Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

ALTIN, DEĞERLİ TAŞLAR VE İNCİ
Vahiy 21:19-20'de şöyle yazılıdır: "Kent surlarının temelleri her tür değerli taşla bezenmişti. Birinci temel taşı yeşim, ikincisi laciverttaşı, üçüncüsü akik, dördüncüsü zümrüt, beşincisi damarlı akik, altıncısı kırmızı akik, yedincisi sarı yakut, sekizincisi beril, dokuzuncusu topaz, onuncusu sarıca zümrüt, on birincisi gökyakut, on ikincisi ametistti." Değerli taşlar neyi simgeler? Değerli taşlarla altın arasında belirgin bir fark vardır. Altın kimyasal bir elementtir. Değerli taş ise kimyasal element değil, bir bileşimdir. Altın bir elementtir. Çünkü doğrudan doğruya Tanrı tarafından altın olarak yaratılmıştır. Oysa değerli taşlar yerküredeki farklı elementlerin yıllar boyunca ısı ve basınç altında kalarak birbiriyle kaynaşması sonucunda oluşurlar. Başka bir ifadeyle, değerli taşlar Tanrı tarafından doğrudan doğruya verilen bir şeyi değil, Kutsal Ruh'un yıllarca çalışarak, ateşle arıtarak ürettiği bir şeyi simgeler. Kutsal Ruh'un işi, çeşitli tecrübe etmemiz ve Tanrı'nın karşısında değerli taşlar olmamız için sürekli bize tecrübe vermektir. Dolayısıyla değerli taşlar, O'nun tarafından terbiye edilmenin ürünüdür. Bu konuyu bir örnekle açıklamak istiyorum. İshak'ın doğumu altını temsil eder. Yakup'un yaşadığı tecrübeler ise değerli taşı temsil eder. İshak, Tanrı'nın İbrahim'e vaadi uyarınca dünyaya geldi. O asla sıkıntı çekmedi ve ciddi hatalar yapmadı. Yakup'un durumu ise oldukça farklıydı. O birçok sıkıntı çekti ve birçok denemeden geçti. Tanrı'nın eli daima onun üzerindeydi. Tanrı yıllar boyunca Yakup'a bir şey işledi ve sonunda değerli bir taş haline getirdi. Tanrı'nın bize vermiş olduğu yaşam altındandır. Tanrı'nın içimizde işlemekte olduğu yaşam ise değerli taştır. Tanrı yaşamımız boyunca karşılaştığımız türlü durum ve koşullar vasıtasıyla bizi Mesih'in suretine döndürmektedir. Bu değerli taştır. Tanrı bizlere Mesih'in yaşamının bir parçasını vermekle kalmaz, Mesih'in yaşamını içimize işlemeyi amaçlar. Konuya iki yönlü bakmalıyız: Bir yandan Rab'bin yaşamına sahip olmamızın yanı sıra, kurtuluşumuzdan önceki halimizden hiçbir farkımız yoktur. Bunu bilmemiz gerekir. Öte yandan, Rab'bin izinde beş-on yıl yürüdükten ve O'nun tarafından terbiye edilip uğraşıldıktan sonra, Mesih'in yaşamının bir parçası Kutsal Ruh aracılığıyla içimize işlenmiş olur. İçimizde Rab tarafından biçimlendirilmiş olan bir parça vardır ve bu da değerli taştır. Tanrı sürekli olarak bizi ateşten geçirdiği zaman hiç şaşırmamalıyız. Kişi bazen diğerlerinin daima olumlu durumlarla karşılaştığını, oysa kendi yaşamının zorluklarla ve olumsuzluklarla dolu olduğunu düşünebilir. Hatta bazen kişi yanlış anlaşılır ve saldırılara maruz kalabilir. O zaman kendi kendine her şey benim başıma geliyor diye düşünebilir. Oysa bütün bunların bir nedeni olduğunu fark etmelisiniz. Tanrı