Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Osmanlı ekonomisinin çeşitli sektörleri ile alakalı ampirik gözlemden hareketle, asgari üç ülkeye ülkeye dayanan bir modelin bu amaca yeterli olacağını düşündüm. Burada vakit olmadığı için ayrıntılara pek giremedim, ama 1.02 makalede açıkladım bunları. Provizyonizm try Thisyonalizm ve piskolojim olarak tespit ettiğim bu ülke, Osmanlı ekonomisinin içinde yerin içine yerleştiği genel çerçeveyi, matematik ifadeyle bir nevi koordinat sistemini oluşturur. Herkesin kıtlığa düşmeden varolmaya devamını sağlamaktır. Bunu yaparken halkın adalet içinde refahı da düşünür. Ancak bu, siyasetin bir gereği olarak değilde, dinin emri olarak yapılır. Zira İslam’a göre halk, yöneticileri Allahın bir emanetedir. Provizyonizm, iç pazarda mal arzını yüksek tutmak üzere ihracatı engeller, ithalatı serbest bırakır. Hiç talebi karşılamadıkça bir model ülke dışına çıkmasını istemiyor, bunu engelliyor ve buna karşılık ithalinin teşvik ediyorsanız, o mal konusunda profesyonelsinizdir demektir. Bu anlamda provizyonizm her yerde, her zaman görülebilir. Geçmişte, sanayi öncesi ekonomilerde, üretimin yetersizliği yapısal olarak zaman zaman karşılaşılan bir problem olduğu için çeşitli mallar bakımından provizyon iste uygulamalarda çok tu. Avrupa’da Merkantilizm politika izleyen ülkelerde bile bazı mallarda, mesela hammaddeler de, özellikle yerli sanayide kullanılan hammaddeler de,Provizyonist olmak normalde: buna, zaman zaman bazı gıda maddeleri de eklenirdi. Çeşitli ülkeler, değişik zamanlarda, şu veya bu mal için provizyon işte olabildiğine göre, osmanlıyı provizyonist olarak nitelemenin ne anlamı vardır, diye sorulabilir. Buna, Osmanlı ticaret hayatını inceleyenler için verilecek cevap açık ve kesindir: osmanlar bütün mallar için gıda, ham, mamul tefe iki yapmadan, genel ve yaygın provizyonz mi 16. yüzyıldan 19. yüzyılın ortalarına kadar 300 eden fazla bir sürüİçinde kesintisiz olarak uygulamışlardır. Çağdaşlar arasında provizyonizmi böylesine yaygın, genel ve değişmez şekilde uygulayan ikinci bir ülke mevcut değildir. Ayrıca Osmanlı uygulamasında provizyonizm, yalnızdır ticaret de değil, aynı zamanda iç ticarette de geçerli olduğu için iktisadi hayatı derin de etkileyen önemli bir faktör dur. İşte bu sebeplerden, onu Osmanlı iktisadi dünya görüşünün temelinde yerleştirilmeye laik bir ülke olarak düşündüm. Tespit ettiğim ikinci ilki gelenekçilik yani tradisyonal izindir. Geleneklerin korunması sürdürülmesi her devlette her zaman, az veya çok, elbette söz konusu dur. Geleneği, anlamını biraz genişleterek, bütün canlılar için, hatta termodinamiğin atalet prensibine benzetilebilirliği bakımından bütün fizik varlıklar için bile geçerli saymak mümkündür. O derece genişletmeden sadece sosyal kültürel anla alanla sınırlı tutulduğu zaman da paradoksal karmaşıklıkları içeren bir kavramdır. O kadar ki, bilim gibi mahiyeti gereği sürekli değişen bir sahada bile bilim geleneğinden söz edilir, hatta daha da paradoksal olarak değişme geleni iyi veya devrim geleneğinden bahsedilir. Bu derece karmaşık ve değişik soyutlama düzeylerine göre anlamı farklaşabilen bir kavramdır gelenek. Bu karmaşıklıklara girmeden, diyeceğim şudur: gelenekçiliği gelenekten ayırmak gerekir. Gereklilik, çeşitli düzeylerde ki geleneklerin bir demet halinde sürdürülmesini tutarlı ve sistematik bir tutumu ifade eder. Geleneksel korumalıdır çünkü bunlar denenmiş iyilerdir, değişmeyizsek kötüdür düşüncesi Avrupa’da geçerliydi. Ama modern zamanların başından itibaren ilerleme fikri doğup geliştikçe önce değişmedin iyi olabileceği, yavaş yavaş da değiş memenin kötü olacağı inancı benimsenmiş ve gelişmiştir. Bu zihni iklimi Avrupa’da bir kere