Gönderi

Bizde Koro ve Repertuarı
Koro, yani grup halinde şarla söylemek san'atı, tarih kadar eskidir denebilir. Kurunu‐vustaî kilise koroları memleketimizde bugüne kadar eksik olmadı. Elyevm Orta Asya Türklerinin bir ağızdan şarkı söylemeği bilmediklerine bakılırsa bu san'atın Asyaî menşeine inanmak biraz güç olursa da, Burhanı Katı lûgatına güre hiristiyan korolarının İran topraklarında da vaktiyle kullanıldığını kabul etmek lâzımgelir (Yani, sonradan rağbetten düşmüştür). Mezkûr lügatin verdiği malûmat şudur: "Bin kadar büyük, küçük eşhasın bir ağızdan şarkı söylemelerine Erganon derler. Diğer bazılarına göre de, yetmiş kızın hep birden şarkı söyleyip saz çalmasına Erganon denir" [1]. Erganonun esas manası maruf musiki aleti olduğuna ve garpta en iptidaî iki sesli kilise musikine de vaktile Orgamum denildiğine bakılırsa, Iran Erganon korosunun hiristiyanî menşeine inanılır. Belçikalı rahip seyyah Rübrükis'in Gürgânç [Türkmenistan] Nesturi'lerinin Erganon sazımnı çaldıklarından bahsediyor (XIII'üncü asır): o havalide el'an iki sesli organum musikilerinin yaşa‐dığı anlaşılıp birçoklarının notaya alınmış olması, hem koro şamalının vaktiyle o uzak Türk diyarlarına kadar girdiğini, hem de Rübrükis'in hakkını ayrıca teslim eder. *** Şu halde, koro, Türklerin pek eski âşınasıdır. Hammer, bundan asırlarca evveline ait mükemmel İstanbul Türk korosundan bahsediyor, Hora [1] (yani koro) tabiri — ki anasıl Rumcadır —, lûgatlarımızda, ve halk arasında, el'an kullanılmakta ise de, bir ağızdan şarkı söylemek değil, yalnız topluca raksetmek manasını saklamıştır. Hammer, acaba, bazı dini merasimimizde tek ses üzerine fakat bir ağızdan okunan ayet, ilâhî gibi ahenkleri mi kastetmek istemişti? Esasen memleketimizin yerli kiliselerinde de, koro heyetleri, son zamanlara kadar tek ses üzerine okuyup, dört ses üzerine armonize edilmiş ilahîler okunması yepyeni bir harekettir. *** Ermeni ve Rum kiliselerinde armonize edilmiş musikiler kullanılması münakaşaları, aşağı yukarı elli senelik bir meseledir; tatbikat sahasında, garp kilisesi ile alâkaları dolayısıyla Ermeniler muvaffak oldular. Sinagoglar ise, daha ileri giderek iki seneden beri orgu da merasime iştirak ettirmeğe başlamışlardır. Bu yeniliklerin kilise haricinde de tesiri görüleceği tabiî idi; nitekim millî bîr koro hey'eti kurmak istediğimiz zaman bilhassa tecrübe görmüş kilise koristlerinden yardım arıyoruz: mükemmel bir fırsat, hiç kaçırmamalıyız. Bu tarihçe gösteriyor ki, Türkiye'nin koro hayatı, kilise dahilinden haricine bir tekâmül seyri takip etmekte olup, en tabiî cereyandır: çünkü, her asırda ve her yerdekinin aynıdır; garpta da dinilik safhasından "lâik bir müessese" haline istihale etmiştir: meselâ, Büyük ihtilâl hadiseleri arasında kapatılan Fransa'daki "maîtrise" nam kilise hanendesi mekteplerindeki koroların ilgası, (orpheon) nam Fransız halk korolarının moda olması ihtiyacını doğurmuştu.... Bilhassa İstanbul Ermeni kilisesindeki istihale iki mühim noktadan bizi alâkadar ettiği için ilerlemesi temenni olunur: 1) İstanbul