kişiyi sürekli olarak ateşte arıtmaktadır ve Kutsal Ruh, Mesih'in suretine dönüştürülebilmeniz için, içinizde Mesih'in yaşamının daha fazlasını işlemektedir. Vahiy kısmında sadece bir değil ama çok çeşitli değerli taşlardan söz edilir: Yeşim, laciverttaşı, akik, zümrüt, damarlı akik, kırmızı akik, sarı yakut, beril, zebercet ve diğerleri vardır. Bütün bu değerli taşlar ateşle işlenme ürünüdür. Bunlar Tanrı tarafından bir anda değil, uzun yıllar süren bir işlemin sonucunda elde edilmiştir. Değerli taş bize yaratılışta verilmez. Ayrıca onu yeni yaratılmış olduğumuzda da elde etmeyiz. Değerli taş Tanrı'nın günden güne içimizde ateşle işleyişiyle elde edilir. Değerli taş sürekli olarak ateşle işlenir. Ateş belli bir şekilde yandığı zaman belli bir madeni eritir ve belli bir değerli taş haline getirir. Ateş başka şekilde yandığı zaman başka bir madeni eritip başka çeşitli değerli taş olur. Yani madenlerin farklı şekillerde erimesi sonucunda çeşitli değerli taşlar oluşur. Değerli taşlar Kutsal Ruh'un işleyişini temsil eder. Kurtuluşu aldığımız zaman Tanrı'nın doğasına ortak oluruz ama bunun sonrasında Kutsal Ruh günbegün Tanrı'nın doğasını içimize işlemeyi sürdürür. Bunun amacı Ruh'un meyvesini üretebilmemizdir. Ruh'un sadece tek değil, birçok meyvesi vardır: Sevgi, sevinç, esenlik, sabır, şefkat, iyilik, bağlılık, yumuşak huyluluk, özdenetim ve bunlar gibi pek çok benzerleri vardır. Kutsal Ruh çeşitli meyveleri verebilmemiz için sürekli olarak içimizde işler. Kurtuluşu aldığımız zaman Tanrı bize kendi yaşamını verir. Oysa Ruh'un meyvesi Tanrı tarafından bize verilen bir şey değildir. Biz bu meyveleri Kutsal Ruh'un işleyişi aracılığıyla elde ederiz. Böylelikle Tanrı, Kutsal Ruh'un aracılığıyla yaşamda karşılaştığımız farklı durum ve koşullarda bizden değerli taşlar üretir. Tanrı bizi kendi doğasına ortak etmekle kalmaz. Bunun yanı sıra kendi adına yücelik sunacak bir halk oluşturmak için bizi günden güne değiştirmektedir. Kurtuluşu aldığınız zaman Tanrı'nın doğasına ortak olursunuz. Kurtuluş aldığım zaman O'nun doğasına sahibim. Bu konuda bütün Hristiyanlar eşittir. Hepsi Tanrı'nın doğasına ortaktır. Ancak zaman geçtikçe Tanrı bazı tecrübeler edinmeniz aracılığıyla karşınıza farklı koşullar çıkartır. Bunlar bazen denenmeler, zorluklar ve sıkıntılar olarak kendini gösterebilir. Bunun amacı akik, sarı yakut, kırmızı akik ya da bir başka değerli taş olmanız içindir. Tanrı, her Hristiyan belli bir değerli taş olması için onların içlerine işler. Tanrı'nın önünde hepimiz altına sahibiz. Ancak değerli taş haline geldikten sonra belli bir biçim alırız. Kutsal Ruh'un bize koşullar aracılığıyla işlediği her şey sonsuza dek kalacaktır. Bir inanlı belli bir konuda daha fazla zorluk çektiği zaman, o konuda daha kalıcı dersler alır. Bunun sonucunda üstün bir karakter edinir. Bu karakteri bir kaç yıl içinde değişmez, sonsuza dek aynı