Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Yazmış olduğum kısa bir tarih usulü risalesi.
Dünya,4,54milyar yıl önce var oldu. Yavaş yavaş teşekkül etti ve bazı havadis peyda oldu. Zamanla hücreler ve mikroplar,denizlerde ya da cümle suda, zahir oldu. Bitkiler ve hayvanat zahir oldu. Bu dünya da nice mahlukât-î muhtelif ,zehâb eyledi. Sonra, insan geldi. Bu topraklara insanlar gelmeden evvel, cihan sessiz ve müreffeh idi. Mahlûkât, yaşamaya devam ediyordu. Dünya 'nın ilk zamanları,cidden çok bereketli idi. Bildiğimiz hayvanat,simar ve nebat,kadim bir vakitte ecsamı daha büyük idi. Yüzlerce mahlûkât için en münasip mesken, dünyadır. Dünya, bir nevi rüyadır. O rüyada binlerce hülya ve hayalât vardır. Dünya ile alakalı kısa bir yazı yazdığımıza göre asıl ve mühim bahse geçebiliriz... İnsanoğlu, eli kalem tuttuğundan beri bir çok olayı münakkaş etti . Ve bundan dolayı o olaylar,zamanla kadim oldu. Bu kadim olaylara "Tarih" diyoruz. Dünya varolduğundan beri tarih vardır. İnsanlar geldi, tarih rengârenk oldu. Bu rengarenk olaylar içinde,bir çok önemli olaylar ve harpler ortaya çıktı. Tarih ile iştigal olan cümle fertler, bu kelimeyi duydukları vakit hayli handan ve dîlşâduman olur. Tarih öğrenmek için bence bol bol tekrar etmek gerek. Yanındaki tarih kitaplarını bol bol okumak gerek. Okumuş olduğu olayları, bolca düşünmek gerek ve aklen tasavvur etmek gerek. Böylelikle hayal gücü ve hafızası daha ziyade kavi olur. Hâseten tarihi olayları sanki yaşamış gibi anlatmak veyahut o ortamda olmuş gibi gayet Fasih ve belagatçe lisanen kelam ederse muhatap can -î gönülden ve pûr heyecan bir şekilde tarihçiyi dinler. Bilgi öğrenmenin bir şeklide ,dinlemektir. Fehimane bir biçimde ,mütekellimi dinlemek çok mühimdir. Mütekellimin dehanın da çıkan o kelimeleri,teker teker akla kazımak gerek. Hatta o esnada, malûmat -î tevârihi ,takyid etmek gerek. Nitekim ilim,deftere kaydedilerek nesilden nesile aktarılır. Tarih, bir ilim olduğu gibi bir bilimdir de . Tarihin bir çok kısımları vardır: kimileri kendi tarihini yazar. Mesela Muhammed Emin Zeki beg gibi ; Kimileri başkalarının tarihini yazar. Mesela Carter V. Fındley gibi; Kimileri ise, dünya tarihini yazar. Andrew Marr gibi Tarihte rivayet ve tevâtür,elbette vardır. Bu tür tarih kitapları çoktur. Genelde İslam tarihçileri bu yol ile tarih kitapları yazmıştır. Rivayet tarih yazımı kısaca şöyledir; Bir olayı, bir kişi yazar. Ve o yazmış olduğu havadisi , bir sanduğa veyahut daha güvenilir bir yere muhafaza eder. Şayet,katibin şakirtleri varsa,katibin yazmış olduğu yazıları alır ve bol bol mükerreren okur. Okuduktan sonra mütalaa eder. Bu mütalaa, bazen haftalarca müstemir olur. Ardından,mefhumunu yazar. Böylece o şakirdin , tarih kitabı yazmak için bir vakti olur. Ez cümle tarih, rivayet yoluyla farklı kitaplardan İktibas edilerek daha çok vasi olur ve gelişir. Böylece, daha şumûl ve mühit bir tarih karşımıza çıkar. Buna en büyük hüccet, modern tarihçilerin yazmış olduğu sayısız kutûb-u fevaittir. Modern tarihçiler, kadim tarih kitaplarından almış olduğu ilham ile daha kapsamlı bir kitap yazar. Aslında şimdiki tarih kitapları önceki kadim kitapların bir nevi şerhidir diyebiliriz. O şuruh vasıtası ile metni daha selim bir şekilde fehm ederiz. Tarih ilmi ile meşgul olan şahıslara " müverrih- müerrih" veyahut "ârıh"denilir. Arapça 'da tarih kelimesinin çoğulu"Tevârih"dir. Kimi tarihçiler,semai tariki ile tarih yazmışlardır. Bunun için gezmek gerek. Gezgin biri, okuyucu birindən daha malûmatlıdır. Çünkü