Gönderi

Bak dostum, onsekizinci yüzyılda bir ihtiyar günahkâr varmış, 'Tanrı olmasaydı, onu yaratmak gerekirdi,' demiş... Gerçekte Tanrı'yı yaratan insan. İşin tuhaf yanı, Tanrı'nın var olup olmaması değil sorun, esas sorun, bu fikrin, yani Tanrı'nın zorunluluğu fikrinin insan gibi kötü bir hayvanın beynine girmesi. Bu, öylesine kutsal, dokunaklı, bilgece ki, büyük bir paye veriyor insana. Ben, insan mı Tanrı'yı, Tanrı mı insanı yarattı sorununu düşünmemeye karar verdim. Tanrı'yı olduğu gibi kabul ediyorum. Ancak Tanrı varsa eğer, evreni yarattıysa, Öklid geometrisine göre yaratmış olmalı, insan aklını da uzaydaki nesneleri üç boyutlu olarak kavrayabileceği biçimde. Bu arada bir takım geometriciler ve filozoflar- aralarında değerlileri de yok değil- tüm evrenin, evreni de kapsayan sonsuzluğun dahi Öklid'e göre yaratılmış olmasından kuşkulanıyorlar; öyle ki, dünyada hiçbir zaman kesişmeyecek olan iki paralelin, belki de sonsuzda bir yerde birleşeceklerini hayal bile edebiliyorlar. Vara vara şu sonuca vardım, bunu dahi anlamadığıma göre, Tanrı'yı nasıl anlarım, dedim kendi kendime. Bu sorunları çözebilecek kafa yok bende; benim kafa Öklid'de sınırına dayanıyor; sana da tavsiyem, bu işlere kafanı takma, Tanrı varmış, yokmuş, boş geç. Üç boyutlu fikre göre yaratılan bir kafaya göre değil o. Tanrı'nın varlığını kabul ediyorum, bundan da memnunum, üstelik hiçbir zaman kavrayamayacak olduğumuz hikmetini de, amacını da; mevcut kurulu düzene ve hayatın anlamının varlığına da inanıyorum; günün birinde yekvücut hale gelecek olan sonsuz uyum durumuna da inanıyorum. Evrenin yönelmek için çabaladığı Kelâm'a da inanıyorum, Kelam ki 'Tanrı ile idi', kendi de bizzat Tanrı idi falan filan sonsuzluğa da inanıyorum.Bunu ifade eden nice sözler söylenmiştir. Bu durumda doğru yolda sayılırım, değil mi?
·
21 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.