kalır. Kişinin elde ettiği şey, Yeni Yeruşalim'de(yeni Kudüs - cennet) ebediyen değerli bir taş olarak kalacaktır. On-yirmi yıl boyunca Rab'bin izinden giden Tanrı'nın çocuklarının, Tanrı'nın Kutsal Ruhu aracılığıyla edindikleri özel bir niteliği vardır. Tanrı onlara bir kaç şey vermekle kalmaz ama kendileri bir şey olacaktır, onların unsurudur. Onlar uzun yıllar boyunca Kutsal Ruh aracılığıyla terbiye edilirler. Onlar türlü tecrübeler ve sıkıntılardan geçmek suretiyle Kutsal Ruh aracılığıyla biçimlendirilen çok özel bir yaşama sahip olurlar. Onları tanıyan insan, onların içlerinde işlenen şeyi kabul eder. Onlar yalnızca Tanrı'nın kendilerine verdiği yaşama değil, Kutsal Ruh'un işleyişiyle dönüştürülmüş bir yaşama daha sahiptirler. Değişim yaşamı yaşamakla kalmaz. Dönüştürülmüş bir yaşamı yaşarlar. Bu yaşam değerli bir taştır. Bu değerli taş, Kutsal Ruh'un ateşiyle biçimlendirilmiştir. Yeni Yeruşalim bu değerli taşlarla dolu olacaktır. Bu noktada yalnızca öğretiye odaklanmanın ne kadar yararsız olduğunu hatırlatmakta yarar görüyorum. Biraz ilahiyat bilmenin ya da Kutsal Kitap eğitimi almanın bize yarar sağlayacağını asla düşünmemeliyiz. Bunların fazla bir yararı yoktur. Yalnızca Kutsal Ruh'un içimizde işlediklerinin kalıcı değeri vardır. Bir şey bir madde haline ateşle yanmazsa küçük bir sürtünme onu silebilir. Bizden biraz sürtünmeyle silinebilen şeyin ne ruhsal değeri vardır? Bu sözlerim Kutsal Kitap okumamalıyız demiyorum. Okuduklarımızın ancak Kutsal Ruh'un ateşiyle içimize işleyişi sonucunda gerçek değer kazanacağını söylüyorum. Değerli taşların hepsi ateşten gelmiştir. Değerli taşlara sahip olmak istiyorsak, ateşe ihtiyacımız vardır. Ateş olmadan, değerli taş da olmaz. Bu nedenle yaşamın çeşitli koşullarında karşılaşacağımız tecrübeleri asla reddetmemeliyiz. Kutsal Ruh'un terbiye edişini asla reddetmemeliyiz. Tanrı'nın ellerinde ezilip, sıkıştırılıp, biçimlenirken durumumuzdan asla yakınmamalıyız! Kendimizi birçok kez bağlı ve preslenmiş hissediyoruz. Biz bu durumdayken bir süreliğine serbest kalmayı ne kadar çok isteriz, ama Tanrı'nın biçim veren ellerinde olduğumuzu asla unutmayalım. Tanrı, bir gün değerli bir taşa dönüşeceğimiz için bizi biçimlendirir. Tanrı bize kendi yaşamını vermekle kalmaz, özel nitelikler kazanmamız için bizimle sürekli olarak çalışır. Kutsal Ruh'un, Tanrı'nın izin verilen koşulları aracılığıyla içimizde işleyişiyle elde edilen işte budur. Bunun adı değerli taştır. O halde öğretinin ve bilginin tek başına ne yararı vardır? Yalnızca Kutsal Ruh'un ateşiyle içimize işlediği şeylerin bir değeri olabilir. Hristiyan ateşle edildiği tecrübeler ve aldığı dersler sayesinde, yani kitaplardan edindiği bilgilerden çok daha iyi bildiği bir konuda, etkili vaazlar verecektir. Yalnızca Kutsal Ruh'un ateşiyle içimize işlediği şey değerli taştır. Diğerleri ise tahta, ot ya da kamıştır. "Bu temel üzerine kimi