Gönderi

224 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
12 günde okudu
Tanabay derin bozkırda arkasında bıraktığı mesafeye baktı. Buraya kadar nasıl gelebildiğine şaşırdı. Başlangıçta ne kadar da uzun gözükmüştü gözüne, şimdi ise tepeye az bir yol kalmıştı. Tanabay durdu ve biraz manzaraya doğru bakındı. Atı Gülsarı'ya baktı. Nasıl da geldik ha Gülsarı. Baya hızlı geldik. Tanabay kolhoza yardım için öte köye varmaya çalışıyordu. Gün yavaştan ağarmaya başlamıştı. Gülsarı yorulmuş Tanabay'ın yüzünden terler damlıyordu. Tanabay işini bilen bir adamdı. Kolhoz'un devamı için yapması gereken işi yapardı. Son yıllarda işler değişmişti tabi. Kolhoz'a işinin eri olmayan adamlar atanmıştı. Tanabay anlamazdı! Belki de anlamadığından böyle diyordu. Derin bozkırda koyunları güdüyor. Köyüne ve devletine -komünist varlığına bir destekte o olmak istiyordu. Savaş döneminde de böyle yapmıştı. Cephede karşı düşmana hücum ederken de böyle yapmıştı. Devletim, vatanım, milletim demişti. Şimdi ne olmuştu da böyle şeyler dönüyor emin değildi. Savaş bitince her şey iyi olacak gibi gelmişti. Köyüne dönmüş, çocukluk aşkı Canbay ile evlenmişti. Sonraları Canbay'ın ona neden baktığını anlamamıştı. Kara gözleri, uzun saçları ve ufak gözleri ile başka bir erkeğe'de aşık olabilirdi. Tanabay ise sıradan biriydi , aptal biriydi. Savaştan sonra gidişat iyi olmamıştı. Toprak babalarından malları alınmış ve sürgün edilmişti. Varlıklar kolhoza bağışlanıyordu. Tanabay var gücüyle kolhoza destek olmak istemişti. Devlet başta olmalıydı. Yoksa kurdu çakalı çıkar bağımsızlığa leke sürerdi. Arkadaşı Bektur o zamanlar kolhoz'un başındaydı. Onun ricası üzerine yayla'da koyun gütme işine verildi. Her yıl koyunları çoğaltmaya çalışıyordu, yünlerini de kolhoz'a veriyordu. Son günlerde işler tam tıkırında değildi. Tanabay yayla'da zorluklar çekiyordu. Kış çetin vurmuştu. Gülsarı'ya ve bozkıra bakarken aklına geçirdikleri son kış geldi . Ne çetin geçmişti. İlk defa sanırım orada devletini sorgulamaya başlamıştı. Savaş bitiminde ne kadar güzel bir hayata sahip olacağını düşündüğü halde, savaşın sonunda yayla'da koyunları doğuracak bir yeri bile yoktu. Evlerinin her yer damlıyor, kızları soğukta üşüyordu. Koyunlar kışın beyaz yünlerinin üzerine beyaz karları geçiyordu. Donmaktan kurtulan bazıları kuzuluyor. Diğerleri ise kadere bağlanıyordu. Tanabay endişeliydi. Kolhoz'a koyunları çoğaltacağının sözünü vermişti. Nereden gelmişti bu çetin kış! Oysa arkadaşı Bektur çok emin konuşturmuştu onu baharda. Arkadaşımız Tanabay demişti koyunlarla ilgileniyor , eminim bu sene ikiye katlayacaktır. Tanabay emin olamamıştı. Bektur'un gözünün içine baktı. Onu gözündeki eminlik ona özgüven verdi ve yünlerin ve koyunların sözünü vermişti. Ama o kış Tanabay'ın planlarını dinlemiyordu. Var gücüyle bastırmış, kızlarını, koyunları, karısını biçare bırakmıştı. Koyunların yarısı telef olmuş. Doğumlardan gelen kuzular ise emecek anne arıyordu. Hava güzel bir hale gelse bile , kuzular açlıktan kırılıyordu. Tanabay gene anlamıyordu. Devlet onlara söz vermemişmiydi? Yiyecek bulamaz ise bu koyunları, kuzuları nasıl hayatta tutardı. Ağzına geleni sayıp sövmek istedi. Karısı engel oldu. Şimdi ise uzun bozkırda bunları düşünüyor, geçmişi