o âna tanıklık ediyor veyahut her hangi bir olayı insanlara sorarak ya da danışarak öğrenir. İlk çağda yaşayan kadim tarihçiler ,aynen öyleydi. En iyi tarihçi, hafızası ve zihni güçlü olandır. Keza bir olayı naklederek ya da söylerek hatta yazı ile harikulade bir biçimde beyan ederse yazmış olduğu kelimelerin ve malumatın hakkını vermiş olur. Tarih, bir nevi insanlığın kadim hikayesidir. Fi hakika tarihi daha geniş bir şekilde tafsil edenlerde vardır. Tarih usulü ve tarihin tarifini daha iyi öğrenmek için ünlü tarihçilerin "akademik bir kitap hükmünde"(ki öyle) diyebileceğimiz kitapları, tarih kitapları rafında bulunması gerekir. Mesela , Zeki Velidi Togan hocanın yazmış olduğu "Tarihte usul"kitabı gibi. Gerçek odur ki ,her milletin tarihi,elbette ve şüphesiz vardır. "Yok" demek için tarih kitaplarından binlerce delil lazım. Hakeza her farklı millet, kendi tarihini bilmesi lazım. Böylelikle daha kültürlü olur. Tarih, insanı kültürleştirir, ehl-i idrak ve ehl-i irfan yapar. Bir tarihçi için en önemli şart, bilinçli olmasıdır. Bilinçsiz bir şekilde, kafasına göre yazarsa elbette itibar edilmez ve mutemed bir kitapta sayılmaz. Tarihçinin sadece tek bir kaynak ya da belge ile meşgul olmaması gerekir. Onlarca hatta yüzlerce kaynağı cem etmesi lazımdır. Böylelikle daha sağlam bir kitap ortaya çıkar. Tarih kitabını bir hane gibi tefekkür edelim. Evin temeli ve kolonları ne kadar sağlamsa o kadar ayakta kalır. İşte tarih kitabı da böyledir. Güvenilir, akıcı,akla yatkın ve bilinçli bir şekilde kitabet edilirse halef müverrihât, daha çok rağbet eder. Tarihçi, farklı bir tarihçinin sözünü naklederken ,o naklettiği sözü değerlendirmesi ya da yorumlaması gerekir. Böylelikle yazmış olduğu kitap, daha fazla ihata eder. Tarihi daha iyi anlamak için sadece tarih kitapları kâfi değildir. Bu, bir nevi tuzsuz çorbaya benzer. Etimoloji, filoloji, coğrafya ve daha fazlası... Bunlar sayesinde tarih kitabı, muhteşem olur. Dünya tarihinde bir çok olaylar oldu. Sümerler yazıyı buldu, Akkadlar ilk imparatorluğu kurdu, Aramiler ve Amoritler kuzeye göç etti, Babil şahı, ilk kanunu çıkardı, Asurlular, Anadolu 'ya yazıyı getirdi, Anadolu 'da ilk devleti Hititler kurdu, ilk antlaşma kadeş 'de yapıldı, Medler ve Persler savaştı, Yunan ve Persler savaştı, bir çok millet zulüm gördü, açlık gördü, bereket ve sevinç gördü, Yüzlerce devlet kuruldu ve yıkıldı, Nice büyük insanlar gelip geçti, nice önemli olaylar oldu. İşte bu mezkûr yazıları kaydetmek için tarihçiler elini kolunu sıvazladı ve yazıya dökmeye başladılar. Onlar yaptı, tarihçiler yazdı . Kimi tarihçiler taraf tuttu, kimi tutmadı. Bir tarihçinin taraf tutması elinde değildir. Aslında bu ıyi bir durum ya da hal değildir... Tarihçi, yanındaki kutûb-u tevârihi tasdik-û tahkik ciheti ile mukayese etmesi luzumidir. Bu açıdan yaparsa muttali olduğu bahsi,daha iyi kavrar. Ve hakeza hangisinin daha güvenilir kaynak olduğunu ayırtır ya da belirtir. Malum ola ki ilk çağ ve orta selef tarihçiler,sanki o olayın içindeymiş gibi, heyecanlı ve harika bir şekilde kaydeder. Bunun sebebi,o vakitlerde insanoğlunu pek meşgul eden levâzımât-î hayat yoktu. Hakeza bir çok tarihçi bazı tarihi olaylara şahitlik etmiştir. Şairler,memduhunu , kasideler , gazeller ve beyitler ile medhederken , tarihçiler,zalim insanları zem eder. Mesela Timur şah. Özbekler ve diğer tarihçiler onu medheder . Tarih kitaplarında, yapmış olduğu başarıları (Timur Şah 'ın' ) yazdılar. Lakin fes takan biri (kadir mısıroğlu, Kemalistlerin korkulu rüyası) ve