Gönderi

Mesela Buhara'da mürid ve muhibleriyle velilik halleri üzerine sohbet ettiği bir gün müslüman kisvesine bürünerek sohbet halkasına katılan hıristiyan bir gencin sorusu üzerine söyledikleri, bugün de kulaklarımıza küpe olması gereken ikazlar taşır. Elinde tesbih, sırtında dervişlik hırkası, omuzunda seccade ile hıristiyan olduğunu gizleyen bu genç Hâce'ye Peygamber Efendimiz'in (salalahu aleyhi vesellem), "Müminin ferasetinden sakının; çünkü o Allah'ın nuru ile bakar" mealindeki hadis-i şerifinin sırrını sorar. Niyeti Abdülhâlik- Gucdüvânî hazretlerinin (kuddise sırruhû) ferasetini sınamaktır. Hâce, bu gence kısa bir süre heybetle nazar eyledikten sonra sert bir tonla, "Sen önce belindeki zünnarı kesip imana gel, müslüman ol ki bu hadis-i şerifin sır tecelli etsin!" diye çıkışır adeta. Hâce'nin bu tavn ve sözleri oradaki herkesi şaşırtır. Zünnar, papazların, ucunu önden sarkıtarak bellerine bağladıklan örme bir kuşaktır ve tıpkı haç gibi Hıristiyanlık alametidir çünkü. Halbuki bu genç müslüman bir derviş kıyafeti içindedir. Nitekim inkara yeltenir ama yakınında bulunan birkaç kişi gencin üzerindeki hırkayı çıkarınca, düğüm düğüm ederek gizlemeye çalıştığı zünnarının belinde bağlı olduğu görülür. Bu hristiyan genç, müminin ferasetindeki isabeti şimdi bizzat yaşayarak öğrenmiştir. Af diler, zünnarını çözüp atar, kelime-i şehadet getirip müslüman olur. Hâce hazretleri bunun üzerine etrafındakilere dönüp buyurur ki: "Ey dostlar! Bu genç zünnarını kesti, müslüman oldu. Gelin sizler de kalplerinizdeki zünnarı kesip iman edin. Kalpteki zünnar kibir ve gururdur. Bunları çözüp atmadıkça ahdine sadık bir mümin olamazsınız!"
Sayfa 118Kitabı okudu
·
103 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.