Gönderi

PARTİLER VE AYRILIKLAR
Partiler ve Ayrılıklar Evvelâ partiler, hiç de doğru olmıyan bir teşkilatdır. Zîrâ birinci zararları, memleketdeki vahdeti, birliği bozmaktır. Her- kes kendi mensub olduğu partiye, onu müdâfa sadedinde, çok gayret sarf eder. Muhâlifi olan partiyi devirmek ve onu haksız çıkarmaya çabalar. Bu hususta, yalan yanlış her türlü propagan- dayı meşrû sayar. Bunlar arttıkça, büyük bir nehir bir çok kol- lara ayrıldığı zaman nasıl zayıflarsa, işte milletler de böyle bö- lündükleri zaman öyle zayıflarlar. O zaman her kafadan bir ses, bir nizam, bir düstur çıkar. Ammâ hepsi de biribirine muhâlif ve mugâyirdir. Birinin istediği ve beğendiğini, diğeri istemez ve beğenmez. Bir vücud ki bir başa bağlı olmaz, her âzâ kendi ar- zusuna göre hareket etmeye kalkarsa, o vücuddan hiç bir hayır gelmez. Hiç şüphe yoktur ki, cemiyetler de böyledir. Biri böyle olsun der, diğeri de onu baltalamaya çalışırsa, orada huzur ve kalkınma olur mu? İşte, büyük harblere girmediğimiz halde, hâlâ iktisâden başkalarının yardımına muhtaç durumdayız. Bu hal bizim millî şeref ve mâzîmizle hiç ve kat'iyyen mütenâsib olma- dığı halde, hâlâ kendimizi bir türlü kurtarmaya imkân bulamı- yoruz. Bunun sebebleri memleketin iktisâdî işlerini idâre eden- lere ait değil midir? Karşımızdaki büyük-küçük, harbe girmiş, mağlub olmuş, hiç bir şeyi kalmamış milletler, bu gün başkala- rını ve kendilerini mağlub eden, gâliblerine bile yardım edecek duruma gelmişler. Biz ise, memleketimizin kadınlı erkekli yüz- binlerce işçisini dışarıya göndermek suretiyle, çok büyük bir dü- şüklük içinde, seviyesiz ve âciz bir duruma düşüşümüzün sebeb- lerini aramak ve bir an evvel bu çirkin hallerden kurtulmaya ça- lışmak zorundayız. İslâm dîni bunu emreder. İnsanlığın da, mil- letin de başta gelen en birinci vazifesi, bu olmak gerektir. Bunu bir an evvel yapmazsak, hem ind-i ilâhîde, hem de târih ve mil- let yanında mesûlüz. Milletin meclisine seçerek gönderdiği, hem de münevver dediğimiz vekillerimiz, acâba bunları hiç düşün- mezler mi? Oraya seçilmelerinden gâye, memur maaşlarının ar- tırılmasıyla bir zümrenin refâhını sağlamak mı, yoksa matlûb olan, bütün efrâd-1 milletin, refâh ve selâmetini te'min midir? Maaşlar artar artmaz, hemen arkasından malların fiyatlarında da, fiyat artışı başlıyor ve geçim zorluğu, yine hiç değişmeden, aynı seviyede devam ediyor. Halbuki, memleketimizdeki kaynak- lar, menbâlar, servetler, arâzî bolluğu, kalkınmış ülkelerin ço- ğunda yoktur. Öyleyken, onlar kalkınsın, biz muhtaç duruma düşelim, ne yazık bizlere... Bu kadar felâketler yetmiyormuş gibi, bir de müslümanla- rın kendi aralarında bölünmesi ne kadar acıdır! Meselâ, nurcu- lar, ışıkçılar, mücâdele birlikçiler, milliyetçiler, Süleymancılar, imam-hatibçiler, daha bilmediğimiz nice gruplar, acabâ ne de- mektir? Bunların hepsi, ayrı ayrı fikir ve kanâatlere sahib ol- duklarından, aralarında birlik, vahdet sağlamak mümkün olma- maktadır. Biri, diğerini tekfir edecek kadar cesur, diğeri onu tel'in edecek kadar câhildir. Bunlardan bir kısmı, idârelerinin dıştan yapıldığını, yanî mason veyâ yahûdî dolabına âlet olduklarını bilmeden ve anlamadan, eski din büyüklerine ve eserlerine hü- cum ederler ve onları tenkîde yeltenip, yeni bir din kurucusu gi- bi ortaya atılmaktadırlar. Halbuki, bu hususta hiç bir yeter bil- giye de sahip değillerdir. Çok yazık, çok esefe şâyândır. Bunla rın hangisi, bu hadîs-i şerîflerle kâbil-i kıyastır. Allah cümlemize insaf ve şuûrla haddini bilmek ve müsta- kim hareketler nasîb buyursun, âmîn. Bunlar hep içten gelen dert- lerimizin dile gelmesidir. Varsa, kusurlarımızın afvını ve hatâla- rımızın tashîhini ricâ ederim... Halbuki, bizim esnaf cemiyetleri gibi, diğer mesleklerin de cemiyetleri vardır. Fakat hepsi, birbirinin mütemmimi ve destekçisi tamamlayıcısıdır. Meselâ, bir inşâatta, demirci ayrı, tuğlacı ay- rı, kazıcı ayrı, çimentocu ayrı, sıvacı ayrı, marangoz ayrı, camcı ayrı, boyacısı da ayrıdır. Ammâ, bunların hepsi, o binânın ta- mamlanmasına hizmet ettiklerinden, hepsi de makbuldür, kim- se kimseyi ayıplamaz. Doktorlar da öyle değil midir? Gözcü ay- rı, kulakçı ayrı, ciltci ayrı, dahiliyeci ayrı, kalbci ayrı, sinirci ay- ri, fizikçi ayrı, operatör ayrıdır. Fakat hepsi, insanın bünyesinin hizmetkârıdırlar. Askerler de öyledir. Kimi denizci, kimi hava- cıkimi topçukimi süvârikimi füzeci, piyâde, istihkâm ve sâi- re gibi, fakat hepsi aynı amaca hizmetle, birbirlerinin tamamla- yıcısıdır. Böyle oldukça da muvaffak olunur. Yoksa hayır...
Sayfa 183
·
66 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.