Arap şah gibi insanlar, onu zem eder. Mesela Kadir mısıroğlu, "keşke müslüman olmasaydı" gibi bazı hakaretler etmişti. Timur şah, müslümandı. Müslüman birine bu tür fahiş kelam etmek,elfaz-î küfür hükmüne geçer. Timur şah, âlimlere karşı cidden müşfik idi. Zalim olduğu kadar dirayetli bir komutan idi. Dünya tarihi ile insanlık tarihi kavramı aynıdır. Aslında dünya tarihin de evvelen, dünyanın oluşumu ile başlarlar. İnsanlık tarihinde ise evrim ile başlarlar. İnsanlar, dünya da bir mazrûf olduklarına göre zarfın tarihini bariz eden ya da peyda eden elbette biziz. Kimi tarihçiler, dünya tarihini big bang ya da evrim ile bidayet ederler. Bu başlangıç, modern tarihçilerin kendi iradeleri ile yapmış olduğu bir tercihtir. İlk insan kimse insanlık tarihini ilk başlatan da odur. Bize göre ilk insan, Hz Adem 'dir . O, dünyaya hubût etmesi ile birlikte, insanlık tarihi başlar. İlk tarih, hindistan 'da başlar. Kimileri ise, Afrika 'da başlar der. İngiliz tarihçi Roberts 'ın kısa dünya tarihi adlı kitabında da aynen böyle der. Bir çok yabancı tarihçi,bu konuyu savunur. Hakeza her şeyin bir ilki vardır. Tarihte olduğu gibi. Hem nasıl ki, fıkıh ilminin, tefsir ve hadis gibi bir çok ulûm-u islamiyye'nin usulleri var, aynen tarih ilminin de , usul ve kaidesi vardır. Bu topraklar da yaşayan bir tarihçi, evvelen Zeki Velidi Togan hocanın yazmış olduğu Tarihte usul kitabını okuması gerek hatta mütalaa etmesi gerekir. Eskiye nazaran şimdi yanımızda milyonlarca kitap var. Bir konuyu merak eden zat,o konu ile alakalı kitabı bakarak öğrenebilir. Mesela akl-î selim bir insan, Sümer tarihini merak ediyorsa Sümerler ile alakalı yazılmış olan bir kitabı (tarih Sümer de başlar) teftiş-û tebhis edebilir. Eskiden ta'lim cidden zordu. Şimdi imkân var. Bu imkanı ve zamanı,israf etmeden zamanımızı kutub -u tevarihe isnad etmemiz gerekir. İlk çağda yaşayan selef tarihçiler, kendi tarihlerini yazdılar. Yunan ve Roma tarihçileri gibi. Keza rahiplerde bir çok tarih kitapları yazmıştır. İlk çağda yazılan tarih kitapları,az da olsa kaynak olarak gösteriliyor. Araplar, Türkler, Ruslar, Ermənilər,ve Almanlar, bir çok tarih kitapları yazmıştır. Bu mezkûr halk,cidden tarihe önem vermişlerdir. Mesela Rusların tarih anlatımı cidden mükemmeldir. İnsan okuduğu vakit asla mudyik olmaz. Kürt halkı da, artık kendi tarihini yazmaya başladı. İlk Kürt tarihini, Şerefhan -î Bitlisî yazdı. Kitabın ismi, Şerefname 'dir . Bu kitap sayesinde bir çok ulema -î Ekrad 'a ilham kaynağı oldu. Bir ırkın tarihini inkâr etmek hayli abestir. Deli divaneler bile her hangi bir ırkın kadim tarihini cuhud-û inkâr etmemiştir. Böyle yapmak bir nevi faşistane bir tutumdur. Mesela Zeyd kendi tarihiyle iftihar ederken,Amr'ın tarihini inkâr etməməsi gerek. Şimdiki Kürtler, yavaş da olsa kendi tarihini öğrenmek için bir çok kitap okuyor. Tarihi boş bir dal olarak nazar etmek cidden ve fi hakika çok ayıptır. Kuran'da da kadim halktan bahsedilir.(Semud,ad ,lut kavmi) Hatta Babil 'den bile bahsedilir. Her kim tarihe böyle bir laf atarsa (boş) Kur'an 'ı Kerim'in bazı ayetlerini inkâr etmiş olur. Tarihi boş görenleri bence ahmakların sınıfına koymak gerek. Hatta Alamet -i hamakat olarak addedilmesi gerek. Malum ola ki tarih kelimesi ittifak -î ehl-i lügatca Arabi -yi mahz değildir. Bu kelime, İbrani lisanında "Yareh"olarak intikal olmuştur. İngilizce 'de "History"denilir. Bu kelime de Yunanca 'dan gelmedir. Hatta Araplar bu kelimeyi (Yunanca da istoira) Yunanlardan ittihaz ederek kendi lisanlarında istimal etmeye