Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Yaşar Nabi Nayır
Yaşar Nabi Nayır
'ın
Roman Sanatı
Roman Sanatı
Eserinin Tercümesine Önsözü BİRKAÇ SÖZ Edebiyatla uğraşanların büyük bir kısmı arasında yerleşmiş bir kanaat var: romanı, yazarın her türlü müdahalesinden uzak, başı sonu belli bir vakanın derli toplu hikayesi diye tarif etmek isterler. O yüzden roman tekniği dedikleri hususi bir hüner de tasavvur ve icadedilmemiştir. Münekkitlerin çoğu, üzerine eğildikleri bir romanın edebî değerini belirtmeye çalışırken, üslûbundan, havasından, üzerimizde bıraktığı tesirden, içimizde uyandırdığı heyecandan, getirdiği yenilikten önce hikâyenin tertip ve tanzimindeki ustalığı, "akılcılık", "sürükleyicilik" adını verdikleri vasfa ne dereceye kadar uyduğunu, yani roman tekniğinden nasibi ne olduğunu araştırarak aldıkları neticeye göre hükümlerini vermeye alışmışlardır. Her yeni deha fışkırmasını derhal ve hiç şaşmadan karşılayabilmek için her münekkidin de biraz deha sahibi olması lâzımdır. Duygular gibi kararsız hayat şartlarının, mizaçların tesiri altında durmadan değişen bir ölçüye baş vurmadansa şartları ve kaideleri önceden sıkı sıkıya tesbit edilmiş hazır bir kalıba göre hüküm vermek elbette ki çok daha rahat ve kolay bir iştir. Fakat bu ölçüye göre verilmiş hükümlerin çok defa ne kadar isabetsiz çıktığını zaman bize göstermiş değil midir? Alışılmış roman tekniğine hiç ehemmiyet vermeden, roman adı altında, kalemini hâtıra, düşünce ve duyguların emrinde alabildiğine serbestçe koşturan
Marcel Proust
Marcel Proust
, ilk zamanlar hatta eserine tabi bilmakta bile sıkıntı çekmiş ve birçok münekkitlerin hücum ve alaylarına hedef olmuştu. Fakat o eser bugün her zamankinden ziyade ayaktadır ve o yazarın adı bütün dünyaca saygı ile anılıyor. Buna karşılık yakın zamanlara kadar münekkitlerin "usta romancı" diye göklere çıkardıkları bir
Henri Bordeaux
Henri Bordeaux
'nun, bir
Pierre Benoît
Pierre Benoît
'nın, yazarlarının adlarını bütün dünyaya yaymış ve kendilerine Fransız Akademisinin ölmezlik payesini de kazandırmış olan o "tekniği mükemmel" romanlarından elimizde kalan nedir? Bunları şaheser ilân eden, artık hükmü kalmamış bir yığın makaleden başka. Fakat romanın tarihi boyunca yüzlerce defa tekrarlanmış olan bu tecrübenin münekkitleri yola getirdiğini, onları hükümlerinde daha ihtiyatlı ve daha insaflı davranmaya sevk etmeye yaradığını tahmin ederseniz yanılırsınız. Hükümler istediği kadar yanlış çıksın, ölçüye itimat bir türlü sarsılmıyor ve münekkitler gene bildiklerini okuyor, daha önce başkalarının veya bizzat kendilerinin düşmüş oldukları hataları tekrarlamakta şaşılacak bir sebat gösteriyorlar. Bu zihniyetin bütün bir cemiyeti me kadar yanlış kanaatlere sürükleyebildiğini anlamak için Fransa'da natüralist romanın ikbal ve zafer devri hatırlansın.
