“Eski Yunanlıların, yani Atinalıların ve diğerlerinin böyle geniş kütüphaneler kurmadığı biliniyor. Açıktır ki, İskenderiye Kütüphanesi eski çağların en eski kütüphanesiydi ama kütüphaneciliğin başlangıcı değildi. Babilli kralların arşiv kütüphaneleri sadece kendi dillerinde değil, Sümerce metinler de içerir. Bu ayrı dili öğrenmiş ve metinleri kopya etmişlerdir. Aryan bir dil konuşan Hititler dahi Akatça ve Sümerce metinleri tanırlardı. Bu sayede Gılgamış ve Tufan efsanelerinin kopyalarına çok geniş bir sahada rastlanıyor..
İskenderiye antik Yunan edebiyatı, felsefe ve bilimine ait eserlerin kopyalarını ve o ortamda yazılan birtakım eserleri papirüs gibi dayanıklı bir madde sayesinde koruyabilmiştir. Bir müddet sonra Bergama'daki parşömen eserler kütüphanesi ile Efes ve Atina'daki Hadriyanüs kitaplıkları bu kütüphane ile mukayese edilemez. Eser sayısı 100 binler ile ölçülüyordu. İskenderiye'de kaybolan birçok eser sonraki asırlarda nakil ve kaynak göndermelerle tanındı. Mesela Ayasofya'nın kubbe inşasındaki hesaplamaları onun ünlü iki mimarından biri olan Antemios'un İskenderiye Kitaplığı'ndaki bazı eserleri zikrederek yaptığı anlaşılıyor..
Kütüphane Julius Caesar'ın İskenderiye'ye çıkarken yaptığı savaş ve çıkan yangında ilk darbeyi yemiştir. Sonraki asırlarda muhalif Hıristiyan fırkaların savaşı ve bağnazlığı kütüphanenin eserlerine kasıtlı bir tahrip rüzgarıyla felaketi tamamlamıştır. 5-6'ncı yüzyıllarda eski Helen mirası oldukça zedelendi; sizin anlayacağınız 7'nci asırdaki İslam fütuhatına gelinceye kadar ortada kütüphane falan kalmamıştı..
Uygarlığın dolaşımı, kütüphanelerin akıbeti ile paraleldir. Kim bilir bugünün Paris Milli Kütüphanesi veya Harvard Kütüphanesi ne olacak? Bunların bazılarına şimdiden eser girişi aksamaya başlamıştır. İskenderiye büyük kütüphaneydi. Yetiştirdiği büyük alimler içinde Kraliçe Kleopatra da vardı…”
Sayfa 56