başladılar. Kur'an-ı Kerim 'de" إنّ هذا الاّ اساطيرُ الأولين " diye ayet vardır. Bu ayette "Esâtîr" diye bir kelime murur olur. Esâtîr,istur,istir,ya da istarın çoğulu olup acep ve batıl hikayeler anlamına gelir. Türk lisanında bildiğimiz "satır"olarak gelmiştir. Türkler de bu kelimeyi Araplardan "tarih"olarak aldılar. Kürtçe 'de de"Târîx" denilir. Lakin fasih olarak "dîrok" olarak lisanen istimal edilir. "her şeyin tarihi vardır"desek, mübalağa etmiş sayılmayız. Cemadat ve nebatatın bile tarihi vardır. Mesela tütün ve kahvenin tarihi serüvenini araştırıp okuyabiliriz. Lakin bizim için en önemli olan insanlık ve millet tarihidir. Kadim olayların ve insanların yapmış olduğu hakikati ve tefekküratı ,tahlil ederek yazılması gerekir. Lügat kitabında "وهو بيان إنتهاء وقته"olarak lügatsal bir biçimde tarif eder. Yani tarih " vaktin nihayetini beyan eder"demektir. Buna ilaveten bu cümleyi şöyle şerh edebiliriz; "Bir olayın, havadisinin sebep - sonuç ilişkisini itibar ve nazar ederek zamansal bir biçimde kayıt etmektir." Ve bir başka lügat kitabında "تعريف الوقت "olarak geçer. Yani "vakti belirtmek." Sabık olan eylemleri, tahlil -û təftiş ederek beyan etməkdir. Kimi tarihçiler, bir olayı veyahut şahsı, bahsederken medh-û iftihar eder. Bu da eski tarihçilerin yazılarında takviye olsun diye bir ritüeldir. Keza bazı şairler, tarihi olayları şiire dökerler. Şiirsel ve belagatçe, önemli olan havadisi,manzum hale getirerek yazarlar ve inşad ederler. Yüce Allah,her insana yetenek vermiştir. Kimileri bu yeteneği, şiire ve tarihte kullanmıştır. Küçük bir örnek olarak verecek olursak bir Arap şair şöyle der; فما زالت القتلى تمجّ دماءها بدجلة حتى ماء دجلة اشكلُ Dicle kelimesindeki "Be" harfi,"fi-yi zarfiyet" anlamını taşır. Eşkelu kelimesi, başka bir nüshada "أحمر"diye geçer. Bu mısra, Moğolların, Bağdat 'da Müslümanlara karşı yapmış olduğu katliamı bahseder. (1258) ve çok kan aktığını hatta Dicle nehrinin kırmızıya teşekkül ettiğini söyler. Bu konu ile alakalı örnekler çoktur aslında. Tarihin yazış şekilleri de vardır. Tarih,4 farklı şekilde yazılır. Tarihçi,bu yazış şekillerinden birine göre tarih kitabını yazar. Kadim tarihçiler, rivayet yoluyla yazıyorlardı. Nasıl ki hadislerde "ravi"var, aynen tarihte de"rivayetci"vardır. Rivayet yoluyla tarihi olayları bəyan eder. Yunan tarihçi Heredot , Fars tarihçi Taberî, Kürt tarihçi İbn-ul Esir,ve Arap tarihçi İbn -i Haldun gibi. Rivayetci tarihi modern tarihçiler pek itibar etmez. Sebebi, akla uygun, bilimsel olmaması ve bəzən yalan hikayelerden ibaret olmasıdır. Kimi tarihçiler, öğretici bir şekilde yazar. Olayları teftiş eder, araştırır ve tahlil eder. Maslahat ederek Kârinin faydalanması için yazar. Öğretici tarihte biyografiye çok önem verir. Mesela siyerde bir nevi biyografi tarihidir. Ki zaten siyer, tarihin bir parçası olup Hz Muhammed'in sav hayatını beyan eder. tarihi bu şekilde öğretici olarak ilk yazan kişi Thukydidos'dur. Ardından Romalı tarihçiler bundan ilham alarak bu şekilde yazmaya başlarlar. Bir diğer kısım, Neden - Nasılcı'dır. Adı üstünde zaten, olayların nedenini ve nasıl olduğunu sebeb- sonuç ilişkisini göze alarak tahlili bir şekilde beyan eder. Tarihçilerin çoğu,bu kısmı riayet ederek tarih kitabını yazarlar. Son olarak ictimai tarih vardır. Bu yazış şeklini,ekseri Marksist tarihçiler yazar. "Halkların dünya tarihi"adlı kitap, buna örnektir. Bu arada bu malûmatların çoğu, Tarihte usul kitabında mütalaa edilerek yazılmıştır.
··
280 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.