altın, gümüş ya da değerli taşlarla, kimi de tahta, ot ya da kamışla inşa edecek." (1. Korintliler 3:12) Bazen yaşlı bir kişiyle birlikte olduğumuz zaman, Rab'bin izinden gerçekten gidenin o olduğu hissine kapılırız. İçindeki yaşamın karakteriyle özdeşleşmiş ve kendisine çok özel bir nitelik kazandırmış olduğunu görürüz. Yalnızca onun önünde saygıyla eğiliriz. Ondan daha büyük hizmetler yapmış, daha önemli işler başarmış kişiler olsa bile, o Kutsal Ruh'un sağladığı bol yaşama sahiptir. Bir şey Kutsal Ruh tarafından içinde biçimlendirildi. Onun bu özel niteliği ateşten geçmiştir. O değerli bir taştır. Böyle bir kişiyle birlikte olduğumuz zaman yapabileceğimiz tek şey, onun önünde saygıyla eğilmek ve "Böylesine ilham veren, böylesine etkileyici bir niteliğe ben de sahip olmak isterdim!" demektir. Kişilere ilham veren ve etkileyen şey sözler değil, ateşten geçmiş olan şeydir. Yeni Yeruşalim'de değerli taşlar vardır. Değerli taşlar olmadan Yeni Yeruşalim var olamaz. Tanrı değerli taşlara gerek duyar. O'nun değerli taş niteliği taşıyan bir topluluğa ihtiyacı vardır. Ya Rab bizi bu sığlıktan kurtar! Değerli ve yararlı olan yalnızca Kutsal Ruh'u ateşiyle içimizde işlediği şeylerdir. Vahiy 21:21'i okuyorum: "On iki kapı on iki inciydi; kapıların her biri birer inciden yapılmıştı. Kentin anayolu cam saydamlığında saf altındandı." Yeni Yeruşalim'de saf altının ve değerli taşların yanı sıra inciler de olacak. İnciler ateşle oluşmazlar. İnci, bir deniz kabuklusunun iç kısmındaki zedelenme sonucunda uzun zaman sonunda adım adım oluşur. İncinin anlamı, ölümden doğan yaşamdır. İnci, Rab İsa'nın açığa çıkardığı yaşamı simgeler. Bu yaşam O'nun ölümünün kefaretle ilgili olmayan yönüyle açığa çıkan yaşamdır. İnciden Matta 13. bölümde de söz edilir. "Yine Göklerin Egemenliği, güzel inciler arayan bir tüccara benzer. Tüccar, çok değerli bir inci bulunca gitti, varını yoğunu satıp o inciyi satın aldı.” (Matta 13:45-46) Bu inci kime aittir? Bu inci Rab'bin kendi ölümüyle meydana getirdiği kilisedir. O bu inciyi satın alabilmek için varını yoğunu elden çıkarmaya razıydı. İnci pasif ve olumsuz bir şeyi değil, olumlu bir şeyi simgeler. İnci, Tanrı'nın yaratmak istediği yeni insandır, yani kilisedir. O'nun ne günahı ne de kefarete gereksinimi vardır. O bu inciyi elde etmek için her şeyini vermeye hazırdır. Bu da Mesih'ten gelen yaşamın ne kadar değerli olduğunu gösterir. Bu yaşam Tanrı ve Mesih için öylesine değerlidir ki! İnciler, Yeni Yeruşalim'de kentin kapı görevini yerine getirirler. Tanrı'dan olan her şeyin başlama noktası bu kapılardandır. Başka bir ifadeyle, kişinin Tanrı'dan yaşam alabilmesi için bu yaşamın kendisinden değil, kefaretle ilgili olmayan yönüyle Mesih'in ölümünden gelmesi şarttır. Burada söz ettiğimiz Mesih'in ölümünün kefaretiyle ilgili olmayan yönüdür. 1. Korintliler 3:12'de şöyle yazılıdır: "Bu temel üzerine kimi altın, gümüş ya da değerli taşlarla, kimi de tahta, ot ya da kamışla inşa edecek." 