Gönderi

Urfalı Şâir Yûsüf Nâbî
Döneminin Osmanlı sultanlarıyla yakın ünsiyeti bulunan, bugünkü tabirle kanka mesafesinde olan merhum Nâbî'nin evi dönemin paşası Çorlulu Ali Paşa tarafından yıktırılıp maaşı kesilince merhum Nâbî de kendisine bu gazeli yazmış. Edebiyatçılar derler ki keşke Nâbî'nin yüz evi daha olsaydı ve hepsi de yıktırılsaydı da elimizde böyle yüz eser daha kalsaydı. Bâğ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz Biz neşâtın da gâmın da rûzgârın görmüşüz [Zaman bağının baharını da gördük güzünü de; üzerimizden neş’e rüzgârları da geçmiştir gam fırtınaları da.] Çok da mağrûr olma kim meyhâne-i ikbâlde Biz hezârân mest-i mağrûrun humârın görmüşüz [Mevki sahibi olunca zafer sarhoşu oluverme; zîrâ böylesine mest (sarhoş) olup sabah olunca da baş ağrısı çeken binlercesini görmüşlüğümüz var.] Top-ı âh-ı inkisâra pây-dâr olmaz yine Kişver-i câhın nice sengîn hisârın görmüşüz [Gönlü kırık olanın atıverdiği âh topunun nice büyük sultanların muhkem kalelerini yıktığını biliriz.] Bir hurûşiyle eder bin hâne-i ikbâli pest Ehl-i derdin seyl-i eşk-i inkisârın görmüşüz [Derd ehli olanların kırıklıkla döktükleri gözyaşlarının yaptığı seller önünde nice gösterişli kâşânelerin, mâlikânelerin yerle bir olduğunu biliriz.] Bir hadeng-i cân-güdâz-ı âhdır sermâyesi Biz bu meydânın nice çâbük-süvârın görmüşüz [O garipler ki, bütün sermâyeleri can yakıcı bir âh silâhından ibarettir ama, onu şöyle bir attıkları zaman, nice hızlı süvarilerin vurulup yere serildiklerini gördük.] Bir gün eyler dest-beste pây-gâhı cây-gâh Bî-aded mağrûrun sadr-ı i’tibârın görmüşüz [Sadarette itibar üzere oturan nicelerini gördük ki; gün geldi de onlar el pençe vaziyette pabuçluğu mekân tuttular (yani hizmetçi oldular)] Kâse-i deryûzeye tebdîl olur câm-ı murâd Biz bu bezmin Nâbîyâ çok bâde-hârın görmüşüz [O elindeki –gururla kaldırıp kaldırıp- içtiğin kadeh var ya, gün gelir de dilenci çanağına döner; benzerlerini çok gördük.]
·
7 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.