Emile Zola
Emile Zola
, roman sahasının rakipsiz hükümdarıdır. Goncourt kardeşler baş üstünde taşınıyor. Romanda muhayyileye, duyguya boykot ilan edilmiştir. İstenen, hayatı olduğu gibi, iyi ve kötü taraflarını ayırdetmeden, hattâ o zamana kadar ihmal edilmiş olan kötü ve çirkin taraflarına tercih hakkı vererek tasvir etmektir. Romancı hayallerin esiri bir şair olmaktan çıkmış, lâboratuvarında kobaylar üzerinde tecrübeler yapan bir ilim adamı ciddiliği takınmıştır. Bize hayatları anlatılan insanların hiçbir hususiyetleri ihmal edilmez, nerede ve nasıl yaşadıkları, ne yiyip ne içtikleri, nasıl seviştikleri, nasıl vakit geçirdikleri en küçük hususiyetlerine varıncaya kadar, insanı bıkıp usandıran bir yavanlıkla tasvir edilir. Romancı, not defteri elinde, şahit olduğu vakaları, gördüğü tipleri, manzaraları günü gününe kaydeder, vesikaları toplar, bunları bir botanikçi titizliğiyle fişlere geçirir, dosyalar vücuda getirir. Sonra masası başına geçerek inceden inceye hazırladığı bir plânın kanevası üzerine bütün o hazır malzemeyi işler. Bu suretle hayatı bir fotoğraf sadıklığiyle aksettirmek olan vazifesini hakkiyle yerine getirdiğine, hayatın aynası olan romanlar yazdığına inanarak içi rahat eder. O koca tecrübe insanlığa mal olduğu birbirinden boş binlerce cildiyle birlikte iflâs ettikten sonra gene aynı fikri, aynı safdilvve imanlı inançla müdafaaya kalkışanların bugün de az olmadığını göruyoruz. Edebiyata pek çok zaman, kabiliyet ve emek israf ettirmiş olan natüralizm sevdasının bir tepkisi olup, bilhassa Fransa'daki tahribatı o cereyandan hiç de aşağı kalmayan "psikolojik roman" sahasındaki aşırılıklar üzerine de romancının ne kadar dikkati çekilse azdır. Natüralist romancı hayatın dış belirtilerine ne kadar körü körüne bağlı kalmışsa, psikolojik roman meraklıları da o kadar dışı hiçe sayarak iç âlemin tahliline kendilerini alabildiğine kapıp koyvermişlerdir. Bu tür romanlarda kahramanın hareketlerine birkaç satırla şöyle dokunulup geçilir ama o hareketleri doğuran ruhi saikler üzerine sahifeler doldurulur.
Sigmund Freud
Sigmund Freud
birdenbire, romancıların piri oluvermiş, ilim sahasında emekleyen psikanaliz, roman alanında alabildiğine at koşturmuştur. Bilhassa iki harb arası Fransasında alıp yürümüş olan bu türlü romanlardan yarına ne kalabileceğini, şimdiden vermiş olduğu döküntülere bakarak kestirmek kolaydır. Ayrı ayrı ele alınınca hiç de bildiğimiz, gördüğümüz insanlara benzemiyen şahısların inanılmaz düşünce ve hareketleriyle dolu o karışık, ölçüsüz romanlarıyle roman sanatınınven yüksek mertebesine çıkmış olan Dostoyevski'nin, eserlerinde münekkitlerin malûm ölçülere vurunca buldukları o sayısız kusurlara rağmen, şaşırtıcı kudretinin nereden geldiğini araştıracak olursak roman sahasında büyük eserler meydana getirmek için küçük münekkitlerin bize hergün sayıp döktükleri o kaide ve ölçülere hiç de ihtiyaç olmadığını, ölümsüz romanları meydana getiren âmilin her yazara nasibolmayan bir şey, deha adını verdiğimiz o tanrısal kıvılcım olduğunu görürüz. Romana ve romancıya, dışına çıkamayacağı birtakım sınırlar çizmeye kalkışmak, hayatın kendisini kayıtlar ve şartlar altında hapsetmeye çalışmak kadar beyhude ve manasız bir teşebbüs olmaktan kurtulmaz. Bugün tercümesini Türk okuyucularına sunduğumuz bu eser işte bu hakikatın müdafaasını yapıyor, usta ve tecrübeli fakat yerleşmiş geleneğin peşin hükümlerinden sıyrılmasını bilmiyen münekkitlerin sakat kanaatlerine karşı genç bir muharriri isyanıdır bu! Fikirlerinde bu gençlikten ileri gelen bazı aşırılıklar bulmak belki mümkün. Fakat o kadar haklı bir dâvanın bayrağını o kadar cesaret ve coşkunlukla elinde taşıyor ki kusurlarını bile lehinde bir meziyet saymamak mümkün değil. Sanat terbiyesi verecek eserlerden hemen tamamiyle mahrum olan, sanat sahasında en akla sığmaz iddiaların, en gülünç nazariyelerin şaşılacak bir pervasızlıkla ortaya atıldığı bir memlekette, roman yazmak istiyecekler kadar önlerine sürülen çeşitli roman mahsulleri hakkında doğru bir görüşe varmak endişesinde olanların da bu eserde ele alınan meseleler ve ortaya konulan hakikatlardan faydalanabileceklerini düşündük. Eserin ismi "Paradoxe sur le Roman"dır. Yazarın bu isimle kastettiğini dilimizde aynen vermek isteseydik «Roman hakkında yerleşmiş kanaatlere aykırı gelen düşünceler» gibi bir şey dememiz lâzımdı.
·
145 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.