anmanın gereksizliğini hissediyordu. Çaresizliği suratına vuran rüzgarla hissediyordu. Sözleri hatırladı. Geçen sene ölen arkadaşı Bektur'u hatırladı. Ne de çok yormuştu kendini? Ağzı iyi laf yapıyordu. Kolhoz konuşmasında en son kürsü de yerini almış. Aziz milletin varlığı ve devamı için herkesin çalışmasının gerekliliğini belirtmişti. Millet var gücüyle çalışmalıydı. Devlet ve millet el ele vermeliydi. Köylü halkı devletine güvenmişti. Sonraları işi bilmeyen adamlar kolhoz'un başına geçtiğinde de devlet milletine güvenmeye devam etti. Bu böyle sürdüğünde Tanabay ve halk artık bir şeylerin doğru gitmediğini hissetmeye başladı. Artık güven ve sevinç yerini zorunluluk ve çaresizliğe bırakmıştı. Kolhoz başkanı değişmiş Bektur ise Tanabay'a her şeyin iyi olacağını söylemişti. Kolhoz başkanı İbrahim' gidip koyunların açlık durumunu anlattığında "daha bir sürü yer var Tanabay elbet sana da sıra gelecek" diyordu. Sıra gelmiyordu. Tanabay anlamıyordu. Git gide Tanabay'ın canına tak etmeye başladı. Gidip bırakmak istedi. Yapamadı! Bazıları yapmıştı. Atlara bakmakla görevli bir diğer arkadaşı Kaldar kolhoz'a gidip İbrahim' ağza alınmayacak laflar etmişti. Köyde hızlıca yayılmıştı bu dedikodu. Kaldar'ın cesareti bazılarını da aynı şevke getirse de cesarete gelen olmadı. Sosyalist devlette bunun karşılığının millete karşı çıkmak olduğunu bilinirdi. Kaldar'ın başına kötü şeyler geldiği konuşuldu sonralarında. Sonrada herkes devam etti... Yaşamaya, sürünmeye , çaresizliğe... İşte bunları düşünüyordu Tanabay. Bozkır öylesine uçsuz bucaksız görünüyordu ki varlığını sorguladı bir an. Neden böyle oluyor anlamıyordu. İşler neden böyle olmuştu? Birlikte güzel günlere neden erişememişlerdi? Toplantı da Bektur'un dediği gibi güzel günler onları neden bulmamıştı? Savaş bittiğinde arkadaşları ile sevincini hatırladı. Beraber kımız içmişler , gece boyunca saz çalmışlardı. O günlerden Tanabay'ın aklında bunlar kalmıştı. Belki gene fakirdiler, belki gene açtılar ama beraberdiler, güçlüydüler. Savaşı da böyle kazanmamışlardı zaten. Tanabay Gülsarı'ya baktı. yıllar boyunca bindiği ata baktı. Oda kendi gibi yaşlanmıştı. Eskiden ne kadar talibi olurdu. Köyün içinde Gülsarı yorga yürüşü ile gidince çocuklar misketi bırakır , genç kızlar camlara birikirdi. Şimdi ne kadar yaşlanmıştı Gülsarı. Ölmek üzereydi neredeyse. Tanabay ne yapacağında emin değildi. Oda çok yorulmuştu. Köye 1 günlük bir yol vardı . Geriye dönmesi de mümkün değildi. Öylece kaldı.... Tek başına gitse belki yolu alabilirdi ama bunu nasıl yapardı? Yıllardır bindiği atı, bir zamanlar ona hayranlıkla bakılmasına sebep olan atı nasıl bırakırdı. Dağa doğru baktı. Atın bu dağı çıkamayacağı kesindi. Tanabay ümitsizliği derinden hissetti. Geçirdiği kış gibi,devletine olan güveni gibi,karısına olan güveni gibi, çocuklarına olan sevgisi gibi, Bektur'un yüzü gibi, İbrahim'in yüzsüzlüğü gibi, Bozkır'ın uçsuz bucaksızlığı gibi, yaşamın güçlüğü gibi, savaşın sonuçları gibi, insanların yalanları gibi... İlerledi, ilerledi... Sonrasında geriye doğru baktı. Elvada Gülsarı dedi...Elvada Gülsarı...
Elveda Gülsarı
Elveda GülsarıCengiz Aytmatov · Ötüken Neşriyat · 202016,4bin okunma
·
109 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.