Gönderi

"... göç, içimizedir." [Zarifoğlu] Gözleriyle gülümseyen, yürekleriyle bakan gencecik insanların birer birer ya da kitlesel olarak yok edildiği çıldırtan bir coğrafyanın tam ortasındayız. Acı neredeyse biz de oradayız. Ya da biz neredeysek acı da orada… Öyle ya da böyle, acı bir yolunu bulup bizleri parmak uçlarımızdan saç diplerimize kadar kırıp geçiriyor. Birbirimize anlatacağımız güzel hikâyelerin arasında bir yerde pusu kurmuş eksiklerimiz var: acılarımız, küslüklerimiz, beklenti ve hayal kırıklarımız, ötekileştirdiklerimiz, ahlarımız, vahlarımız var. Anlayacağınız, bir şeyler yolunda gitmiyor. Affetmenin erdemiyle henüz tanışamadık. Bu şey yolunda gitmiyor işte. Dünyayı kurtaracak reçete, diyalog; diyalogun reçetesi de affetmenin gücüdür. Kimliğine, rengine, şekline şemaline bakmaksızın affetmekten söz ediyorum. Gözlerine baka baka affetmekten, yüreğine dokunarak affetmekten söz ediyorum. Her geçen gün toprağa terk ettiğimiz canların, kırıp geçtiğimiz insanların, ateşe verdiğimiz huzurumuzun inşası için başka yol yok, affedeceğiz. Unutacağız demiyorum, elbette bazı şeyler unutulmaz. Cezasız bırakacağız da demiyorum, cezalandırılması gerekilen şeyler muhakkak cezalandırılsın. Aynı coğrafya üzerinde yaşadığımız, göz göze bakıp durduğumuz bir yığın farklı insanı fütursuzca kırıyoruz ya, bundan söz ediyorum. Bir şeylere tamamen inanıp tamamen reddederken kalplerini yerle bir ettiğimiz öyle çok insan var ki, onlardan söz ediyorum. Affetmeyi başarmak zorundayız. Unutmasak bile hatırlamamak zorundayız; sevmesek bile kabullenmek zorundayız. Başka yol… Başka da yol yok. Başka yollar hep kan, hep gözyaşı, hep kahır, hep acı… 53 yaşında bir adam… Gary Leon Ridgway… 48 kadının öldürülmesiyle ilgili davada suçunu kabul etti. Bu rakam, onu Abd tarihinin en büyük seri katili yapıyordu. Bildiğimiz katil, caniydi. İdam cezasına çarptırıldı, ancak bu ceza onun nezdinde bir hiçti. Vücudunda pişmanlığa, insanlığa dair tek bir hücresi bile yok gibiydi. Mahkeme, hiçbir şekilde cinayeti nasıl işlediğine dair delil bulamadığı adamla işbirliğine gitti: cinayetin delillerini ortaya çıkarırsa, ömür boyu hapis cezasına çevrilecekti cezası. Öyle de oldu. Tek tek cinayetleri anlattı, ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. İdamdan yakayı kurtarmıştı ancak yine de pişmanlık duymuyordu. Karar mahkemesinde, öldürülenlerin yakınlarına son kez konuşma hakkı verildiğinde hiç de beklenmedik bir şey oldu. Sırasıyla katile yönelik hakaret edici, öldürülmesi gerektiğine yönelik nefret dolu, kin dolu cümleler savruldu: canı Cehenneme yollanmalıydı! Acı çekerek ölmeliydi! Bütün bu cümleler havada uçuşurken 48 kadının katilinin suratında tek bir ifade bile yoktu. Fakat öldürülen bir kadının babasına konuşma sırası geldiğinde, işler tersine döndü. Aynen aktarıyorum söylediklerini: ‘’Bay Ridgway… Burada sizden nefret eden insanlar var. Ben onlardan biri değilim. Bugüne kadar inandığım şeyi yapmamı gerçekten zor hale getirdiniz. Ve bu da Tanrının bize söylediği şey… Ve bu da affetmek… Siz affedildiniz beyefendi…’’ Bir yolunu bulup videoyu siz de izleyin. İzleyin de, Bay Ridgway’in nasıl da gözyaşları döktüğüne tanıklık edin. Bir örnek de canımızdan, içimizden, ruhumuzun ta derininde fragmanı ömür boyu gitmeyecek olan coğrafyadan olsun. Yoluna canımızı koyduğumuz Peygamberimizin (s.a.v) amcasını vahşice katledip parçalara ayıran Vahşi’yi hepimiz biliriz. Hadiseden çok sonra pişman olup efendimize gidecek, içini kemiren pişmanlığını anlatıp af dileyecekti Vahşi. Dileyecekti de, nasıl dileyecekti? Hangi yüzle gidip, ne anlatacaktı? Fakat gitmeliydi. Düştü yollara, vardı Medine’ye. Öğrendi ki efendimiz camiideydi. Oraya gidecekti. Gitmeliydi, başka da yolu yoktu. Yürüyerek değil, sürünerek vardı camiiye. Vardığında geldiğini haber verdiler mübareğe, ‘’Gelsin’’ dedi tek kelimeyle, ‘’gelsin…’’ ‘’Amcamı nasıl öldürdüğünü bir de bana anlat’’ dedi, efendimiz. Vahşi, başı önde, gözyaşlarını döke döke, hıçkırıklarla ağlayarak anlattı utancını. Vahşi ağladı, efendimiz ağladı; Vahşi’nin yüzü, efendimizin mübarek sakalları sırılsıklam oldu. Bitince, başını kaldırıp kendisine bakmasını istedi Resulallah. Kendisini affettiğini söyledi fakat mümkünse yüz yüze gelmemelerini istedi. Onu her gördüğünde amcasının parçalanmış bedenini hatırlayacağını söyledi. Bu yüzden de benden uzakta dur, dedi. Bizden uzak dur demedi, benden uzakta dur dedi. Çünkü yana yana affetti, hüznünü de, acısını da yaşarak affetti. Affetmenin erdemini bildiği için affetti, yürekten affetti, gerçekten affetti. Bizden olanı, bizim gibi olanları affetmek kolay. Dostu, arkadaşı affetmek çok kolay… Zor olan bizden olmayanları, bizim gibi düşünmeyenleri, bizim gibi bakmayanları affetmek. Kalpten, yürekten affetmek… Onlarca cana kıyan Ridgway’ı ağlatan neyse, Vahşi’yi Hz. Vahşi yapan neyse onun erdemine sığınmadıkça iflah olmayacağız. Ancak bunu başarırsak yeniden inşa ederiz kardeşliğimizi, huzurumuzu, tebessümlerimizi. Yoksa… Yoksası yok. Yoksa kan, yoksa gözyaşı, yoksa kahır, yoksa acı. Şu an… Şu an her şey tam da olmaması gerektiği gibi…
·
14 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.