Gönderi

Ne demeye puta ya da ilaha tapayım? Benim Rabbim her zaman diridir. İsmi Hay. Ne demeye müeyyideler, yasaklar, zanlar, hesaplar içinde kalayım? Seven ve sevilen bir Hak benimki. İsmi Vedud. Nasıl başka insanlar hakkında dedikodu yapabilirim ki, Allah'ın her an her şeyi duyduğuna inanıyorsam şayet? İsmi Rakib. Dizlerim kopup dermanım kalmayıncaya, nefesim kesilip kalbim atmayıncaya dek O'nu hamd etmek için şarkı söyleyip, dans edeceğim. Çember olup döneceğim. Madem ki Ruhundan ruh üfledi bana, ben de her nefeste O'nu yad edeceğim. Sonsuzlukta bir zerre, aşkta habbe ve O'nun imar ettiği muntazam yapının tozunun tozu olana dek nefsimi tuzla buz edeceğim. Tutkuyla, sebatla O'na yöneleceğim. Sadece bana verdiği şeyler için değil, benden esirgedikleri için de şükredeceğim. Çünkü yalnız O bilir benim için neyin hayırlı olduğunu. Yirmi Dördüncü Kural: Madem ki insan eşref-i mahkukattır, yani varlıkların en şereflisi, attığı her adımda Allah'ın yeryüzündeki halifesi olduğunu hatırlayarak, buna yakışır soylulukta hareket etmelidir. İnsan yoksul düşse, iftiraya uğrasa, hapse girse, hatta esir olsa bile, gene de başı dik, gözü pek, gönlü emin bir halife gibi davranmaktan vazgeçmemelidir. Şeriat der ki: "Seninki senin, benimki benim." Tarikat der ki: "Seninki senin, benimki de senin." Marifet der ki: "Ne benimki var ne seninki." Hakikat der ki: "Ne sen varsın, ne ben." Ağaçlara takılıp ormanı gözden yitirme. Tek tek şu ayete, bu ayete takılma. Parçaları bütünün ışığında okumak gerekir. Ve bütün, özde gizlidir Yirmi Beşinci Kural: Cenneti ve cehennemi illâ ki gelecekte arama. İkisi de şu an burada mevcut. Ne zaman birini çıkarsız, hesapsız ve pazarlıksız sevmeyi başarsak, cennetteyiz aslında. Ne vakit birileriyle kavgaya tutuşsak; nefrete, hasede ve kine bulaşsak, tepe taklak cehenneme düşüveririz. Geçmişte çok kötü bir günah işlemiş, şimdi de vicdan aç bir fare gibi beynini kemiren bir adamın çektiği azaptan daha beter cehennem olabilir mi? O adama sor, anlatsın sana cehennem nedir. Ya da insanlığa maddi manevi hayrı dokunan, kalp kırmak yerine kalp onaran, sonsuz bir muhabbet zincirinde halka olmaya başaran ve kainatın sırlarına pamaklarının ucuyla dokunan kişinin doygunluğundan öte cennet mi var? O adama sor, anlatsın sana cennet nedir. Ölümden sonrasını niçin bu kadar dert edersin? Aşkım ha yatmadaki varlığını da yokluğunu da dosdoğru yaşayabileceğin tek zaman şu andır. Aşıklara ne cehennemde azap çekme korkusu ne cennette ödüllendirilme arzusu rehberlik eder. Onlar sonsuz bir Ledun denizinde yüzer. Sûfi taifesi Allah’ı sever. Dolaysız bir sevgidir bu. Dolambaçsız, beklentisiz... Ah minel aşk! Aşk’tan önce aşktan sonra. Aşk yeryüzüdeki en eski, en dirençli gelenektir. Aşık dışlanır ama dışlayamaz. Aşık incinir ama karıncayı bile incitemez. Aşık olunca anlarsın. Yüreğin bir kadife keseye dönüşür, içinde sarma bir yumak; sen bu yufka gönülle kimselere kıyamazsın. Yaşayan ve yaşamış aşıkların safına katılırsın. Korkma! Aşkta yok olunca zahiri tarifler, zihinlerdeki kategoriler buhar olar uçar. O noktadan itibaren "Ben" diye bir şey kalmaz. Tüm benliğin olur koca bir sıfır. Orada ne şeriat kalır, ne tarikat, ne marifet. Sadece ve sadece hakikat…
Sayfa 229Kitabı okudu
·
93 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.