oluştuktan sonra herhangi bir değişme iyi sonuç vermedi hallerde bile, onu atıp yerine eski değilde, diğer bir değişmenin ikame edilmesi geçerli olmaya başlamıştır. Buna değişme geleneği de diyebilirsiniz. Avrupa’da ve tabii eski Rejim Fransa sında da modern zamanların başlarından beri çeşitli düzeylerde sürüp giden gelenekler arasına, az veya çok direnç de karşılayan herhangi bir değişme bir kere girdikten sonra, bu değişme veya kötü de olsa, sosyal sistemin bu değişmelerden rahatsız olan kesimlerde bu değişmeyi ortadan kaldırmak yerine, bizzat kendileri değişerek uyum sağlamaya temayül ederler: hakim olan tren budur. Sosyal sistemin değişme talebi ile değişme arıza arasında bir dengesizlik ortaya çıktığı zaman, Fransız devrimi gibi patlamalar olur. Eski rejim Fransası gelenekçi olduğu için değil, aksine değişmeleri giderek hızlanan bir sosyal sistemde bu hızlı hızlı yavaşlatmaya çalıştığı için derine karşılaşmıştır. Gelenekçi olsaydı, muhtemelen devrimin oluşması da mümkün olmazdı. Osmanlı dünyasında durum oldukça farklıdır. Burada gelenek, hukuki yaptırım gücüne kavuşturulmuş kurallar bütünüdür. İktisadi hayatın herhangi bir alanında gelenekten sapma, bir değişme meydana geldiği takdirde, ona uyum sağlamak üzere yeni değişmelere yol verme yerine, değişmeyi ortadan kaldırarak eskiye geri getirme iradesi hakimdir. 2 saat hayatın bir çok alanında görü gördüğümüz budur. Onun içindir ki, denenmiş ve alışılmış olan vücudun sağlık durumuna, değişmeyi de hastalık kan de benzer sayıyor muş gibi davrandıklarını ifade ettim. Kadim olana uyma zorunluluğu hukuki prensip hükmündedir. Bu sebepten gelenekçiliğin, modelin ikinci ilkesi olarak kabul edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Tabiidir ki, değişmeyi kesinlikle kapalı bir sistem karşısında bulunduğunu söylemek istiyor değilim. Değişmeye, Osmanlı dünyasında da mevcuttu: ancak son derece zor, yavaş ve devamlı eskiye dönüş baskısı altında tutuyordu. Osmanlı ekonomisinde sırf gereklilik dolayısı ile yaşamayı sürdüren bir çok kurum ve ilişkinin kaynağı budur. Bu sebepten onları anlamak ve açıklamak için gelenekçilik ilkesinin hesaba katılması çok kere zorunludur. Modelin üçüncü ve son ikisi fis kal izimdir. Fis kal İzmir, engelli ifadesi ile devlet hazinesine ait gelirleri mümkün olduğu kadar arttırmaya çalışmak ve ulaştığı düzeyin altına düşmesini engellemek şeklinde tanımlayabilirsiniz. Devlet hazinesine ait gelirleri arttırabilmek, ekonomide pazar ve parasal ilişkilerin gelişme derecesine ve devletin ekonomi üzerindeki etki gücüne bağlıdır. Bu iki faktörün biçimlendirir fis kal izim Şubesiz evrenseldir. Ancak bu iki faktörün nispi kurum konumuna göre uygulamaya koyulan fis kalizmin türleri ve dereceler birbirinden önemli farklılıklar gösterir. Osmanların çağdaş olan Avrupa’da pazar ilişkilerinin genişliği gibi hızlı büyümesi, psikolojime geniş bir manevi saat vermiştir. Pazar ilişkilerindeki yetiştirmenin de motoru olan iç iş çevreleri, devlete az veya çok pazarlık gücüne de sahip bulundukları için orada fis kal izim, bu iş çevrelerine ve iktisadi menfaat kurup bana zarar vermeyecek, hatta çok yere faydalı olacak şekilde esnekleştirilmiş ve şartlara göre değişen iktisadi politikalara alet olarak kullanılır hale getirilmiştir. Kısaca Avrupa’da fis kal izim esnek ve değişken bir nitelik kazanmıştır. Osmanlı İmparatorluğunda ise pazar ilişkilerin hacmi, çeşitli nedenlerine etkisi ile genellikle düşük düzeydeydi. Provizyonizmin esas kaynağı da bu hacim düşüklüğünün. Ancak provizyonizm, bir kere yerleştikten sonra, bu hacminde artış hızını yavaşlatarak kendisini doğuran şartları sürekli dilekleştiren bir etkiye sahiptir. Pazar ilişkilerinin hacim itibarıyla düşüklüğü