Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

120 syf.
·
Puan vermedi
BOĞAZİÇİ YALILARI / ABDÜLHAK ŞİNASİ HİSAR İstanbul hakkında yazılan kitapları okumayı seviyorum o yüzden indirimde görünce aldım, anı kitabı da olunca hemen okudum. Tanıtım yazısında: "Abdülhak Şinasi Hisar’ın iki kitabı daha yayımlandı: Boğaziçi Mehtapları ve Boğaziçi Yalıları. İstanbul'u dinlemek ve duymak için mutlaka okunması gereken bu iki kitap, İstanbul üzerine yazılmış sayılı şaheserlerden. Hisar, Boğaziçi'ni mevsim mevsim, saat saat yaşatmayı başarıyor; geçmiş zaman cennetinde görülen bir medeniyet rüyasına götürüyor okurunu." diyor. Bu demektir ki diğer kitabı Boğaziçi Mehtapları da alınıp, okunacak. Abdülhak Şinasi Hisar'ın hatıraları önce 1933'ten itibaren dergilerde parçalar halinde yayınlandı. Yazarın daha sonra bazı değişiklikler ve eklemelerle bir araya getirdiği bu yazılar 1942'de 'Boğaziçi Mehtepları', 1954'te 'Boğaziçi Yalıları', 1956'da ise 'Geçmiş Zaman Köşkleri' adıyla basıldı. Boğaziçi Yalıları'nda Hisar, eski İstanbul yalılarının, sular etrafında birer ruh, kimlik ve hayat ifade eden hikayelerini anlatır. İstanbul Boğazı'nın iki yakasındaki yalılar, Boğaziçi Yalıları ( ya da Boğaziçi Sahil Haneleri, Boğaziçi Sahil Sarayları olarak da) diye bilinir. Osmanlı zamanında 17. yüzyıldan sonra yapımlarına başlanan yalılar, Boğaziçi mimarisinin seçkin örneklerini oluşturur. Çok sayıda odası, koru ya da geniş bahçesi, kayıkhanesi bazen kameriye ya da serası olan; rutubet göz önüne alınarak dönem mimarisine uygun kagir veya ahşap, kalem işi süslemelerle ihtişamlı görünüşe sahip, denize sıfır binalardır. Dönemin koşullarına uygun olarak haremlik - selamlık bölümleri; alt kat selamlık, üst kat haremlik ya da bina ortadan ayrılarak bölünmüş veya arazi uygunsa iki ayrı bina olarak yapılmışlardır. Yalılarla beraber doğayı; Boğaz'daki denizi, havayı, güneşi, mehtabı, sabahı, geceyi, mevsimleri vb. öyle güzel anlatmış ki; sizde bu bilmediğiniz, görmediğiniz alemin özlemiyle iç çekiyorsunuz. Boğaziçi'ni, doğayı, denizi, yalıları korumak istiyorsunuz. Hoş hepsini olmasa bile yalıları korumak için " Kültür Varlıkları ve Müzeler Dairesi" ( eski Anıtlar Kurulu) var, ama yeterli mi? Onlar sadece binaları korumakla mükellef, ya doğa, deniz, ağaçlar, çiçekler, böcekler onları kim koruyacak? Abdülhak Şinasi Hisar'ın önceleri keyifle anlattığı Boğaziçi ve anıları sayfalar ilerledikçe hüzne ve büyük bir özleme dönüşüyor. Çünkü zaman geçtikçe; o güzel insanlar ebediyete göçmüş, yalılar el değiştirmiş, adetler değişmiş, doğa katledilmiş, eşsiz mimariye sahip yalılar yıkılarak yerlerine daha modern binalar yapılmış. Böylece yalnız anılar zamanın sisleri arasında kaybolmakla kalmıyor aynı zamanda onları hatırlatan somut nesnelerde yok olmuş oluyor. Anı, biyografi, röportaj, söyleşi, otobiyografi türü kitapları okumayı seviyorum, daha gerçekçi anlatımlı ve dönemi, olayları, yaşananları ilk ağızdan öğrenmiş oluyorsunuz. Bu kitabı okurken daha önce fark etmediğim bir şey aklıma geldi. Yazarlar, anılarını neden kaleme alıyor? Niye hatıralarını yazma ihtiyacı hissediyorlar? Herhalde akrabaları, arkadaşları, çevresi, çağdaşları okusun diye değil. Bence bizler yani birkaç kuşak sonrası okusun diye yazıyorlar. Anılarıyla beraber yaşadıkları dönemi her yönüyle genç kuşaklara aktarmak için diye düşünüyorum. Boğaziçi Yalıları'ndan sahile vuranlar: Bütün Boğaziçi, kendi içine kapalı bir alem, kendine has, tamamıyla milli ve mahalli bir medeniyetin ifadesiydi. Boğaziçi sanki bir göl ve burada her yalı bir diğerine, bu suların içinden geçen bir manevi rabıtayla, büyük ve gizli bir tesanütle bağlı ve birleşik gibiydi. Aristokrat Boğaziçi'nde herkes kendi eviyle, ahbaplarıyla, dostlarıyla adeta şahsen bir para sarfi ihtiyacını duymazdı. Rumeli kıyısındaki, o da yalnız Bebek bahçesiyle Kalender ve daha öteleri müstesna olmak şartıyla, bütün Boğaziçi mahallelerinde bir tek otel, lokanta, pastane bilinmez, buralarda ancak küçük köy kahvehanelerine rastlanabilirdi. Yalı boyu denilen sahil kısmında yan yana sıralanan asıl yalıların sahipleri için Boğaziçi bilhassa yaz ve deniz diyarıydı. Burası sayfiye, hava tebdili, keyif, neşe, inşirah, huzur, muaşaka ve hayal yeriydi. Bu, bir deniz değil, bir nehir değil, Boğaziçi'ydi. Boğaziçi'nin hemen her günü üç mevsimin tatlarını vermeye kafi gelir. Sabahlarından ilkbahar, gündüzlerinden yaz ve akşamlarından sonbahar hatıraları kalıyor. Boğaziçi yalnız suların değil, havanın, güneşin, rüzgarların da onlarla beraber kurduğu parıltılı, tılsımlı, bütün bir alemdir.
Boğaziçi Yalıları
Boğaziçi YalılarıAbdülhak Şinasi Hisar · Everest Yayınları · 2021194 okunma
·
327 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.