Ermeni kilisesinin musikisi XVIII'inci asır başlarında Türkleşmeye başlamış, sonlarında ise, Baba Hamparsum elinde Türk musikisinin — bünye itibarıyla — bir şubesi haline gelmiştir, Hamparsum, Boğos Zenne veya Maskalacı Yaghuthiyon'un talebesi olup, müteakip kilise musikicileri hep onun yolunda yürüdüler; ala‐turkamsı şarakanlar, (kilise ilâhileri) Eçmiyatzin Kilisesine de geçti. Son zamanlarda ise, Komitas Wartabet, Anadolu ezgilerini tervice yol açmıştı; Komitas, Kütahyalı bir kısım Ermeniler ise Anadolulu oldukları için, bu yeni üslûp da aralarında çok tutuldu, işte bahsettiğimiz dört sesli korolar bu Türk ağızları üzerinde yapıldı. Komitas dinî olmayan Eğin ve diğer yerler ağızlarından da korolar yazdı. Yani, bir kısım kilise hanendeleri, memleket üslûbundaki nağmeleri armonik bir şekilde okuyabilmek seviyesini kazanıyorlar. 2) Yalnız İstanbul Ermeni kiliselerinde sekiz koro heyeti vardır; azaları tabiatıyla Türkçe'de de temiz bir şekilde taganni edebiliyorlar. Hem adet, hem de seviyeleri artmaktadır; kilise haricindeki koroların tutunmasına yardım etmeği de istemektedirler. Bundan şu netice çıkıyor ki, şehir korolarının teşekkülünde bu hanendelerin kısmen yardımından istifade etmek imkânına malikiz. Gerçi ses solistliği sahasında teknik yüksek tahsil görmüş olanları yoksa da, koristlikte hayli tecrübe sahibidirler, içlerinde lise tahsili görmüşler de vardır. ''Opera Cemiyeti" kısmen bu koristlerin yardımıyla kurduğu koro heyetinde çok semereli neticeler edinmeye başladı ki, ilk tecrübedir. Şehrimiz Katolik kiliselerin deki korolarda tecrübe gören koristlerden de istifade daima mümkündür. Koronun şarktaki mazi ve halini, ve ileri doğru hamle edebilmesinin, yani "lâik ve millî bir terbiye müessesi" haline geçebilmesinin şartlarını gösterdik. Fakat, istikbale hazırlık maddesinin bazı şartları daha vardır. I.— Koristlikte hiç tecrübe görmemiş, görenekten mahrum musikicileri işe başlamakta ısrar edersek beyhude yere bir kaç tecrübe senesi kaybedeceğiz. Binaenaleyh, yukarıda gösterdiğimiz imkânlar varken, bu gibi [ve lâik — hususî — müesseselerde neticesini sabırsızlanıp dağılmadan beklemek güç olacak] tecrübe devrelerinden kaçınmağa mecburuz. Koro san'atında tecrübe sahibi ecnebilerden bile yardım beklemeliyim. Kuvvetli teşkilât buna bağlıdır . *** II.— Teknik ve usul hususunda ciddî davranmak lâzımdır. III.— Bir koro heyetinin hazırlayacağı eserler repertuarı kolaydan güce doğru ele almak ne kadar mecburî ise, hitap edilecek halkın cinsiyet ve seviyeleriyle mütenasip, ve zevkine uygun eserlere fazla ehemmiyet vermek de o kadar hassas bir maddedir: millî repertuvar meselesi işte budur. Birinci madde hakkında başkaca sözümüz kalmadı, ikinci madde hakkında ise, M. Eugene Borrel, Ankara'nın (Musiki) mecmuasında [VI'ncı numarasında çıkacaktır] mühim bir yazı neşredeceğinden bize ayrıca söz düşmez: alâkadarlar oraya baksınlar... Binaenaleyh, gelecek kısımlarda "Millî koro repertuvarı" meselesine dönmekle iktifa edeceğiz.
46 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.