artış hızının yavaşlığı, fis kal izim mi sağ itibari ile daha sınırlar içinde kalmaya zorlamak değildi. Bununla birlikte, devleti Buda sınırlarda hapseden psikanalizmin niteliğini ve muhtevasını belirlemede, Avrupa’dakinden farklı olarak, belirli ekonomik menfaat gruplarının pazarlık gücünü kullanarak etkili olmaları söz konusu değildir. İktisadi menfaat gruplarının baskısı ile değişen bir iktisadi politika aleti haline gelecek şekilde yumuşatılması için Osmanlı piskolojimi sert, katı ve değişmez bir Nitelik kazandı. O derece de sert ve saf bir şekil aldı ki, giderek her türlü iktisadi faaliyeti, daha ziyade getireceği vergi geliri açısından değerlendiren ve ondan ötesini idrak edemeyen bir nevi fisk korsantrizm dönüştü. Fis kal izim bu derecede sert ve saf şekliyle uygulamak da olması, ekonomide bir çok değişmelerin ve değiş memelerinde kaynağını oluşturduğu için, Osmanlı ekonomisini çevreleyen modelin üçüncü ülkesi olarak kabul edilmesi gerektiğini düşündüm. Üç ülkeden oluşan bu model, Osmanlı ekonomisinin 19. yüzyılın ortalarına kadar yaklaşık 300 yıl devam etmiş olan klasik dönemine ait bir çerçeve, matematik ifadeyle koordinat sistemi ndedir iktisadi hayatı bu çerçevesinde şekillenmiş, yönde muhteber kazanmıştır. Bir çok iktisadi kurun ve pratiğin anlaşabilmesi anlaşılabilmesi ve analiz edilebilmesi için bu ülkelerin zihinde tutmak ekseriya zorunludur. Çünkü iktisadi hayatının eren alacağımız herhangi bir özel manzarasında bu ilkelerden bazen bir bazen diğeri, çok kere de değişik dozlarda her 3.01 kombinasyonu belirleyici bir rol oynamaktadır. Osmanlı sisteminde batının aksine iktisadi gücü siyasi güce dönüşme olgusu pek yoktur. Siyasi güçle ekonomik güç arasında karşılıklı etkileşim batıda vardır; Osmanlı sisteminde bu, hemen tamamen, tek yönlüdür. Hakim olan siyasettir. Siyasi sistemde aristokrasisi aristokrasinin oluşmasını önlemek Ve sürekli yenilenen melik dokunmatik bir elit kadrosunu iş başında tutabilmek üzere nasıl ki devşirme usulüünü benimse dilerse, benzer şekilde sermayeyi de, başına buyruk bir rakip veya Siyaseti ekilebilir etkileyebilecek güç haline getirmemek üzere, devşirme tarzı bir yöntemle sağlamaya çalıştılar, diyebiliriz. Sermaye birikimi konusunda, biraz önce söyledigim gibi, sivil Müslüman ve gayrimüslim milleti sıkı kart tahdidi getirmeleri, siyasi gücü kolaylıkla ekonomik güce dönüştürebileceği için, birikim şansı çok daha çok daha yüksek olan askeri zümre mensuplarının mirasına el koymaları da, aynı mantığın içinde, Siyaseti etkilemesi mümkün gruplarda sermaye birikimini sınırlandırma nedenle bağlıdır. Provizyonist olarak tasvir ettiğim ekonominin idamesi için zorunlu olan ithalat ve ihracat gibi, büyük çapta sermaye gerektiren işlerde zaruri halleri devlet sermayesinde kullanmak da birlikte, genelde yaygın olarak devşirme tarzı tarzı diye nitelendirdiğim yabancı sermayeyi tercih ettiler. Kapitülasyonların, yenilere ve askeri zümre mensupları değilde yabancılara tanınmasının erendir sebebi budur. Azınlıklar Siyaseti etkileme şansına sahip olmadıkları için tercih edilirler ve bu imkanlara nail oldular. Onlar da bunu gayet iyi iyi cevap verdiler ve uyum sağlamayı başardılar. Bunda azınlık olmanın evrensel denebilecek özelliklerinin de etkili olduğunu, Amerikalı iktisatçı Hagi’nin bir araştırmasına dayanarak, tahmin edebiliriz. Halen eski yunandan günümüzün Arjantin’e kadar pekçok daveti kapsayan araştırmasında ampirik olarak şunu ortaya koydu: azınlıklar, hangi din, mesefe yatan olursa olsunlar, siyasi sistemden Dışlandıkları ölçüde, bunu telafi etmek üzere yüksek bir başarı motivasyonu ile iktisadi ve burada başarılı olmaktadırlar.
·
70 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.