Gönderi

168 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Suçlu Sabahattin Ali
Yasaklı kitaplara karşı her insan gibi benimde ilgim olmuştur. Büyük bir merak içinde okurum yasaklı kitapları. Hangi cümle veya olay kimleri neden rahatsız etmiş diye didik didik ederim kitabın her kelimesini. Hüseyin Rahmi'nin ben deli miyim kitabı, "Yüzyıllık yalnızlık" gibi yasaklı kitapları okurken de aynı hassasiyet içinde okumuştum. Her kitap yazılan dönemin eksisini artısını, o dönemki söylenilmeyen haksızlıkları, toplumsal ahlaki çöküntüleri, psikolojideki aynalama yöntemi gibi bize ışık tutar. Yasaklanma sebepleri, aslında Yazar eğer çok sığ kafalı değilse yani inançlara saygısızlık, değer yağmacısı, her değer ve ilkelere karşı değilse, tıpkı José Saramago'nun isa'ya göre incil kitabında İsa ya karşı saygısız cümleleriyle, Hristiyan toplumunun bir değerine yapılan saygısız cümleler gibi değilse, yasaklı kitaplarda, genelde yasaklanacak bir durum olmadığını gözlemlemişimdir. Yasaklı kitapların o dönem toplumunu yöneten ümera, ulema, bürokrat ve avanesini kızdırdığını tespit etmişliğim var. En azından benim okuduğum yasaklı kitaplar böyle. Hüseyin Rahmi'nin ben deli miyim eseri savaş esnasında ülkeden kaçmış, savaş bitince geri dönmüş ermeni firaricilere kayırmacılık yapılarak eski mallarına kavuşmasına rağmen, vatanı için savaşanların, haklarının verilmeyişini eleştirmesin görmekteyiz. ve bu haksızlık karşısında bir şey yapamamanın sonucu kendisini deliliğe vuran kitabın kahramanı kalender Nuri nin ermeni kadınlarını, o dönemin Ermeni ismini kullanarak alay eden cümleler kullanması, kitabının yasaklanmasına ayrıca sebep olmuştur. Peki Sabahaddin Alinin sırça köşk eserinde hangi cümle hangi olay kimleri kızdırmıştır merakı içinde okumaya başladım . Kitap 1944 47 arasında yaşanmış hikayelerden oluşuyor. Hikayeler oldukça sade ve akıcı. Okurken hiç sıkılmadım ve bilakis o dönemki memleketimin durumunu bu kez Sabahattin Ali nin cesur ve dürüst kalemi ile bir daha tanıdım. Benim için en dikkat çekici hikayeleri sağlık, doktor hasta ve hastahaneleri anlatan bölümler oldu ki sağlıkta bu ülkenin nerelerden nerelere geldiğini gördüm. Hastane ve doktorların içler acısı durumlarını, insanlıktan çıkmış merhametsiz doktorların hasta doktor ilişkisini hayretler içinde okudum. Sizler de okurken göreceğiniz gibi, ülkemde 1944 lerde doktor hasta ilişkisi hastane, ve şehirli okumuşların köylüye yaptığı muameleleri okudukça ağzınız bir karış açılacak ve büyük bir üzüntü içinde okuyacaksınız diyebilirim. Hastanede rehin tutulan Asiye ye yapılan içler acısı sonu, cankurtaran adlı bölümde okuyacaksınız. İnanın ben çok şaşırdım hastanede hasta rehin hikayesini okuyunca. siz ne düşünürsünüz bilemiyorum. Hastane de çocuğu ölü doğmuş iki ineğini satarak ameliyatını yaptırmış İbrahim ile doktorun, sarf ettiği şu cümleler ne demek istediğimi anlatır niteliğinde: "Bütün ekinimi satsam da kışın aç otursak, gene elli lira denkleştiremem....kurbanın olayım, ver Asiye 'yi de gidelim." " Çok konuşuyorsun. Siz köylüler zaten hepiniz dolandırıcısınız....sizin Allah bir dediğinize inanmamalı. iki yüz yirmi beş lira getirmeden karını alamazsın. " Bu cümlelerde şehirlinin okumuşun, köylüye- halka bakışını görmekle birlikte, hastanelerde rehin tutulan hastaların varlığını bir de Sabahattin Ali nin bu eserinde rastlamak rastlantı olmasa gerek diye düşündürdü beni. Bu hikaye olabilir mi bu kitabın yasaklı olmasına diyerek bir sonraki hikayeye geçtim. " Hakkımızı yedirmeyiz" ironik bir başlık ile bir hastanede çalışanın, Müslüman mı Müslüman, hak hukuk yemeyen diye kendini tanıtan, kayıt kürek harfi harfine resmiyete uygun ve noksansız defterleri tutturan, ama her daleveresini kitabına uydurarak, inanılmaz vurgunlar yapan, dini- namazı, yaptığı daleverelerinin kalkanı gibi kullanan Hacı beyin hikayesi, bürokraside hak yiyenlerin birbirlerinin hakkını