1.Korintliler 3. bölümde altın, gümüş ve değerli taşlar vardır. Oysa Yaratılış 2. bölümde Aden bahçesinde altın, değerli taşlar ve inci vardır ama gümüş yoktur. Vahiy 21. bölümde Yeni Yeruşalim'de ise yine altın, değerli taşlar ve inci vardır ama gümüş yoktur. Bunun önemi nedir? Altın, değerli taşlar ve inci yani bu üç madde hem Aden bahçesinde, hem de Yeni Yeruşalim'de vardır. Demek oluyor ki, altın, değerli taşlar ve inci sonsuzluk boyunca kalıcı olacaktır. Tanrı'nın ebedi tasarısına gümüş dahil edilmemişti. Çünkü gümüş kefareti simgeler. Tanrı, insanın günaha gireceğini ve kefarete ihtiyacı olacağını biliyordu. Ancak bunu ebedi tasarısının içine katmamıştı. Kefaret Tanrı'nın işinin bir parçası olarak vardır ama O'nun ebedi amacında yer almaz. Dolayısıyla, Yeni Yeruşalim bu açıdan Aden bahçesi ile aynıdır yani her ikisinde de gümüş yoktur. Bu da sonsuz gelecekte bir gün günahın izinin olmadığı bir yere götürüleceğimiz anlamına gelir. Ne var ki, içinde bulunduğumuz çağda gümüşü görmezden gelemeyiz ve önemini hafife alamayız. Eğer kişi günümüzde gümüşe muhtaç olmadığını düşünüyorsa, Tanrı'dan merhamet dilemelidir. Gümüşsüz devam etmemiz mümkün değildir. Eğer gümüş olmazsa, kefaret de olmaz ve biz hiçbir şey yapamayız. Bununla birlikte kefaretin Tanrı'nın amacında bir yeri yoktur. Yeni Yeruşalim'de gümüş bulmamız mümkün olmayacaktır. O kente kefaret dahil edilmemiştir, bu da Tanrı'nın tüm günahlı geçmişimizi sileceğini gösterir. Yeni Yeruşalim'de kişinin kefaretinin ödenişine artık ihtiyacı olmayacaktır. Çünkü artık hiç günah işlemeyecektir. Tanrı bizi bir daha asla günaha girme ihtimalinin olmadığı çok sağlam bir zemine kavuşturacaktır. İçimizde günahla ilişkisi olmayan, dolayısıyla kefaretin ödenişine gerek duymayan bir yaşam vardır. Bu yaşam Mesih'tendir ve Mesih'in ta kendisidir. Mesih'in kefarete ihtiyacı yoktur. O'nun yaşamının bir parçasına sahip olan bizlerin de sonsuzlukta kefarete ihtiyacımız olmayacaktır. Bu yüzden sonsuzlukta gümüşe ihtiyaç yoktur. Rab'be hamdolsun ki, O'nun kefaretine şimdiden sahibiz. Rab'be hamdolsun ki, günah işlemiş olsak bile İsa Mesih'in kanı bizi her günahtan arındırır. Bununla birlikte Tanrı kendi Oğlu'nun kefarete hiçbir zaman gerek duymayan yaşamını bizlerle paylaştı. O gün geldiğinde, artık tamamen bu yaşamda varlık sürdüreceğiz ve geçmişteki günahlar ortadan kalkacaktır. Kefaret eden gümüşe artık ihtiyaç kalmayacaktır. Düşüşün, kefaretin ve egemenliğin Tanrı'nın amacında yer almadığını anlamamız gerekir. Düşüş, Tanrı'nın amacı değildi, yolda meydana gelen bir şeydir. Kefaret, Tanrı'nın amacında yoktur, yalnızca düşüşe getirilen bir çözümdür. Egemenlik de Tanrı'nı amacında yoktur ve o da düşüşe getirilen çözümdür. Kefaret ve egemenlik, her ikisi de düşüşten ötürü vardır. Bunlar sadece birer çaredir ve Tanrı'nın amacında