha doğrusu "gök", "gökyüzü" ifadesi yoktur. Görüldüğü gibi Atatürk çok haklıdır. Gerçekten de kutsal kitapların, özellikle Kur'an'ın gökten indirildiği Kur'an'a göre de hakikaten bir "sanrıdır". Bana soracak olursanız, asıl dine hakaret "Kur'an'ın gökten indirildiğini sanmaktır".
Sayfa 45 - İnkılap YayınlarıKitabı okudu
·
153 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.