yedirmeyeceğiz kadar hak yemez olduklarını ironik bir şekilde anlatmış yazar. Veeee bürokrasi vurğunculuğunu anlatan, sigortadan para almak için yapılan hileleri, emeği hakkı verilmezken, işçinin emeği üzerinden kazanılan, Tüccar Osman Yiğit'in bürokrasi vurgunculuğu. Böyle hikayelerde o dönem yaşayan bürokratların hoşuna gitmemiştir herhalde. Çirkince kasabasının hikayesini okurken Ha dedim yasaklı kitap olmasına sebep işte bu bölüm olmalı. Çünkü 1945 lerde yapılan mübadele çalışmaları sonucunda bir malı, bir evi, hatta bir kasabayı birilerine vermenin, neye mal olduğunun canlı örneğini Sabahaddin Ali den okuyacaksınız. Güzelim köylerin, kasabaların beylerin ağaların eline geçiş süreci ni anlatması bazı beyleri de kızdırmış olabilir mi? "Burası eskiden ne idi, şimdi ne oldu... ama sebebi var. Eskiden burada oturanın kendine göre malı vardı. İncirden, zeytinden ne alırsa burda yer, burda bırakırdı. Bütün bu gördüğün dağların ovaların nimeti burda kalırdı. Şimdi buraların sahibi olan beyler, ne alıyorlarsa başka yerlere götürüyorlar. Apartman dikiyor köşk alıyorlar. Otomobillere karılara yatırıyorlar. İşçilik diye burda bıraktıkları,aldıklarının binde birini bile tutmaz. Kalanlar da işte ancak bu kadar geçinebilir. Cennet gibi yerler virane oldu diye gavurdan keramet Müslüman 'da kabahat arama!...eskiden buranın sahipleri burada yaşar, burada işlerdir. Sen sahipli memleketi sahipsiz eden beylerin yakasına yapış. ...... bizim elimize geçen her yer neden böyle olsun? Burası bizim elimize geçti mi ki? Merak etme, milletin eline bir şey geçmedi; ovalar dağlar üç beş fırsat düşkününün elinde toplandı.....işte o kadar. " "Emvali metrukeden (Terkedilmiş, bırakılmış mallar) ağacı on kuruşa, on beş kuruşa zeytin, İncir bahçesi satın aldılar...malımı satmam! diye inat edenler de en sonunda boyun eğdi. Ne yapsın? Para da , devlet de ağaların elinde. Bunlar la baş olur mu? Patronlar istemedikçe, kimse ağacının meyvesinin toplanacak işçi bulamaz. Çoluk çocuk kendisi toplasa, yağını çıkartacak fabrika bulamaz. Evvela dört senelik mahsulünü, sonra kökünü satar , alır başını gider. " "Beylerin, ağaların milletin mallarına konma, üç beş kuruşa satın alma sürecini yaşayan yazarın ruh halini okurken hissedecek, bir köylünün şu sözünü içsellestirip kendisine dert edinmiş olduğunu duyumsuyacaksınız. " Rumeli 'nde koca çiftlik bırakan adama yüz ağaç zeytin düşmedi de, köyünde bir baskısı olan burda üç fabrikaya sahip çıktı. Senin anlayacağın, hakkı olan alamadı, hakkı olmayan binlerce aldı......" Masallardan "devlerin ölümü " yasaklı kitaplar arasına girmesine de sebep olabilir diye de düşündürdü beni. Kitabı severek ilgi ve merakla okudum. Bir dönem memleketimi tanımak isteyenlere tavsiyemdir. Okudukça sanırım benim gibi bu kitabın yasaklı olmasına bir çok sebep bulacaksınız. Ama en büyük tek bir sebep var bence. Dürüstlüğünü hakkaniyetli söylemlerini, doğru bildiklerini korkusuzca yazan, toplumun ruhunu adil bir şekilde yeni nesillere aktaran, korkusuz özverili Sabahattin Ali dir. Okuyun okutun. İyi okumalar.....
Sırça Köşk
Sırça KöşkSabahattin Ali · Yade Kitap · 201956,9bin okunma
·
97 görüntüleme
Şuayib İzgi okurunun profil resmi
Sırça Köşk
Sırça Köşk
kitabı Temmuz 1947 yılında 4.000 adet basıldı. Sabahattin Ali, Nisan 1948'de öldürüldü. 10 Temmuz 1948 günü Bakanlar Kurulu kararıyla Sırça Köşk'ün piyasadan toplatılması kararı alındı. Resmi belgede kitapta geçen hangi cümlelerden dolayı toplatıldığı yazmamaktadır. Polis yayınevine gider ancak sadece 180 adet kitaba el koyar. Çünkü kitabın geriye kalan büyük çoğunluğu satılmıştır. Kitabın basılmasından bir sene sonra ve
Sabahattin Ali
Sabahattin Ali
'nin öldürülmesinden üç ay sonra böyle bir toplatma kararının alınmasının yorumunu sizlere bırakıyorum.
Edibe Güler okurunun profil resmi
Teşekkürler bilgilendirme için
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.