yerleri yoktur. Yine de ne kefareti ne de egemenliği asla hafife almamalıyız. Eğer kefaret sağlanmasaydı, düşüş sorunu için asla bir çözüm yolu bulunamazdı. Eğer egemenlik olmasaydı, düşüş sorunu çözülebilir miydi? Yine de Tanrı'nın insanı günah işlesin diye yaratmadığını daima akılda tutmalıyız. Tanrı insanı kendi yüceliği için yarattı. Bu çizgi düzdür: Bu göksel çizgi düzdür. Vahiy 21:21'de, "...Kentin anayolu cam saydamlığında saf altındandı." diye yazılıdır. Anayol iletişim için bir yerdir. Bu anayol saf altından olduğu için bu saf altın yollarda yürüyenler asla kirlenmeyeceklerdir. Günümüzde yıkanmış olanların Tanrı'yla paydaşlıklarını sürdürebilmeleri için yine de ayaklarının yıkanmasına ihtiyaç vardır. "İsa ona dedi ki, “Yıkanmış olan tamamen temizdir; ayaklarının yıkanmasından başka şeye ihtiyacı yoktur. Sizler temizsiniz, ama hepiniz değil.” (Yuhanna 13:10) Bu dünyanın yollarında yürüdüğümüz zaman, kaçınılmaz olarak üzerimize bir miktar kir bulaşır. Bu kir Tanrı'yla paydaşlığımıza mani olur. Oysa o gün geldiğinde hiçbir şey bizi kirletmeyecek, hiçbir şey Tanrı'yla paydaşlığımıza engel olmayacaktır. Sonsuzlukta bizi kirleten hiçbir şey olmayacak, tüm yaşamımız ve yaşantımız kutsal olacaktır. Vahiy 21. ayetin sonunda kentin cam saydamlığında olduğu belirtilir. Şimdilik bu saydamlıktan büyük ölçüde yoksunuz. Gelecekte, Tanrı'nın huzurunda da hepimiz saydam olacağız. Kişinin saklanacağı yerleri, altına gizleneceği örtüleri olmaması gerekir. İnsanların övgüsünü kazanmak için kutsalmışız gibi davranmamalıyız. İkiyüzlülük, sahte davranış ve örtülerin hiçbiri saydamlık sağlamaz. Gerçek durumumuz iyi olmadığında, iyiymiş gibi gösterirsek saydam olamayız. Bu durumda konuşmalarımızın ve davranışlarımızın çoğu doğallıktan uzak olur. Konuşurken ve hareket ederken hep başkalarını taklit ederiz. Kendimiz olmak yerine, başkalarını taklit ederiz. Bu saydamlık değildir. Sahte davranışların ve başkalarını taklit etmenin hiçbiri saydamlık değildir. Kendi kendine yapılanmış bir kutsallıkla Tanrı'nın önünde yaşayamayız. Gerçek ruhsallığın çarmıhı taşımak olduğunu unutmayalım. Tutsaklıkla dolu bir kutsallık, Kutsal Ruh'tan değildir. Sahte ve yapmacık davranışların tümü terk edilmelidir. Demek ki, itiraf etmemiz gereken pek çok şeyimiz vardır. Günahlarımızı örtmek yerine, birbirimize itiraf etmeyi öğrenmemiz gerekir. Birine karşı günah işlediğimiz zaman, buna gerekçeler bulmak yerine onu itiraf etmeliyiz. Her Hristiyan'ın bu günden itibaren saydam olması şarttır. Zira o gün geldiğinde, Tanrı'nın huzurunda hepimiz saydam olacağız. Yeni Yeruşalim'de anayol cam gibi saydamdır. Orada her şey apaçık olacaktır. Bu yüzden şimdiden böyle kişiler olmayı öğrenmek zorundayız yani gerçek ve apaçık bir kişi ve yapmacıktan uzak bir kişi olmalıyız.
Sayfa 134 - AKARSU YAYINLARIKitabı okudu
·
167 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.